TERÖRLE MÜCADELE VE YENİ BİR VİZYON

26 Mart 2018 15:19 Bulut Ömer MİMİROĞLU
Okunma
4202
TERÖRLE MÜCADELE VE YENİ BİR VİZYON

TERÖRLE MÜCADELE VE YENİ BİR VİZYON

 

Bulut Ömer MİMİROĞLU

Emekli Tuğgeneral

 

 

 

I.

Devletlerin sahip olduğu anayasal hukuk sistemleri,o devleti oluşturan toplumun kültürü ile doğrudan ilgilidir. Bir toplumun tarihsel süreç içinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi ve manevi özelliklerin bütününe kültür denir. Kültür, temelinde din ve millet kavramlarını taşımaktadır. Din ve millet kavramlarından yoksun bir kültürün var olduğu ifade edilemez bir gerçektir.

Dünya üzerindeki çatışmaların temelini oluşturan ve devletlerin anayasal hukuk sistemlerini doğuran, yukarıda ifade ettiğimiz iki kavram (din ve millet) ,aynı zamanda dünya var olduğu günden itibaren insanla eş değer olarak yaşamakta ve gelişmekte, çağın gereklerine göre aynı zamanda da şekil almaktadır. Yüzyıllar sonra bile, bu iki kavram, insanoğlu var oldukça yaşayacak ve toplumlar arası ilişkileri belirleyici özelliğini kaybetmeyecektir.

Millet kavramının ortaya çıkışında;siyasal varlıkta birlik,dil birliği,yurt birliği, soy ve köken birliği,tarihsel yakınlık ve ahlak yakınlığının etkisi olduğu muhakkaktır. Doğal ve tarihsel olgular olarak ifade edebileceğimiz bu etkileşimler, tüm uluslar için geçerlidir.Tarihsel süreç içerisinde uluslar, insanla eş değer olarak yaşayarak gelişirlerken,dünya üzerinde var olan çeşitli düşünce ve inanç sistemlerinden de etkilenmişlerdir.Yaşanılan çağa göre şekillenen bu sistemler, olumlu veya olumsuz yönde o milletin yaşadığı anı veya geleceğini belirlemiştir. Milletin zaman içerisinde düşünce ve inanç sistemlerinden de etkilenerek günümüze kadar getirdiği ve sürekli geliştirdiği yaşam tarzı ise, o milletin kültürü olarak ortaya çıkmıştır. O halde kültür kavramı; yukarıda sayılan tüm bu kavramları da içine alan genel bir tanımlamadır. Kültür; milletin düşünce ve inanç sistemleri ile donatılmış yaşam tarzıdır. Kültürü günümüz dünyasında yaşatan ve etken hâle getiren ve geliştiren kavram ise devlettir.

Devlet dediğimiz zaman,her şeyden önce bir insan topluluğu ve bir ulus varlığı anlaşılır. Bundan sonra,bu insan topluluğunun coğrafya sınırlarıyla belirlenmiş bir toprakta yerleşmiş olduğu görülür. Devlet, sınırları belli bir toprakta yerleşmiş ve bir arada yaşama arzusunda olan bireylerin bütününden oluşan bir varlıktır.Devlet,kendisini oluşturan tüm bireylerin kabul edeceği bir yaşam tarzını da(kültürünü) hukuk sistemi içinde koruma altına alır ve geliştirir.O halde devlet;kültür, millet,din gibi kavramları da içinde barındıran ve yaşam bulduğu çağda,bu kavramları da koruma altında bulunduran, yaşatan, geliştiren,dış güçlere karşı koruyan güçtür. Bu nedenle de her zaman için tüm saldırıların hedefi olacaktır.

 

II.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ortaya atılan ve gerçekleştirilebilmesi için servetlerin yatırıldığı küreselleşme projesi; tüm dünya devletlerini ve özellikle hedef ülkeleri açık toplum hâline getirebilme ve tek elden yönetme projesidir. Bu proje için dünya markası hâline gelmiş dev sermaye grupları (küresel sermaye gurupları) çok yoğun bir çaba harcamaktadırlar. Bunların amacı; toplumların tarihsel genlerini yıkarak devletleri, her türlü sermayenin rahatça girebileceği ve ihtiyacı olan her türlü ham maddeyi ihtiyaçları doğrultusunda rahatça kullanabileceği açık toplum hâline getirmektir.Bunu gerçekleştirmek için o toplumun tüm değer yargılarına; kültürleri, millî duruşları ve inançlarına karşı adına çoğu zaman terör denilen bir savaş başlatmışlardır. Bu savaşın kurallarını ve taraflarını kendileri belirlemekte ve beklenen sonucu yaratmak için de her türlü yolu kullanmaktadırlar.

İçinde yaşadığımız coğrafyada küreselleşme projesi kapsamında ABD yönetiminin politikalarında etkin bir rol üstlenen küresel sermaye sahipleri, parçalanmış ve bu yönüyle kolay idare edilebilir bir Orta Doğu yaratma hayaliyle meşguldürler.Çünkü Anadolu yarımadası, Doğu Akdeniz havzasıyla Orta Doğu coğrafyası su ve enerji kaynakları gibi çağımızın vazgeçilmez doğal kaynaklarına sahiptir.Ayrıca uzun yıllardır Orta Doğu’da “Kutsal Topraklar Projesi” ile “Büyük İsrail” devletini gerçekleştirme çabası içinde bulunan Yahudi toplulukları da bölgede kalıcı hâkimiyet teorileri için büyük çaba ve para harcamaktadırlar.Bu projelerin birlikte gerçekleştirilebilmesi için bölgedeki tüm devletleri birbirine düşürecek her türlü yol denenmekte ve sıcak çatışmanın taraflarını oluşturacak her türlü faaliyet açıkça yapılmaktadır. Yaşadığımız coğrafyada ortaya çıkan FETÖ, PKK, YPG,EL KAİDE, DAEŞ veya IŞID gibi terör örgütlerinin hepsi aynı güçler tarafından bu maksatla organize edilmiş yapılardır. Bunların amacı; bölgede terör hareketliliği ve çeşitliliğiyle toplumda korku, endişe, panik, iç çatışma yaratarak bölge devletlerini ve o devletlerin kaynaklarını kendi istekleri doğrultusunda kabule zorlamaktır.

Doğaldır ki; böylesine bir plana karşı sessiz kalmak, yok olmaktan başka bir sonuç da doğurmayacaktır.Öyleyse Devlet, kendisine yönelik her türlü saldırıyı önleyecek ve yok edecek her türlü tedbiri almalıdır.

Terör hareketleri yönlendirilirken o toplumun veya coğrafyanın hassasiyetleri veya diğer tabirle fay hatları kullanılmaktadır. En çok kullanılan fay hatları ise DİN ve MİLLİYETÇİLİKTİR. Bunun için öncelikle toplum, sivil toplum kuruluşlarıyla yapılandırılmakta, bu yapılar üzerinden söylev, demeç, konferans, yayın vs.kullanılarak algı yaratılmakta ve oluşturulan gruplarla yasal siyaset zeminleri üzerinde hareket edilerek silahlı ve silahsız örgütlü oluşumların önü açılmaktadır.

Devlet kavramının asıl dinamiklerinden olan hem DİN hem de MİLLİYETÇİLİK,Türkiye Cumhuriyeti’nin iki ana dayanağı ve temelidir. Türk insanı tüm gücünü, kuvvetini, ülküsünü, heyecanını bu iki temel dayanaktan almaktadır. Bu psikolojiyi iyi analiz etmiş küresel sermaye ve uzantısı olan dış güç veya üst akıl, her iki dayanağa nifak tohumlarını yıllar öncesinde ekerek toplumu kendi içinde tartışmalı hâle getirmişler ve devlet kadrolarındaki yapılanmalarıyla da devleti dış ve iç politikada sürekli olarak hataya düşüren uygulamalara ve bunların sonuçlarına sebep olmuşlardır. Onların asıl amacı Anadolu’dan ve bu coğrafyadan Türk ismini ve izini silmektir. Çünkü kendi amaçlarına ulaşabilmek için önlerinde en büyük engel olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni görmektedirler.Ülkemiz, içinde yaşadığı coğrafyada kilit ülke konumundadır ve bu nedenle de üzerine büyük bir görev düşmektedir.

Öngörülü bir yaklaşımla gereken tedbirler alınmadığı takdirde gelecekte öncelikle Anadolu ve Orta Doğu coğrafyasında müteakiben Kafkaslar ile Orta Asya’ da ve tüm Türk ve İslam dünyasında kırılma ve parçalanmaların meydana geleceği de aşikârdır. Bahse konu coğrafya (Adriyatik’ten Çin denizine) insanlık tarihinin her döneminde milletimizin etki ve ilgi alanını oluşturmuştur ve bu coğrafyaya karşı tarihî sorumluluklarımızın da olduğu bir gerçektir. Bugün Türk devlet iradesi 15 Temmuz’dan sonra bu sorumluluk bilinciyle inisiyatif almış ve büyük bir kararlılıkla Suriye topraklarındaki oluşuma müdahale etmiştir. Aksi takdirde Suriye topraklarında ortaya çıkacak oluşum, tüm bu coğrafyada domino etkisiyle önlenemez bir çöküşe sebep olacaktı. O hâlde öncelikle önümüzdeki süreçte en ağır bedeller ödetilerek terörle mücadele lehte sonuçlandırılmalıdır.

 

III.

Terörle mücadelede izlenmesi gereken yol bellidir. Burada asıl mücadele, terörü yaratıp ortaya koyan ve destekleyen güç merkezleriyle olmalıdır. Geçmiş yıllarda terörle mücadele yapılırken sürekli olarak silahlı ve silahsız mücadeleden bahsedilmiş ve bu yönde çokça gerçek dışı raporlar ve görüşler beyan edilmiş ve dışarıdan da yönlendirmeler olmuştur.

Burada söylenen vesalık verilenler hep aynıdır; Türkiye’de “Kürt sorunu” vardır ve silahlı mücadele yapılırken silahsız mücadele için yasal düzenlemeler de yapılmalı,demokratikleşme, insanlık, çağdaşlık vs. adına devlet özerk bir yapıya “evet”diyecek bir duruma kendiliğinden gelmelidir. Bu maksatla da toplum, yaratılacak algıyla yönlendirilmeli ve toplumu en ağır sonuca katlanacak duruma getirebilmek için en uygun siyasi liderlerin önü açılmalı ve onların iktidarı için de çalışılmalıdır.

İşte geçmiş yıllar buyönde yapılan yönlendirme ve çalışmalarla geçerken devlet olarak en ağırbedelleri de ödemek zorunda bırakıldık. Hâlbuki Türkiye’de “Kürt sorunu”yoktur. Türkiye’de terör sorunu vardır ve bu sorun toplumun iç dinamiklerinden gelen bir sorun değil, dışarıdan yönlendirme ve yapılanmalar sonrasında yaratılıp uygulamaya konulmuş bir sorundur. Bu nedenle onlarca yıldır dış güçlerin bu yönde attığı maya tutmamaktadır. En son attıkları adım 15 Temmuz girişiminde de sert kayaya çarpmışlardır. Şu unutulmamalıdır ki; 15 Temmuz tarihi bir milattır. Hem Türk toplumu hem de devlet bu tarihten sonra değişim, dönüşüm ve arınma dönemine girmiştir. Özellikle Türk insanının en büyük hassasiyetlerinden olan DİN ve MİLLİYETÇİLİK konusunda da toplum bilinçlenme sürecindedir. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.Türk milletinin ve devletinin silkinme, kendine gelme ve idealleri uğrunda MİLLÎ bir duruş sergileme zamanı gelmiştir. Terör sorunuyla ilgili tespitler doğru yapıldığında mücadele etmek daha kolay olacaktır. Bu mücadeledeki çıkış noktamız Türkiye de Kürt sorununun olmadığı ancak terör sorunu olduğu gerçeğidir.

1.Terörle mücadelede esas olan iki ana husus vardır:

a.Teröristle mücadele,

b. Terörü yaratan, şekillendiren ve destekleyenlerle mücadele.

 

2.Teröristle mücadelenin ise iki ayağı vardır.

a. Terörist kaynağı ile mücadele; Her şeyden önce insanları terörün kucağına atacak her sebep ortadan kaldırılmalıdır. Burada devletin merkez ve taşra teşkilatlarına çok büyük görev düşmektedir. Millete ve devlete gönülden bağlı MİLLÎ hassasiyetleri olan devletaklına ve yöneticilere ihtiyaç olduğu gerçeği ile hareket edilerek devlet yeniden yapılandırılmalıdır.

b. Teröristle mücadele;istihbarat birimleri ile güvenlik birimlerinin görevidir. Her yönüyle MİLLÎLEŞMİŞ istihbarat ve güvenlik birimlerine ihtiyaç vardır. Kullandığı tesis,teçhizat, silah, araç ve gereç MİLLÎ olmalıdır. Teröristi etkisiz hâle getirmekiçin kullanılacak her yol ve yöntem için hiçbir zaman hiçbir yerden icazet alınmamalı ve yurt içi veya dışında terör nerede varsa oraya uluslararası hukuk kapsamında en geniş inisiyatifle müdahale edilmeli ve bu müdahale kararlılıkla devam ettirilmelidir.

3.Terörle mücadelede en önemli husus: Terörü yaratan,şekillendiren ve destekleyenlerle mücadeledir. Bu husus terörle mücadelenin dış ayağını oluşturmaktadır. 1960 İhtilali’nden sonra başlayan sağ-sol çatışmaları ve hâlen devam eden uzantıları, 1980 İhtilali sonrasındaki bölücü terör hareketleri, 11 Eylül saldırısıyla ortaya çıkan EL KAİDE terörü, Irak müdahalesi sonrasındaki DAEŞ, IŞİD terörü, 15 Temmuz’da kendini gösteren FETÖ terörü, Suriye’deki YPG terörü. Bunların hepsi milletimizin ve devletimizin bekası ile ilgilidir ve hepsi de aynı güç merkezleri tarafından yaratılıp,şekillendirilmiş ve onlar tarafından açıkça desteklenen terör hareketleridir.Yıllardır terörün nedenleri hep ülkemiz içinde arandı. Algı operasyonlarıyla kültürümüz erozyona uğratıldı ve özellikle DİN ve MİLLİYETÇİLİK kavramları üzerinden çeşitli oluşumlarla toplumumuz ayrıştırılarak gruplaşmalar içine itildi. Terörle mücadelede; dışarıdan yönlendirilerek yazılmış gerçeklerden uzak raporlarla, devşirilmiş bürokrat, akademisyen, asker, siyasetçi vs.tarafından sürekli olarak devlet hata yapmaya zorlandı. Sonuçta hep kaybeden ülkemiz oldu ve maddi manevi ağır bedeller ödemek zorunda bırakıldık. Ancak 15 Temmuz girişimi her şeyi değiştirmiştir ve artık “devlet aklı” devşirmelerden ayrıştıkça, doğru temeller üzerinde hareket etmeye başlamıştır. Şu unutulmamalıdır ki; Türkiye Cumhuriyeti bölgenin en büyük oyuncusu ve oyun kurucusudur, bu bilinçle hareket edilip terörle mücadelenin her alanındaki kararlılık, nihai sonuç alınıncaya kadar devam ettirilmeli ve millî hedeflere,arzulanan sonuç üzerinden ulaşılmalı ve böylece terörü yaratıp, şekillendiren ve destekleyen güç merkezlerine de ağır bedeller ödetilmelidir. Bu mücadelede dış güçlerle işbirliğinden çoğu zaman kaçınılmalı ve iş birliği ile bilgi alışverişi de sınırlandırılmalıdır. Ortak bilgi paylaşımı dış güçlerin inisiyatifi ile yapıldığından bu ilişkiler her zaman mücadeleye zarar vermiştir.

4. Nihai sonucun alınacağı süreçte dış güçler tarafından her türlü engellemeler yapılacaktır ancak bu engellemelere karşı MİLLÎ DURUŞ sergilenmeli ve iç dinamikler doğru bilgilendirmelerle sağlamlaştırılarak MİLLÎ GÜÇ oluşumu sağlanmalıdır.

5. Güçlü ile mücadele etmenin birinci kuralı, onun hayat alanını daraltmakla mümkündür. Hayat alanını daraltmak için, etki ve ilgi alanlarını genişletmek gerekir. Etki ve ilgi alanlarının genişletilmesi ise güç toplamakla eşdeğerdir.

Bunu gerçekleştirmek için birleşmeye ve/veya ortak politikalar oluşturacak anlaşma zeminlerine ihtiyaç vardır. Pakt adını verdiğimiz oluşumlar, bu doğrultuda gelişmiştir. Dolayısıyla terörle mücadelede her engel aşılırken sağlam paktlar kurulmalıdır.

6. Bölgenin büyük oyuncusu olarak sınır ötesindeki harekâtı desteklemek ve karşı güç unsurlarının hayat alanını daraltmak maksadıyla bölgede beklenmeyen ve öngörülemeyen stratejik adımlara ihtiyaç vardır. Stratejik adımlar atılırken millî hedefler gözetilmeli ve haklı gerekçeler ortaya konulmalıdır.

7.Tek kutuplu dünya düzeni kurmaya çalışan güç odaklarının planlarını bozmak, ancak ve ancak karşı koyulamayacak bir güç oluşturmakla mümkündür. Karşı güçler dengesi oluşturulmadığında ise paranın hâkim olacağı bir yapı ortaya çıkacak ve dev şirketlerin, kartellerin açtığı savaş, barışı her zaman için tehdit edecektir. Bu nedenle “karşı güç” oluşturulması için çaba sarf edilmelidir. Adriyatik’ten Çin Denizi’ne kadar uzanan coğrafyada güç dengesini oluşturabilecek çeşitlilik mevcuttur. Bu yapının oluşturulması için lider ülke olarak bölgenin büyük oyuncusu kimliğiyle başlangıçta dil, din ve kültür birliği algısıyla hareket edilmelidir. Müteakiben ortak çıkarlar üzerinden asgari müştereklerde buluşacak yapı oluşturulmalıdır.

8. Dünya nüfusunu oluşturan insan toplulukları bir arada yaşama istek ve arzusunda olan fertlerin bir araya gelmesi sonucu ortaya çıkmıştır. İnsanları bir arada yaşamaya iten nedenlere baktığımızda kullanılan dil ve inanç ile yaşam tarzının öne çıktığını görürüz.Tüm bunların hepsi kültür kavramını ortaya çıkarmaktadır.Aynı kültüre sahip insanlar birlikte yaşamalanlarını oluşturmaktadırlar.Bu birlikteliğin devam eden sürecinde ise güvenlik en önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.Güvenlik öylesine mükemmel olmalıdır ki aynı kültüre sahip insanların ortak değer yargıları korunabilsin.Ortak değer yargıları olarak sıralayabileceğimiz unsurlar din, dilve ortak yaşam tarzıdır.Öyleyse karşı gücü oluşturmak için güvenlik altına alınmış ortak değer yargılarıyla hareket edilmeli ve farklı dil, din ve kültürlerin de bu oluşum içinde yer almasını sağlayacak adımlar atılmalıdır. Terörden arındırılmış bölgeler üzerinde bu yönde çalışmalar yapılarak karşı güç oluşumuna hız verilmelidir.

9. Karşı güç oluşturulurken dil, din ve kültür olmazsa olmaz değildir. Devletleşme adımında elbette bu unsurlara ihtiyaç vardır ancak devletlerin ortak bir amaç uğruna bir araya gelmeleri için bu unsurlar vazgeçilmez olmamalıdır.Birliktelikler sağlanırken bazen dil, bazen, din bazende kültür veya ekonomi gibi unsurlar oluşumu sağlayabilir. Önemli olan oluşumu sağlayabilmek adına ihtiyaç olan unsuru yerinde ve zamanında doğru olarak kullanmaktır.

Bu şekilde oluşturulacak karşı güç; özellikle bilim, ekonomi ve savunma alanlarında cazibe yaratacak çekim merkezine dönüştürülmelidir. Böylesine bir çekim alanı yaratmak küresel güç olma yolundaki en önemli adımdır ve tüm dünyanın barış ve huzuru için bu adıma da ihtiyaç vardır.

10.  Terörden arındırılmış bölgelerde sağlanan huzur ortamı oluştukça tüm bu oluşumlar için yeni bir vizyonaadım atma ihtiyacı ortaya çıkacaktır. Çünkü barış ve huzurla yaratılacak çekim alanı, Türk devlet otoritesinin dünya üzerinde ve özellikle bölgede saygınlığını artıracaktır. Yeni bir vizyon için tarihin derinliklerinde takılıp kalmaktansa öngörülü bir yaklaşımla hareket etmek en doğru olanıdır.Amaç küresel güce dönüşmektir. Bunun için etki ve ilgi alanları genişletilmeli,güvenliği sağlanmış ortak değer yargılarıyla hareket edilerek farklı değer yargılarını da içine alacak bölgesel çekim alanı yaratılmalı ve küresel sermayeye karşı güç oluşturulmalıdır.Küresel güç olabilmek için birlikte hareket edebilecek gücü oluşturmak ve yönetmek, ekonomi, teknoloji ve askerî olarak da güçlenmek gerekir.

11.Tüm bunları yapabilmenin birinci şartı iç cephede güçlü olmaktır. Dış cephede yeni bir vizyonla bölgesel ve küresel anlamda güçlü olabilmek için iç cephede millî güç unsurlarını bir araya getirip doğru akılla adil bir şekilde yönetmek gerekir. Günümüzde küresel güç olarak niteleyebileceğimiz devletler, millî gücü oluşturabilmek için maddiyata önem vererek maddi bir dünya yaratmışlardır. Oluşturulan bu maddi dünyada her şey parayla alınıp satılabilmekte olduğu için de tatmin mümkün değildir. Çünkü insanların ve toplumların ihtiyaçları sonsuzdur.  Böyle olduğu için de tarih sayfaları bu devletlerin ve güçlerin başarısızlıklarıyla doludur. Maddi bir dünyada hüsran kaçınılmazdır ve parayla elde edilmiş başarıların hepsi de geçicidir. Türk toplumu tarihin her döneminde maddi bir dünyada manevi hayatı önemseyerek güçlü ile mücadele etmiş ve bu uğurda can vermekten de kaçınmamıştır. Gelecek farklı olmayacaktır. Dolayısıyla geleceği öngörebilmek için bu durumu göz önünde bulundurmak gerekir. Manevi bir dünyayı inşa edebilmek için tarihsel deneyimlerden elbette ki faydalanmak gerekecektir. Devleti meydana getiren üst kültürün iki ana unsuru olan DİN ve MİLLET kavramı burada ön plana çıkmaktadır.Bu iki ana dayanak temel, sağlam olarak topluma yerleştirildiğinde iç cephedeki millî güç unsurları bir araya getirilmiş olacaktır. Toplumun her ferdi farklı ideolojilere ve/veya farklı din, dil ve kültüre sahip olsalar da mutlak surette MİLLÎ olmalıdırlar.

12. Devletin yetkili makamlarının dış ve iç politikada atacağı her adım eski dönem hatalarından uzak olmalıdır.İç dinamiklerden gelen sese kulak verilmeli ve millî güç unsurlarıyla millî hedeflere ulaşma yolunda her türlü adım korkusuzca atılmalı özellikle DİN ve MİLLİYETÇİLİK konusundaki nifak tohumları ortadan kaldırılmalıdır.

Devletin tüm bürokratik yapısında temizlik yapılırken devlete, millete biat edip hizmetedecek liyakate dayalı kadrolaşmaya zaman geçirmeden geçilmelidir.

13. Bu güne kadar 15 Temmuz girişimi sonrasında OHAL kararlarıyla bürokratik yapıya nüfus etmiş devşirme yapının kökünü kazıyacak adli ve idari tedbirler alınırken referandumla Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilecek adım atılmış, millî hedeflere ulaşmak anlamında sınırda tedbirler alınırken sınır dışına askerî müdahaleler gerçekleştirilmiştir. Şimdi ise devleti yeni baştan yapılandıracak adımları atmak üzere çalışmalara hız verilip içten ve dıştan gelecek tüm saldırılara karşı koymak için MİLLÎ DURUŞ anlamında seçim ittifakı yapılmıştır. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Yaşadığımız coğrafyaya ve tüm insanlığa karşı sorumluluklarımız olduğu bir gerçektir. Bu bilinçle adımlar atılmalı ve büyük bir kararlılıkla eldeki inisiyatif doğrultusunda terörle mücadele millî hedefler doğrultusunda sonuçlandırılmalıdır. Türk devlet aklı tüm insanlığa hizmet etmek adına yeni bir vizyonla küresel güce dönüştürülmelidir.