100. YIL DÖNÜMÜNDE ÇANAKKALE MUHAREBELERİ VE ÇANAKKALE ZAFERİ HAKKINDA BİR DEĞERLENDİRME

05 Mayıs 2015 16:39 Tarık BALİOĞLU
Okunma
9429
100. YIL DÖNÜMÜNDE ÇANAKKALE MUHAREBELERİ VE ÇANAKKALE ZAFERİ HAKKINDA BİR DEĞERLENDİRME

 

"Kahramanlık, saldırıp bir daha dönmemektir!" düsturuyla Gelibolu'yu al kanlarıyla vatanlaştıran "şehitler alayı" olarak tarihe geçen 57. Piyade Alayının bir kahraman neferi, dedem Kamalıoğullarından Osman oğlu Salih Çavuş’un şahsında Türk yurdu için kanlarını döken tüm şehit, gazilerin aziz hatıralarına en derin saygıyla…
 
 
Gelibolu Cephesi Neden Açıldı?
 
XIX. yüzyılda Avrupa’daki büyük devletler arasındaki siyasi, ekonomik ve askerî rekabet ülkeleri XX. yüzyılın başlarında büyük bir savaşa doğru sürüklemiş; İngiltere, Fransa ve Rusya “hasta adam” sıfatını yakıştırdıkları Osmanlı Devleti’ni parçalama ve paylaşma girişimini başlatmışlardır. Toprakları, yaklaşan savaşta açık hedef olan Osmanlı Devleti, başlangıçta İngiltere ve Fransa ile düşündüğü ittifak gerçekleşmeyince, bu durumda doğal ve zorunlu olarak İttifak Devletleri safına yönelmiş; Almanya ile 2 Ağustos 1914 tarihinde gizli bir anlaşma imzaladıktan sonra ordularını seferber duruma geçirmiştir. Dört yıl süren bu acımasız savaşta Türkler, pek çok cephede savaşmak zorunda kalmıştır. İşte bu cephelerden en önemlisi ve Türk'ün millî hafızasında derin izler bırakmış olanı Çanakkale Cephesidir.
XX. yüzyılın başlarında önemli bir küresel güç olan Büyük Britanya Krallığı, bütün dünyadaki etkisini daha da genişletmek düşüncesindeydi. İngiliz savaş kabinesi, Boğazlar çevresi ve İstanbul üzerine girişilecek bir harekât ile Osmanlı Devleti'ni en kısa yoldan savaş dışı bırakmak ve böylece Süveyş Kanalı ile Hindistan yolu üzerindeki Türk baskısını kaldırmak; Rusya ile doğrudan temas kurarak yapılacak yardımlarla onun savaş gücünü beslemek ve tarafsız Balkan ülkelerinin ve İtalya'nın tereddütlerini gidererek onları İtilaf Devletleri tarafına çekmek amacıyla Çanakkale Boğazı'na saldırı kararı almış, bu karara 28 Ocak 1915’te Fransa da dâhil edilmiştir.[1] Büyük Harp’ten sonra kaleme alınmış olan İngiliz Resmî Harp Tarihi Çanakkale Cephesinin açılma gerekçelerini özetle şöyle açıklamıştır: “…Düşmana karşı üstünlüğü ele geçirmek için Rusya’nın sonsuz insan gücünden yararlanmak gerekiyordu. Bunun için donatım, silah, cephane ve mali yardıma ihtiyacı vardı. Boğazlar açılmadıkça Rusya’ya gerekli yardım sağlanamayacak ve büyük askerî gücü olan Almanya’yı yıkabilecek gerçek biçimde iş birliği yapmak imkânı bulunmayacaktı. Bu harekâtın başarıyla sonuçlanması durumunda, elde edilebilecek siyasi sonuçlar çok değerliydi. Mısır tehlikesi ortadan kalkacak, Balkanların üçlü anlaşmaya alınması sağlanacak, Arapların çekingen durumlarına ve İtalyanların kuşkusuna son verilecekti. Boğazların açılması ayrıca ekonomik yararlar sağlayacaktı. Rusya’nın yiyecek ve yem depoları Akdeniz’e boşalacak, Batı devletlerini korkutan yiyecek sorunu çözümlenecekti. Üstelik Çanakkale Boğazı açılmadıkça Rusya’nın taarruza geçme ihtimali çok azalmıştı.”[2]
  Osmanlı Genelkurmayı (Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti) yetkilileri ise Çanakkale Cephesinin açılma gerekçelerini şunlara dayandırmıştır: “Ruslara cephane, silah, araç ve gereç yardımı yapabilmek için yolu açmak, Avrupa ile Asya arasındaki Osmanlı ulaşımını keserek sonuçlarından yararlanmak, İstanbul dolaylarından öteki harekât alanlarına asker sevkine engel olmak, savaşın bir an önce bitmesi için Türk hükûmetine Çanakkale Cephesinden baskı yapmak, tarafsız Balkan devletlerini üçlü anlaşmaya katılmak zorunda bırakmak.”[3]
  İngiliz harp tarihi yazarlarından Ospinal Oglander ise Çanakkale Cephesinin Rusya Çarlığı’nın istekleri üzerine açıldığını belirtir[4]. Hâlbuki Çanakkale Cephesinin açılması Oglander'in yorumlarının aksine Rusya’nın yardım isteğinden çok önceleri, yani 13 Eylül 1914 ve Kasım 1914’te düşünülmüş, fakat, çeşitli sebeplerden dolayı uygulamaya konulamamıştır. Bir başka Batılı yazar H. W. Wilson ise; “...(İtilaf Devletleri) Bağlaşıkların Boğazları açarak Ruslara silah ve cephane göndermek ve Almanları yenmek konusundaki düşünceleri hayallerden oluşmuştu. Çünkü Bağlaşıkların elinde bu iş için cephane yoktu. Öyle ki, kendi cephelerindeki birliklerin silah ve cephanesi de eksikti.”[5] diye açıklamada bulunmaktadır.
  Bu yorumlardan çıkan sonuca göre İngilizler, “Boğazları açarak, Rusya’nın sonsuz insan gücünden yararlanmak, -müstemlekeleri- Mısır’ın ve Hindistan'ın İngiltere egemenliğinden koparılmasını engellemek, Balkan devletlerinin İttifak Devletleri safına geçmelerine engel olmak, Arapların çekingen tavırlarına ve İtalyanların kuşkularına son vermek, ekonomik açıdan Karadeniz’de kapalı kalan 120 parça ticaret gemisinin serbest kalıp Akdeniz’e çıkmasıyla Rusya’nın tahıl ambarlarından İtilaf Devletleri’nin yararlanmalarını sağlamak, en önemlisi de Osmanlı Devleti’nin stratejik noktalarını ele geçirerek başkentini tehdit edip savaş dışı kalmasını sağlamak”[6] gibi gerekçeleri ileri sürerek Çanakkale Cephesini açmışlardır. Aslında, Çanakkale Cephesinin açılmasındaki siyasi nedenlerin en başında, her ne kadar açıkça belirtilmekten kaçınıyorlarsa da İngiltere ve Fransa’nın Rusya’dan önce harekete geçerek, İstanbul ve Boğazların kontrolünü ele geçirmek fikri yatıyordu.[7]
 
Denizin Tutuştuğu Gün: 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferi
 
Şark Meselesi’ni, diğer söylemle Doğu Sorunu’nu kendi çıkarları çerçevesinde çözümlemek ve Osmanlı ülkesindeki bütün kaynaklara sahip olmak isteyen İngiltere, ilk fırsatta Osmanlı başkenti İstanbul'u denetim altına almak için teşebbüse geçmiştir. Osmanlı Devleti fiilen henüz daha savaşa girmeden önce, 27 Eylül 1914 günü Çanakkale Boğazı girişinde, başta İngiliz donanması olmak üzere diğer Müttefik donanmasına ait gemiler Çanakkale Boğazı önünde sık sık boy göstermeye başladı.[8] Boğaz önündeki İngiliz filosu, o sırada bölgede karakol görevi yapan Osmanlı donanmasına ait Akhisar torpido botuna geri dönmesi için sert bir şekilde ihtarda bulunmuştur. Bu durum Boğaz girişinde Osmanlı Devleti'nce daha sıkı bir denetimin uygulamaya konulmasına yol açmıştır. Nitekim Türk ve Alman askerî heyetlerinin kararıyla “Çanakkale Boğazı kapatılmış, fenerler söndürülmüş, önemli geçiş noktaları mayınlanmış, kimi stratejik noktalara da ihtar levhaları yerleştirilmiştir.”[9]
  Osmanlı Devleti'ne sığınan Yavuz ve Midilli gemileri öncülüğünde Türk donanmasında Karadeniz'in kuzeyindeki Rus limanlarının bombardımana tutulması Rusların Osmanlı Devleti'ne harp ilan etmesine yol açmıştır. Rusların 1 Kasım 1914’te başlattıkları Kafkas Harekâtı üzerine, 18 İngiliz ve 1 Fransız gemisinden oluşan Amiral Carden yönetimindeki birleşik İtilaf filosu da 3 Kasım 1914 sabahı Çanakkale Boğazı'nın giriş tahkimatını bombardımana tutmuştur. Bundan başka Çanakkale Boğazı güney girişindeki Seddülbahir ve Kumkale de ateşe tutulmuştur.[10] Bombardıman sonunda şehit olan, 5 subay ve 81 er Çanakkale Muharebelerinin ilk şehitleri olarak tarihe geçmiştir. Müttefik donanmasının bu ilk şiddetli bombardımanı, Tekirdağ’da bulunan 3. Kolordunun derhâl Çanakkale Cephesine intikal ettirilmesine yol açmıştır. Bundan böyle Boğaz’ın savunmasını bu kolordu üstlenecektir.[11] Böylece Osmanlı Genelkurmayı muhtemel çıkarma harekâtı ve kara savaşlarının yapılması ihtimalini güçlü bularak bölgeye önemli bir kuvvet kaydırmıştır. 3. Kolordu Komutanlığı maiyetindeki birliklere 9 Kasım 1914 tarihi itibariyle Boğaz’ın ve Gelibolu Yarımadası’nın savunması ile ilgili emirler vermiş, gerekli savunma düzenini aldırmıştı.[12] 
Müttefik donanması 19, 25, 26 Şubat ve 1-17 Mart 1915 tarihlerinde, hava şartlarının elverişliliğine bağlı olarak, Çanakkale Boğazı çevresinde mevzilenmiş olan Türk bataryalarını tahrip etme ve Boğaz’daki mayınları temizleme girişimlerinde bulunmuştur.[13] Müttefikler, 4 Mart'ta Seddülbahir ve Kumkale bölgelerine, birer müfreze çıkarmışlardır. Tabyalarda sağlam kalmış topları tahrip etmek amacıyla görevli bu müfrezeler, donanma ateşi desteğine rağmen şiddetli Türk kara birliklerinin şiddetli ateşleri ve süngü hücumları karşısında çekilmek zorunda kalmışlardır.[14] Birleşik filonun bu evrede başarısız geçen Çanakkale Boğazı macerası sonunda 16 Mart 1915’de Amiral Carden görevden alınmış, yerine Amiral de Robeck atanmıştır.
18 Mart 1915 sabahı hava, harekâta elverişliydi. Saat 11.00’e doğru Seddülbahir yönünden, en önde Triumph olmak üzere sırasıyla Agamemnon, Lord Nelson, Queen Elizabeth, Inflexible, Prince George savaş gemileri ve bunları takiben beş torpido görünmeye başlamıştır.[15] Uçak keşif raporlarından da Boğaz'ın dışında Bozcaada dolaylarında 15'i İngiliz, 4'ü Fransız olmak üzere toplam 19 savaş gemisi ile 3 kruvazör, birçok torpido, tahrip ve taşıt gemilerinin bulunduğu anlaşılmıştır.[16] Saat 11.30’da 4 Fransız savaş gemisi (Suffren, Charlemagne, Galois ve Bouvet) Seddülbahir önünden çıkarak Çanakkale Boğazı'na girmişlerdir. Weymouth kruvazörü Kumkale arkasında görünerek Yenişehir'i bombardımana başlamıştır. İngiliz gemileri şu şekilde ateş bölümü yaptılar: Prince George, Tenger ve Baykuş yönüne; Queen Elizabeth, Anadolu Hamidiye Tabyası'na; Agamemnon ve Lord Nelson, Kilitbahir Grubu'na; Inflexible, Mecidiye ile Halileli ve Erenköy yönlerine; Triumph, Dardanos Tabyası'na. Saat 13.30'a gelindiğinde bombardıman şiddetlenmiş, merkez Grubundaki bütün tabyalar yoğun ateş altına alınmıştır. Kilitbahir ve Çanakkale içlerine düşen mermiler yangın çıkarmıştır.[17]
Rumeli Mecidiye Tabyası’nda mazgallara vuran mermilerden, iki top takımının erlerinin hemen hepsi şehit düştüğünden veya yaralandığından toplar muharebe dışı kalmıştır. Saat 14.00'te Anadolu Hamidiye Tabyası'nca ateş altına alınan Bouvet, hafif bir dumanla birlikte yan yatmaya başlamış ve üç dakika sonra 603 kişiyle birlikte batmıştır. Anadolu Hamidiye Tabyası, ateşini önce Agamemnon'a, saat 15.20'de de Irresistible'a yöneltmiştir. 16.30'da iskele yönüne yatan Irresistible, obüs bölgesi (Tenger Dere-Domuz Deresi bölgesindeki obüs bataryaları ile Erenköy’deki 8. Ağır Obüs Alayı) tarafından şiddetli ateş altına alınmıştır. Akıntıyla önce Karanlık Liman ve sonra Dardanos bataryası doğrultusunda sürüklenen gemi, saat 19.30'da batmıştır. Irresistible'ın yanına gelmekte olan Ocean da isabet almış, akıntıyla Morto Körfezi'ne girmiş ve saat 22.30'da batmıştır. Inflexible, Suffren ve Gaulois savaş gemileri de ağır yara almışlardır.[18]
Üç geminin battığını, diğer üçünün de ağır surette hasara uğradığını gören Birleşik Filo Komutanı, gemilerine Bozcaada'ya çekilme işaretini vermiştir. Birleşik Filonun muharebede top kaybı 44, insan kaybı ise 800 kadardı.[19]
Birleşik filo karşısında, teknik eksikliklerine rağmen, Türk topçuları çok büyük cesaret ve sükûnetle görevlerini yapmışlardır. Dardanos Bataryası, birleşik filonun etkin ateşlerinden gördüğü hasarın giderilmesi için ateşine ara verdiği bir sırada, sargı yerine düşen bir mermi ile Batarya Komutanı Üsteğmen Hasan, Takım Komutanı Teğmen Mevsuf ile bir yedek subay adayı ve üç er şehit düşmüştür.[20] Kısa sürede yeniden atışa hazır duruma getirilen batarya, Irresistible üzerine ateşe başlamıştır. Bataryanın adı daha sonra Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığının teklifi ve Başkomutanlığın onayı ile şehit subayların adına atfen "Hasan-Mevsuf Bataryası" olarak değiştirilmiştir.[21]
Deniz harekâtı, Birleşik Filo'nun savaş gücünün üçte birini yitirdiği ağır bir yenilgiyle son bulmuştur. Çanakkale Boğazı'nın, kara gücü olmadan, yalnız donanmayla geçilemeyeceği de böylece kesinlik kazanmıştır. 18 Mart 1915 Boğaz Muharebesi’nde Türklerin kaybı ise 4 subay, 22 er şehit, 1 subay, 52 er yaralı olmak üzere toplam 79’dur. Almanların kaybı ise 3 ölü, 15 yaralı olmak üzere toplam 18’dir.[22]
Müttefiklere mensup yazarlar, daha sonra yazdıkları tarihlerde her ne kadar 18 Mart Deniz Harekâtını bir başarı olarak gösterseler de İngilizler resmî harp tarihlerinde bu harekâtla ilgili olarak, “18 Mart’ta mağlup olduk. Bu yolda başka bir yorum ve açıklamada bulunmaya gerek yoktur.” diyerek gerçekçi bir açıklamada bulunmuştur.[23] Müttefik donanması, Türk ordusunun 18 Mart Deniz Zaferi’nden sonra bir daha Boğaz’ı donanma ile geçmeye cesarete edememiştir. Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa, 18 Mart Zaferi’nin mimarı olmuştur. Bu arada Havranlı Seyit Onbaşı gibi kahraman Mehmetçikler de bu zaferin kazanılmasında gerçekleştirdikleri insanüstü katkılarla Türk milletinin hafızasında silinmez izler bırakmıştır.
 
Deniz Harekâtında Başarılı Olamayan Müttefiklerin Gelibolu Yarımadası’na Yönelik Kara Harekâtı
 
  Müttefik donanmasının 18 Mart yenilgisini bir türlü içine sindiremeyen Amiral de Robeck, “birleşik filonun yeniden taarruz hazırlıklarında olduğunu ancak mayın tehlikesine karşı yeni planlamalar yapılmasının gerekli olduğunu” belirten raporunu Londra’ya göndererek kendisinin desteklenmesini istedi.[24] Çanakkale’den gelen raporlar üzerine 19 Mart’ta Londra’da toplanan İngiliz Harp Meclisinde Lord Kitchener, Çanakkale Boğazı’nın mutlaka aşılması için Gelibolu Yarımadası üzerinde donanmanın yeniden takviyesi ve desteği ile büyük ölçüde bir askerî harekâtın icrasının gerekli olduğunu bildirerek bu yönde bir karar çıkmasını sağladı.[25] Bunun üzerine Amiral De Robeck, Akdeniz Seferi Kuvvetler Komutanı Ian Hamilton’un kuvvetleri yardım etmedikçe donanmanın Boğaz’dan geçişinin mümkün olamayacağını belirterek uygun hava şartlarını beklenmesini teklif etmiştir.[26]
  Boğaz’ın yalnız donanma zoru ile geçilemeyeceğini anlayan İtilaf Devletleri, geniş çapta bir çıkarma harekâtına karar verdiler. Ancak, kara kuvvetleri Nisan ayı ortalarına kadar çıkarma harekâtına hazır değildiler. Seferî kuvvetlerin önemli bir kısmı daha önce Boğaz önüne gelmiş fakat bunlar, gemilere rastgele bindirilmiş askerlerdi. Bundan dolayı birliklerin Mısır/İskenderiye Limanı’ndan toplanıp yeniden düzenlenerek gönderilmesi gerekiyordu.  Bu maksatla Tuğgeneral Hunter Weston’ın komuta edeceği 29. İngiliz tümeni, 1 ve 2. Avustralya-Yeni Zelanda tümenleriyle (Anzak Kolordusu)[27] Fransız sefer gücünden oluşan kuvvetler 28 Mart’ta İskenderiye’de toplanmıştır. İngiltere’den ve İskenderiye’den gönderilen ve sayıları 75 bin kişiden fazla olan İngiliz dominyonlarından getirilen personelin önce Limni’ye oradan da Gelibolu Yarımadası açıklarına taşınması gerekiyordu.[28] Bunlar için büyük çapta 84 nakliye gemisi planlanmıştı. Bu personel ile birlikte 16 bin küsur hayvan, 3104 araba da nakledilenler arasında idi.[29]
  10 Nisan’da Mondros’ta toplanan Müttefik Kuvvetler Karargâhı, seferin askerî planını hazırlamaya koyulmuştur. Buna göre, Boğaz’ın etrafında bulunan Türk kuvvetlerine karşı üstün bir muharebe gücü oluşturulmalı ve Boğaz kesin bir darbe ile düşürülmeliydi. Çanakkale Kara Harekâtı öncesinde zafer hayali işte böyle doğuyordu.[30] Tarihin bu amansız harbini gerçekleştiren tarafın planlarına geçmeden önce, kuvvet yapılarına bakıldığında İtilaf Devletleri kuvvetleri; 5 piyade tümeni, 1 piyade tugayı ile yeni gemilerle ikmal edilmiş olan birleşik filonun tamamından oluşuyordu. General Hamilton'un komutası altında bulunan kara kuvvetleri bu harekât için üç gruba ayrılmıştı. Kuzey çıkarma Grubu: (Anzak kolordusu) Avustralya tümeni ile Yeni Zelanda tümeninden oluşuyordu. Güney çıkarma Grubu:  29. İngiliz Tümeni, 1. Kraliyet İngiliz Tümeni ve 1. Fransız Tümeni’nden oluşuyordu. Başkomutanlık ihtiyatı ise 29.  Hint Piyade Tugayı’ndan oluşuyordu.
  Amiral de Robeck'in komutası altında bulunan birleşik deniz kuvvetleri ise altı filodan oluşuyordu. 1 filo, boğazı tutmakla görevli, 5 filo ise çıkarma ve gösteri hareketleri için görevlendirilmişti. Türk savunmasının güney kanadını tespit maksadı ile 1 Fransız tugayı ile Kumkale bölgesine çıkarma yapılacak, Bolayır ve Beşiğe bölgesine de gösteri hareketleri yapılacaktı. İtilaf Devletlerinin planı Gelibolu Müstahkem Mevkiine kısa sürede el atarak donanmayı savunmasız bir Boğaz’dan geçirme ve İstanbul'a el atma düşüncesine dayanıyordu.[31] Bu kuvvetlerden daha önce planlandığı gibi İngilizlerin 29. Tümeni Seddülbahir’e çıkarılacak onu sırası ile 1. Fransız Tümeni ile 2. İngiliz Deniz Tümeni takip edecekti. Bu kuvvetler Alçıtepe’yi ele geçireceklerdi. Anzak kolordusu Arıburnu’na çıkarılacak ve her iki kuvvet Kilitbahir platosunda birleşeceklerdi. Asıl taarruz bu bölgeden yapılırken Kumkale-Beşiğe sahillerine (Asya ciheti) gösteri çıkarması yapma görevi 1. Fransız Tugayı’na verilmiştir.
 
Müttefik Donanmasının Amfibi (Çıkarma) Harekâtı ve Kara Savaşları
 
  Müttefik kuvvetler, kararlaştırdıkları üzere 25 Nisan 1915 günü gösteriş çıkarmasını Rumeli yakasında Bolayır sahillerine ve Anadolu yakasında Beşiğelere gerçekleştirdiler. Saros Körfezi’ne gösteriş çıkarması yapacak kuvvetler, 60 kadar nakliye gemisi ile bölgeye getirilmiş olan İngiliz kuvvetleri idi.[32] İngilizler Bolayır kıyılarında uzun süre torpil arayarak, kıyıları bombardıman ederek vakit geçirdiler. 1.200 kadar İngiliz askeri kıyıya çıkarılıp akşamüzeri tekrar gemilere alınmıştır. Beşiğe bölgesine ise Fransızlar 5 nakliye gemisiyle gelip gösteriş çıkarması yapmışlar, fakat bölgeyi sis kaplayınca tekrar gemilere binip geri çekilmişlerdir.[33]
 
Kumkale Muharebeleri (25-27 Nisan 1915)
 
Fransız filosu, 25 Nisan 1915 günü planlandığı üzere saat 04.30'da Kumkale önlerinde savaş düzenini almıştır. Kumkale ve Orhaniye arasını hedef alan şiddetli donanma ateşinin ardından Fransız birlikleri kıyıya çıkmışlardır.[34] Anadolu yakasında 3 ve 11. Tümenlerden oluşan 15. Türk Kolordusu bulunuyordu. Düşman çıkarmasına karşı, kıyılar Liman Von Sanders’in emri gereği zayıf birliklerle tutulmuş, geride kuvvetli ihtiyatlar hâlinde tertiplenilmiştir. Bundan dolayı Kumkale’de görevli 6. Türk Bölüğü’nün bir takımı kayba uğrayarak geri çekilmiştir. Fransızlar Kumkale’yi ele geçirdikten sonra Fransız tugayının tamamını kıyıya çıkarmışlardır.[35] Kumkale sokaklarında Fransızlarla sokak muharebeleri yapılmış, bölük inatla savunmasını sürdürmüştür. Türk birlikleri bir süre sonra Mezarlık-Kumkale-Orhaniye hattına çekilmek zorunda kalmışlardır.[36]
Fransızlar da Kumkale'de kıyı başını tutmuşlar, ama ilerleyememişlerdir.[37] Gelibolu Yarımadası'na çıkarma yapan İngiliz kuvvetlerinin takviye edilmesi amacıyla, Seferî Kuvvetler Başkomutanı General Hamilton'un emriyle, Fransız kuvvetleri, 26/27 Nisan 1915 gecesi başarılı bir çekilme harekâtıyla geri alınmışlardır. Kumkale Muharebelerine katılan 3. Tümen birliklerinin zayiatı oldukça ağırdı. Türkler 467 şehit, 763 yaralı, 505 kayıp olmak üzere 1735 kişi zayiat vermişlerdi. Fransızların kaybı ise 176 ölü, 481 yaralı, 129 kayıp olmak üzere 786’dır.[38] Savaşlarda psikolojik harp yöntemi uygulayarak düşmanı yanıltmak, yöntemi uygulayana bir üstünlük sağlar.[39] Nitekim Kumkale bölgesindeki mevzii muharebeler daha sonra da devam etmiştir. Her iki taraf bundan böyle psikolojik harp yöntemlerini kullanarak birliklerin moral değerlerini sarsarak savaş dışı etmeye yönelik yöntemlere de başvurmuştur.[40]
 
Seddülbahir Muharebeleri (25 Nisan 1915-9 Ocak 1916)
 
Akdeniz Seferî Kuvvetler Komutanı General Hamilton, yarımada güneyinde taktik açıdan bir kilit nokta oluşturan Alçıtepe’yi ele geçirmek amacıyla çıkarma yeri olarak Seddülbahir sınırlarını seçmiştir. Çıkarma bölgesinde zayıf Türk birlikleri bulunuyordu. General Hamilton, Alçıtepe’yi ele geçirdikten sonra Kilitbahir platosuna da el atarak Boğaz’daki Türk topçusunu arkadan vurmayı hedeflemişti.[41] Bu itibarla bölgeye üç piyade tümeni ile bir Hint tugayı ayrılmıştı. 29. İngiliz Piyade Tümeni karaya çıktıktan sonra bunu Fransız tümeniyle 1. İngiliz Kraliyet Tümeni takip edecekti. İngilizlerin hazırladıkları plana göre bir hamlede Alçıtepe ele geçirilecek ve bu tepede donanma için bir gözetleme üssü kurulacak ve geriden gelecek takviye birliklerce Gelibolu Yarımadası’nda kesin sonuç alınacaktı.[42] Alçıtepe’den sürdürülecek taarruz kuzeydeki Anzak kolordusunca Maltepe üzerinden geliştirilecek taarruzla birleştirilecekti. Buna göre yarımadanın güneyinde 29. Tümen tarafından ilk hamlenin yapılması planlanan yerler İngiliz alfabesi kullanılarak S, V, W, X, Y kapalı adlarıyla anılan beş ayrı çıkarma bölgesi olarak tespit edilmiştir. Bu çıkarma yerleri şunlardı:
S: Morto Koyu’ndaki Hisarlık Burnu kıyıları: Bu noktaya bir tabur asker çıkarılacak ve Eski Hisarlık sırtlarını ele geçirecek, Seddülbahir-Kirte ekseniyle Tenger sırtlarındaki Türk topçusunu baskı altında tutacaktı. Bu harekât iki muharebe gemisi ve 1 kruvazörle denizden desteklenecekti.
V: Ertuğrul Koyu ve Seddülbahir İskelesi çevresi: İlk kademede bir alaydan fazla kuvvet takiben bir alay daha takviye kuvvet çıkarılacaktı. Yaklaşık 6 bin kişilik bu kuvvete dört mangalık bir takım ile Ezineli Yahya Çavuş karşı koyacaktı.
W: Teke Koyu veya İlyas Burnu: Buraya da bir tabur kuvvet ayrılmıştır. Daha sonra bir alaya yakın bir kuvvet takviyesi yapılacak, İlyas Baba Türbesi yakınından Aytepe’yi işgal edip Ertuğrul koyuna sarkacak ve denizden donanma ile desteklenecekti. Bölgeye yaklaşık 4 bin kişilik bir kuvvetin çıkarılması planlanmıştı.
X: İkiz Koyu: Bu bölgeye de iki taburluk bir kuvvetin çıkarılması planlanmıştı. Bu kuvvetlerin Teke Koyu’nu geriden kuşatacak, asıl çıkarma yeri olan Teke ve Ertuğrul Koylarındaki direnişi kıracaklardı. Bu koyda 12 kişiden oluşan bir manga kadar Türk kuvveti bulunuyordu.
Y: Zığındere ağzı ve kuzeyindeki Sarıbayır altı: Burası baskın tarzında bir çıkarma bölgesi olarak seçilmişti. 3 savaş gemisi de bu çıkarmayı denizden destekleyecekti. İngilizlerin çıkarma planlarına göre 32 İngiliz bölüğüne karşı söz konusu sahada 26. Alayın 3. Taburuna ait bölük ve takımlar savunma yapacaktı.[43]
  Seddülbahir'de, 25 Nisan 1915 sabahı saat 04.30'da müttefik donanmasının ateşiyle birlikte çıkarma harekâtı başlamıştır. Teke Koyu, Ertuğrul Koyu, İkiz Koyu, Zığındere ve Sarıtepe altı ile Morto Koyu’ndaki Eskihisarlık kumsallarına saat 06.00'dan itibaren çıkarma yapan İngiliz tümeninin karşısında sadece 26. Türk Alayının bir bölükle takviyeli Binbaşı Mahmut Sabri komutasındaki 3. taburu vardı.[44] Çıkarma kuvvetlerinin personel, silah ve cephane yönünden üstünlüğüne rağmen, sürekli ve isabetli Türk ateşleriyle Ertuğrul Koyu'nda karaya ilk çıkan grup erimiştir. İkiz Koyu'na çıkan İngiliz birlikleri 7. Bölük Komutanının hiçbir amirinden emir almadan kendi inisiyatifini kullanarak başlattığı taarruzla durdurulmuştur.[45] Devamlı takviye alan İngilizler de akşam olmadan kuvvetli bir kıyıbaşı mevzii tutmak istemişler, Karacaoğlan ve özellikle Aytepe, Gözcübaba Tepelerini ele geçirmeye gayret etmişlerdir. İngilizler inatla Aytepe'ye taarruz ederken, bir kolla Ertuğrul Koyu'ndan Gözcübaba'ya ilerlemeye başlamışlardır. Öğleden sonra River Clyde kömür gemisinde bulunan bütün askerler karaya çıkarılmış, 12. Türk Bölüğü 2 bin kişilik bu kuvvete karşı oldukça başarılı bir mücadele sergilemiştir.[46]  26. Alay III. Tabur Komutanı Binbaşı Mahmut Sabri Bey savaşın en kanlı saatlerinde siperden sipere koşuyor, cephane sandıklarını kendisi sırtlayıp omzunda askerlerine taşıyor ve “Dayanın evlatlarım, takviye gelecek ve süngü hücumuna geçilerek düşman denize dökülecektir.” sözleriyle onların moralini yüksek tutmaya çalışıyordu.[47] Beş manga ile Gözcübaba sırtlarını tutan Yahya Çavuş kuvvetleri ise kendisinden beklenenden fazla bir gayret göstererek sahile çıkan İngilizleri durdurmayı başarmıştı.[48] Ertuğrul Koyu savunmasında ciddi anlamda mükemmel bir dirayet ve kahramanlık gösteren, Gözcübaba'daki krizi atlatan Yahya Çavuş; Aytepe'nin sarıldığı haberini alınca kendi inisiyatifi ile toplayabildiği erlerle Aytepe'yi saran kuvvetlere süngü hücumuna kalkmış, Aytepe'nin düştüğünü görünce Gözcübaba'ya geri dönmüştür. Yahya Çavuş’un kahraman takımıyla yaptığı bu mücadele daha sonraki yıllarda kahramanlık edebiyatımızda önemli bir konuma yükselmiştir. Bugün Ertuğrul Koyu’na bakan tepelerdeki şehitlikte bir gurur abidesi gibi yükselen anıtın ön yüzünde şunlar yazılıdır:
 
  “Bir kahraman takım ve Yahya Çavuş’tular.
  Akşama kadar burada gönülden vuruştular.
  Düşman tabur sanırdı bu şahane erleri.
  Allah’ı arzu ettiler, akşama kavuştular.”
 
Öte yandan İngilizlerin Y sahili olarak adlandırdıkları Zığındere ağzı ve Sarıbayır altında yer alan bölgede 25. Türk Alayına ait 3. Taburu ile 1. Taburunun yarısına yakın bir kuvvet düşmanın yaklaşık 6 taburluk bir kuvvetini durdurmayı başardı.[49] Türk askerinin zaman zaman giriştiği süngü hücumları ile İngilizler kıyı başında barınamamışlar ve paniğe kapılarak kıyılara kaçıp filikalara binerek sahili boşaltmak zorunda kalmışlardır. Çok çetin geçen bu muharebeyi İngilizler şöyle değerlendirmektedirler: “İnce düşünüldü, müsait şekilde başladı. Tereddütlerle sevk ve idare edildi. Zelilane de nihayete erdi.”[50] General Hamilton ise, İngiliz Savaş Bakanlığına gönderdiği raporunda; “Türkler burada ölçülmesi imkânsız derecede olan sayı üstünlükleri ve daima yeni yeni takviye kuvveti almalarından dolayı” İngiliz kuvvetlerini kıyıdan uzaklaştırdıklarını gerçek dışı ifadelerle açıklama çabasında bulmuştu.[51] Seddülbahir'deki harekât, 1915 yılı Temmuz ayı başlarına kadar çok kanlı geçen süngü hücumları ve karşı taarruzlarla devam ederek I, II ve III. Kirte, I ve II. Kerevizdere ve Zığındere Muharebelerinden sonra mevzi muharebesine dönüşmüştür.[52]
Bu muharebelerde Güney Grubu (7 ve 9. tümenler) İstanbul’dan gönderilen 12 ve 15. Tümenlerle takviye edilmiştir. 1, 6, 11, 3 ve 5. Tümenlerin de bölgeye gönderilmesiyle bu cephede oldukça kuvvetli bir savunma hattı oluşturulmuştur. 28 Nisan-06 Haziran 1915 tarihleri arasında devam eden Kirte Muharebelerinde, Kerevizdere Muharebelerinde (21 Haziran–13 Temmuz 1915), Zığındere Muharebelerinde (28 Haziran–5 Temmuz 1915) Türkler olduğu kadar İngiliz ve Fransız birlikleri de oldukça fazla zayiat vermişlerdir. Alan Moorehead’a yazdıklarına göre her iki tarafın ölü ve yaralı toplam elli yedişer bin kişilik zayiatı vardı.[53] Bu nedenle bu muharebelerden sonra güney Grubu 2, 5 ve 14. Kolordular hâlinde yeniden düzenlenmiştir. Ağır zayiat veren tümenler ise Saros bölgesine gönderilmişlerdir. İkişer tümenden kurulu bu komutanlıklara sırası ile Ahmet Faik Paşa, Fevzi Paşa (Mareşal Çakmak) ve Alman Trommer Paşalar getirilmişlerdir. Bu kuvvetlerimiz karşısında Müttefiklerin General Hunter Weston komutasındaki 4 tümenden oluşan 8. İngiliz Kolordusu bulunuyordu. Bu cephede de kuzey cephelerinde olduğu gibi muharebeler 13 Ağustos’a kadar bütün şiddeti ile devam edilmiştir.
 
  Arıburnu Muharebeleri (25 Nisan-20 Aralık 1915)
 
İngiliz Müttefik Kuvvet komutanı İan Hamilton’un genel harekât planında Arıburnu bölgesi için Avustralya ve Yeni Zelandalılardan oluşan General Birdwood komutasındaki Anzak kolordusu ile 2. Tali Filo görevlendirilmiştir. Baskın etkisi yaratması bakımından ilk çıkarma karanlıkta yapılacak, bütün kolordu bir günde karaya atılıp savunma bir anda felce uğratılacak, Boğaz’ın hâkim tepelerinin işgaliyle Eceabat doğrultusunda ilerlenecek, Seddülbahir bölgesine çıkan kuvvetlerin kuzey yanı da böylece korunmuş olacaktı. Daha sonra da Türk kuvvetlerinin kıyıyla bağlantısı kesilip Kilitbahir platosuna taarruz edilecekti.[54]
  Aslında planın başlıca özelliği; hedefe ulaşmada fazlasıyla çabukluk arayan mesafe, zaman, arazi ve savunma güç ve iradesi, lojistik destek unsurlarının serbestçe hareketine imkân vermeyen, İngilizlerin küçümseyici, daha çok aşırı iyimserliğe kaçan yanıydı ki planın uygulaması esnasında görülecek hayal kırıklığıyla gerçekler savaşın devamında daha iyi anlaşılacaktı. Çıkarma harekâtı 25 Nisan 1915'te gün ağarmadan başlamıştır. İlk çıkarmanın Kabatepe-Arıburnu arasındaki sahil bölgesine yapılması plânlanmıştır.[55] Ancak çıkarma araçları akıntının etkisiyle kuzeye kaydığından, Büyük ve Küçük Arıburnu bölgesine çıkan kuvvetlere ilk ateş bu kıyıları gözetleyen iki manga tarafından açılmıştır.[56] Donanma ateşi desteğinde çıkarma hızını artıran Anzak kuvvetleri karşısında Türk birlikleri büyük zayiatlar vermiş ve çekilmek zorunda kalmışlardır. İngiliz kuvvetleri Kanlısırt, Kemalyeri, Düztepe doğrultusunda ilerlemişler, böylece Conkbayırı[57] ve Kocaçimen Tepesi'ni tehdide başlamışlardır.[58]
Çıkarmayı haber alan 27. Alay Komutanı Yarbay Şefik (Albay Mehmet Şefik Aker) saat 08.00'de Kemalyeri -Merkeztepe genel istikametinde taarruza başlamıştır. Düztepe - Kılıçbayırı - Merkeztepe - Kırmızı Sırt - Kanlı Sırt - Albayrak Sırtı çizgisinde Anzak kuvvetlerinin mevzilenmeye çalıştığı görülmüştür. Bu sırada Kocaçimen Tepe istikametinden Conkbayırı'na doğru 19. Tümen birliklerinin ilerlemesi ile Kocaçimen Tepe istikametinde açılan boşluk tıkanmış ve çıkarma iki yanından kavranmış oldu.[59]
25 Nisan sabahı, Kabatepe yönünden gelen bombardıman sesleri üzerine 77. Alay Komutanı Binbaşı Saip, 19. Tümen Komutanına durumu haber vermiş, ayrıca 9. Tümenden alınan raporda, İngilizlerin Arıburnu'yla Kabatepe arasına asker çıkarmakta olduğu bildirilmiştir. Bu durumda 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal (Atatürk), Anzak kuvvetlerinin Kocaçimen Tepe üzerindeki tehlikesini savuşturmak için insiyatifini kullanarak Arıburnu Muharebelerine vakit geçirmeden müdahale kararını vermiştir. 19. Tümen, 5. Ordu ihtiyatı olduğundan 72 ve 77. Alayları harekete hazır hâlde bulundukları bölgede (Bigalı-Maltepe Bölgesi) bırakırken bizzat kendi emrinde olarak 57. Alay ile bir dağ bataryası ve bir sıhhıye müfrezesini Kocaçimen Tepesi istikametinde harekete geçirdi. Anzaklar 261 rakımlı tepeyi terk etmek zorunda kalmışlardır.[60] Böylece hem Kocaçimen Tepesi ve Conkbayırı blokunu kurtarmış hem de ordu komutanının kendi genel ihtiyatını istediği yerde kullanması için zaman kazandırmıştır.[61] Saat 10.00 sıralarında Conkbayırı'na çıkarken, dağınık olarak çekilmekte olan bir er Grubunu, 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, 57. Alayı taarruza geçirmiştir. Süngü savaşı ile Conkbayırı o an düşman eline düşmekten kurtulmuştu.[62]
 Böylece 27 ve 57. alaylar tarafından Arıburnu'na çıkan İngiliz kuvvetleri kontrol altına alınmıştır. Bu sırada Anzak tümeni, tamamıyla karaya çıkmıştı. Bir taburla takviye edilen Binbaşı Hüseyin Avni komutasındaki 57. Alay, boğaz boğaza yapılan muharebeler sonucunda, saat 18.00'de Düztepe'yi ele geçirmiş, 27. Alay da süngü hücumuyla Kanlı Sırt'ı geri almıştır.[63] İngilizlerin 1,5 tümene yakın kuvvetine karşı, Mustafa Kemal’in "Ben size, taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve komutanlar gelebilir!" sözleriyle 57. ve 27. Alaylarla girişilen cüretkâr taarruzlar sonunda, çıkarma birlikleri ilk çıktıkları kıyı sırtlarına sıkıştırılmışlardır.[64] Anzaklar Türk taarruzları ve süngü hücumlarından yılmışlar ve ağır zayiata uğramışlardır.[65]  
19. tümen komutanı, gündüz taarruzlarında elde edilen başarılarla Arıburnu dolaylarında sıkıştırılan İngilizlerin, derlenip toparlanmasına fırsat vermeden denize dökmek amacıyla karşı taarruzun gece de sürdürülmesine karar aldı. 27 ve 57. Alaylar her ne kadar bugünkü muharebelerde yorgun düşmüşlerse de gündüz kazandıkları başarılarla coşkulu ve muharebeye istekliydiler.[66] 25/26 Nisan 1915 gecesi gelişen taarruzlar 77. Alayda bulunan Arap asıllı askerlerin çözülmesi üzerine bir krize neden olmuş ve alay dağılmış, tümen zor durumda kalmıştır.[67] Sabaha karşı 19. Tümen Komutanı, hemen ihtiyattaki 72. Alayı bölgeye göndererek bu çözülmenin önüne geçmiş ve birliklerin Anzak kuvvetleri karşısında metin olarak direnişe devam etmelerini sağlamıştır.[68]
25 Nisan sabahı Arıburnu’na çıkarma yapan İngiliz kuvvetleri, kıyıdaki zayıf Türk gözetleme birliklerini atarak, Conkbayırı’nı tehdit eder duruma gelmişlerse de 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’in hiçbir yerden emir almaksızın inisiyatifini kullanarak ettiği müdahaleyle Çanakkale Boğazı için hayati önem taşıyan bu kilit nokta, İngilizlere kaptırılmamıştır. Bir başka ifade ile Çanakkale Kara Muharebelerinin kaderi, daha ilk günde Türklerin lehine çevrilmiş oldu.[69] 19. Tümen emrindeki sınırlı birliklerle yaptığı bir dizi taarruzlarla, İngiliz donanmasının ezici ateşi altında her ne kadar tam bir başarı elde edememişse de Anzak Kolordusunu kıyıya kadar sürmüş ve onu dar bir alana sıkıştırmıştır.[70] Bu durum, İngilizlerin bu kolorduyu daha da takviye etmelerini zorunlu kılmıştır. Böylece kesin sonucu Seddülbahir kesiminde arayan İngilizler, buraya yeterince kuvvet ayıramazken deniz tümeninin bir kısmını da Arıburnu’na göndermek suretiyle kuvvetlerini ikiye ayırmak durumunda kalmışlardır. Türkler açısından bakıldığında ise, kesin sonuçlu bir başarı için ağır topçu birliklerine ihtiyaç vardı. Kıyıların zayıf bırakılmaması yolunda Türk kurmay heyetinin haklı uyarıları, Anzak çıkarması sırasında bir kez daha anlaşılmıştı. Liman von Sanders’in yanlış değerlendirmelerine dayalı olarak yapılan savunma planları, Türklerin bu kıyı şeridinde büyük ölçüde zayiata uğramalarına yol açmıştır. Kimi Almanların görüşlerin aksine iddiaları ise karşı tezlerle geçersiz kılınmıştır. [71]
Arıburnu bölgesindeki muharebeler Mayıs ayı başlarında da devam etmiştir. 1-2 Mayıs gecesi baskın tarzı hareketlerini 7-8 Mayıs gecesi şiddetlenen mevzii muharebeleri izlemiştir.[72] Türk birliklerince baskın tarzında yürütülen muharebelerle ilgili olarak özellikle Şehitler Tepesi baskını, Anzakların 9 Mayıs ve 13/14 Mayıs geceleri düzenledikleri Bombasırtı baskınları takip etmiştir.[73] Anzak birliklerinin belirtilen tarihlerde Bombasırtı mevziine yönelttikleri baskın hareketleri hakkında, Arıburnu kuvvetleri komutanı Yarbay Mustafa Kemal, Anafartalar Muharebelerine ait kendi hatıralarında bu olayı veciz bir şekilde şöyle yansıtmıştır: “Biz kişisel kahramanlıklarla uğraşmıyoruz. Yalnız, size Bombasırtı Olayını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 7-8 metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperlerin hiçbirisi kurtulamamacasına hepsi düşüyor. İkinci siperdekiler, onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini de biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılmak yok. Okuma bilenler Kur’an-ı Kerim okuyor ve cennete gitmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şehadet çekerek yürüyorlar. Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren şayan-ı hayret ve tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.”[74]
İngilizlerin Arıburnu’nda çıkarma harekâtına başladığı 25 Nisan’dan 5 Mayıs’a kadar buradaki tüm kuvvetlere 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal komuta etmiştir. Mustafa Kemal 19. Tümen birlikleri yanında, emrine verilen diğer birlikleri, her türlü lojistik destek unsurlarının yetersizliğine rağmen başarıyla idare etmiştir. Bu muharebeler sonunda Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1915'te albaylığa yükselmiştir.
Arıburnu Cephesinin önemi artınca Başkumandanlık Vekâleti bölgede yeni bir düzenlemeye girişti. 5 Mayıs 1915 tarihli bir emirle Gelibolu Yarımadası’nda birlikler yeniden düzenlendi. Bu yeni düzenlemeye göre, Anadolu Grubu, kuzey Grubu (Arıburnu ve Anafartalar bölgesi), güney Grubu (Alçıtepe’nin güney kesimi) ve Saros Grubu olarak birlikler yeniden düzenlendi. Kuzey Grup Komutanlığına Esat Paşa, Güney Grup Komutanlığına ise Alman asıllı Weber Paşa getirilmişlerdir.[75] Başkumandan Vekili Enver Paşa 11 Mayıs 1915’te Çanakkale Cephesine gelmiş ve 5. Ordu Komutanı Liman von Sanders’le birlikte hazırladıkları plân gereği İngilizlerin denize dökülmesi ve yarımadada imhasını amaçlayan genel bir taarruza karar verilmiştir. Bu taarruz 19 Mayıs tarihine planlanmıştır.[76]
Aslında 18 Mayıs 1915 gecesi saat 20.00’de başlatılan taarruza bütün cephe boyunca dört Türk tümeni katılmıştı. 3,5 kilometrelik dar bir alanda dört tümenin giriştiği taarruz harekâtı kısa sürede büyük zayiatla sonuçlandı. 19 Mayıs günü seher vaktinde taarruz bütün cephede yeniden başlamıştır. Ancak bu taarruzlarda istenen amaç elde edilememiştir. 24 saat gece gündüz devam eden ve çok kanlı geçen muharebelerde 19, 2, 5 ve 16. Tümenler büyük zayiata uğramışlardır. Güçlü bir tahkimata karşı yeterli topçu ateşi desteği sağlanmadan yapılan bu baskın tarzındaki taarruzlarda bölgeye yeni gelen ve araziyi tanımayan 2. Tümen erleri büyük kayıplar vermişler, diğer bir ifadeyle baskına giderken basılmışlardır. Esat Paşa, 19 Mayıs taarruzu hakkındaki genel sonucu ve başarısızlık durumunu ordu komutanlığına gönderdiği bir raporda ayrıntılarıyla bildirmiştir.[77]
Çanakkale Muharebeleri esnasında düşman propaganda savaşından da geri kalmamıştır. Özellikle Arıburnu Muharebeleri esnasında İngiliz tayyarelerinden atılan beyannamelerle Türk birliklerine karşı psikolojik harp uygulanmıştır.[78] Bu beyannamelerde; İngilizler tarafından esir edilen Türklere iyi muamele edildiği, esirlerin güzel vakit geçirdikleri, her türlü yiyecek-içeceklerinin karşılandığı, her esire istediği kadar tütün verildiği ve Türkleri çok sevdikleri yönünde ifadeler yer alıyordu.[79] Her ne kadar bozuk bir Türkçe ile yazılmış olsalar da savaşın kötü şartlarından dolayı bu beyannameler kimi askerleri etkilemekte idi. Yine bu beyannamelere bakıldığında askerlerin İngilizlere iltica ederek kurtulacakları vadedilmekteydi. Beyannamelerde ayrıca “Size ne oldu ki Alman kavminin güzel gözleri için ilan-ı harp ettiniz?” sorusu sorularak ardından İngilizlere her bakımdan güvenmeleri gerektiği üzerinde durulmakta idi.[80] İngiliz Dışişleri Bakanlığına bağlı Savaş Propaganda Evi (Wellington Hause) 1915 yılında 132 farklı propaganda yayını yaparak 2,5 milyonun üzerinde broşür, kitapçık vs. basarak bunları yayımlamıştır.[81] Özellikle Çanakkale Muharebeleri esnasında Wellington Evi önemli yayınlar yaparak Türk cephelerini etkilemeye çalışmıştır.
Arıburnu Cephesinde Haziran-Temmuz ayları siper kazmak, lağımlar açmak, bağlantı yolları yapmak, düşman hatları ile yakın temasta bulunan siperlerden karşılıklı taarruzlar şeklinde geçmiştir. Zaman zaman yapılan kısa süreli ateşkesler esnasında taraflar arasında kısa süreli dostluklar dahi kurulmuştur.[82] General Birdwood, Arıburnu Cephesinde hiçbir ciddi teşebbüste bulunmayarak asıl mücadelenin Seddülbahir’de devam edeceğine Türkleri inandırmak amacıyla önemli bir karşı taarruzda bulunmamıştır. Bu aşamada Türkler de ellerinde yeterince top olmamasından dolayı bir karşı taarruza girişemiyorlardı.[83] Arıburnu bölgesinde Türklerle Anzaklar karşılıklı siperlerde 1915 yılı Ağustos ayına kadar vakit geçirdiler. Tarafların 27 Nisan 1915'te tutmuş oldukları mevzileri (Cesarettepe doğusu Bomba Sırtı-Kırmızı Sırt-Kanlı Sırt) değişmemiştir.
 
Suvla Çıkarması; Kanlısırt, Conkbayırı ve AnafartalarMuharebeleri
(6 Ağustos-20 Aralık 1915)
 
Beş ay boyunca Seddülbahir, Kirte ve Arıburnu Cephelerinde başarı elde edemeyen General Hamilton, Türk ordusunun gerilerine sarkmak ve onu çember içine alarak yok etmek için Anafartalar (Suvla) sahillerinde yeni bir cephe açmaya karar vermiştir. “Kuzey Harekâtı” adını alacak olan bu büyük harekâtın ilk hedefi; önce Suvla’yı çevreleyen hâkim sırtların ele geçirilmesi, bu örtünün himayesi altında karaya çıkan asıl kuvvetlerle Arıburnu’ndaki kuvvetlerin iş birliği ile bölgenin en hâkim yeri olan Kocaçimen-Conkbayırı platosunun ele geçirilmesi, ikinci hedef ise Akbaş İskelesi’ne kadar bölgenin kontrolü ve yarımadanın ele geçirilmesidir. Bunu gerçekleştirmek için Arıburnu’na Anzak Kolordusu, Suvla sahillerine ise 9. İngiliz Kolordusu tahsis edilmiştir. Harekât 6 Ağustos 1915 gecesi baskın şeklinde başlamıştır.[84] Müttefikler ayni tarihlerde Seddülbahir bölgesinden de taarruza geçerek Türk kuvvetlerini çok yönlü bir abluka altına almak istemişlerdir.
 
Arıburnu Bölgesindeki Muharebeler (Kanlı Sırt ve Conkbayırı Muharebeleri)
 
İngilizler 6 Ağustos sabahı 29. Tümeni gece vakti, Hint tugayını ise gündüz vakti sahile çıkarmışlar. Daha sonra, Arıburnu’na yeni kuvvetler çıkararak Kanlısırt istikametinde taarruza başlamışlardır.[85] Türk savunma hattında ise, Kuzey Grubunun denetiminde olan Arıburnu Cephesinde 19 ve 16. Tümenler savunma hattında, 5. Tümeni ise Grup ihtiyatı olarak Kocadere köyü bölgesinde bulunuyordu. Esat Paşa komutasındaki kuzey Grubu karargâhı Kemalyeri’ndeydi. General Birdwood komutasındaki Anzak Kolordusunun sabah erken saatlerde başlattığı bu taarruz dört gün devam etmiş, siperler devamlı olarak karşılıklı el değiştirmiştir. Kanlısırt Muharebesi çok şiddetli geçmiştir. İngilizlerin bu muharebede ağır obüslerle bol miktarda el bombası kullanmaları Türk zayiatını artırıcı bir faktör olmuştur.[86]
Kanlı Sırt Muharebesi’nin başladığı ilk gün İngilizler geniş bir kuşatma taarruzuna girişmişlerdir. Hedef olarak Conkbayırı-Kocaçimen bölgesini seçen General Hamilton bu bölgeyi ele geçirdikten sonra Akbaş Limanı’na kadar olan bölgeye hâkim olmak istiyordu. Conkbayırı Muharebeleri Kanlısırt Muharebeleri gibi sefil ve kanlı boğuşmalara sahne olmuştur. Mehmetçiklerin Conkbayırı’nın yüksek tepelerinden sel gibi akan bu taarruzunu General Hamilton daha sonra hatıralarında şöyle anlatmıştır: “İndirdiğimiz onca vahşi darbeye rağmen, gebe dağlar hâlâ Türk doğurmaktaydı. Yer yer ilerleyen çizgiler, yeşil çimenlerin üzerinde kımıldayan noktalar, Sarıbayır sırtında, yara izine benzeyen geniş bir kırmızı toprak üzerinde birbirini izleyen noktalar… İşte yeni bir nokta dizisi ve yine bir tane daha… Yaklaşıyor, gözden kayboluyor, yine ortaya çıkıyorlar… Mevziimizin en yüksek ve en orta yerine, birbirini kovalayan dalgalar hâlinde yükleniyorlar. Büyük topların gümbürtüsünün yanı sıra makinelilerin ve tüfeklerin takırtısı duyuluyor, gök gürültüleri arasında bir limonluğun damına inen dolunun çıkardığı sesler gibi… Sonra ateş hafifledi. Saldırı püskürtülmüştü. Bizimkiler oldukları yerde tutunabilmişlerdi. Yeşil çimenliklerin üzerinden geriye az, çok az nokta döndü. Ötekiler karanlıklar âlemine göçmüşlerdi.”[87]  
9, 4 ve 8. Tümenlerle 19. Tümenin savunduğu bölgeyi İngilizler ele geçirmeye muvaffak olmamakla beraber bu muharebede de Türk birlikleri oldukça fazla zayiata uğramışlardır. Beş gün devam eden muharebelerde 9.200 kayıp verilmiştir. Her iki muharebede verilen kayıpların büyük bir bölümünü şehit ve yaralılar oluşturmuştur. Bu şehitler içinde 47. Alay Komutanı Binbaşı Tevfik, 15. Alay Komutanı Yarbay İbrahim Şükrü, 14. Alay Komutanı Binbaşı İsmail Hakkı, 23. Alay Komutanı Yarbay Recai ve 25. Alay Komutanı Yarbay Nail Beyler de bulunuyordu.
Bu muharebeler devam ederken 8 Ağustos 1915’te 19. Tümen Komutanı Albay Mustafa Kemal Anafartalar Grup Komutanlığına atanmış ve bölgedeki bütün kuvvetler onun emrine verilmiştir.[88] Albay Mustafa Kemal, 9 Ağustos günü Anafartalar cephe kesiminde başlattığı bir taarruzla Suvla’ya çıkarak doğuya doğru ilerleyen İngilizleri önüne katıp kıyıya doğru sürmüştür. 9-10 Ağustos tarihlerinde süngü hücumuyla yapılan taarruzlarla İngilizlerin Conkbayırı-Anafartalar bölgesinden geri püskürtülmesine çalışılmıştır. İngilizlerin attıkları bir top mermisi misketi, 8. Tümen gözetleme yerinde muharebeleri sevk ve idare ederken Albay Mustafa Kemal’in sağ göğsüne isabet etmiştir. Göğsüne saplanan bu misket o büyük kahramanın sadece saatini parçalamış ona bir zarar vermemiştir.[89] 6-10 Ağustos 1915 tarihleri arasında cereyan eden Conkbayırı dolaylarındaki muharebelerde her iki taraf da büyük kayıplar vermiştir. Anafartalar Grup Komutanı Albay Mustafa Kemal’in sevk ve idaresiyle Türk ordusu süngü hücumuyla düşmanı bölgeden uzaklaştırmıştır. Böylece İngilizler kesin sonuç umdukları Arıburnu kesiminde, 6-10 Ağustos tarihleri arasında cereyan eden bu muharebelerde başarısızlığa uğramışlardır.[90]
 
I ve II. Anafartalar Muharebeleri
 
Suvla bölgesine çıkarma görevi, General Stampford’un 10 ve 11. Tümenlerden oluşan 9. Kolordusuna verilmiştir. 7 Ağustos gece geç saatlerde kıyıya ilk çıkan birlikler Lalebaba’yı ele geçirdikten sonra Softatepe istikametine ilerlemişlerdir. Ancak kıyı koruma müfrezelerimiz tarafından açılan ateş sonucu büyük zayiata uğramışlardır. Çıkarma 7 Ağustos sabahından itibaren yoğunluk kazanmıştır.[91] 
Suvla bölgesi başlangıçta Yarbay Wilmer’in komuta ettiği üç piyade taburu ile Bursa Jandarma Taburundan oluşan zayıf Türk birliklerince tutulmuştur. 7 Ağustos günü 27 bin kişiden oluşan 9. İngiliz Kolordusu 3 bin kişiyle tutulan Suvla bölgesinde ancak Mestantepe ile kuzeyde Karakol Dağı’nın bir kısmını ele geçirebilmiş, kıyıdan ancak 800 metre içeriye kadar ilerleyebilmiştir.
Anafartalar bölgesi komutanının bölgeye acele takviye kuvvet istemesi üzerine 7 ve 12. tümenler 8 Ağustos 1915’te bölgeye gönderilmişlerdir. Aynı tarihte 19. Tümen Komutanı Albay Mustafa Kemal de Çamlıtekke’ye gelerek Anafartalar Grubunun emir ve komutasını üzerine almış bulunuyordu. 12. Tümenin Mestantepe’ye ve 7. Tümenin Damakçılık Bayırı istikametlerinde karşı taarruza sokulması ile 9 Ağustos’ta Birinci Anafartalar Muharebeleri başlamıştır. Muharebe 10 Ağustos günü de devam etmiştir. Türk tarafının 3 bin zayiat verdiği bu muharebede, düşman ilerlemesi durdurulmuş, İngilizlere 18 bin kayıp verdirilmiştir. İngilizler bu muharebede 9. Kolordudan başka 53 ve 54. Tümenleri de takviye kuvveti olarak Suvla’ya çıkarmışlar, Anafartalar Ovası’nda ilerleyerek birliklerimizi tehdit altına almışlardır.[92] 15 Ağustos’ta 5. Tümen ve Gelibolu jandarma taburu tarafından korunan Kireç Tepe’ye 10. İngiliz Tümeni tarafından yapılan taarruzlar bir netice vermemiştir. Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal ise bu sırada yayımladığı bir emirde, “Grubun karşısındaki düşmanı sarsacak, amaç olarak da tümünü denize dökmek üzere harekete hazırlanmasını, cephenin takviyesini, tümenlerin tuttukları hattan bir adım bile geri çekilmemelerinin önemini” dile getirmekteydi.[93]
Türklerin savunma hattında gösterdikleri dayanıklılık üzerine General Hamilton, 17 Ağustos tarihinde Lord Kitchener’e gönderdiği bir telgrafta, Gelibolu Yarımadası’na elli bin kişilik taze kuvvet gönderildiği takdirde kesin zaferi kazanacağını bildiriyordu. Hamilton ayrıca “Çok cesur muharebe eden, iyi sevk ve idare edilen asil Türk ordusunun karşısında bulunuyoruz.” diyerek bundan dolayı takviye güç gönderilmesini istiyordu.[94] General Hamilton Seddülbahir bölgesindeki 29. Tümene bağlı bir tugay ile Mısır’dan gönderilen 2. Süvari Tümenini Suvla bölgesine gönderdi. Bunun üzerine İngilizler, 21 Ağustos’ta yeniden taarruza başlamışlardır.[95] İkinci Anafartalar Muharebesi adını alan bu muharebelerde de İngilizler bir üstünlük sağlayamamışlardır.[96] 27 Ağustos Kayacık Ağılı (Bombatepe) Muharebeleri de neticeyi değiştirmemiştir.[97] İkinci Anafartalar Muharebesi’nin ardından küçük çaplı hareketlerin dışında her iki tarafta mevzilere yerleşerek ateş güçlerini artırmaya yönelik faaliyetlere giriştiler. Bu arada Başkumandanlık Vekâletinden gelen bir emirle Bolayır bölgesinin sorumluluğu başında Alman generali Von Der Goltz’un bulunduğu I. Orduya verilmiştir.
Suvla bölgesinde 9-27 Ağustos tarihleri arasında devam eden bu muharebelerde Türk birlikleri 5 binden fazla zayiat vermiştir. 57. Alay Komutanı Yarbay Avni I. Anafartalar Muharebesi’nde, 16. Alay Komutanı Yarbay Hakkı II. Anafartalar Muharebesi’nde, Gelibolu Jandarma Taburu Komutanı Yüzbaşı Kadri ise Kireç Tepe Muharebesi’nde şehit olmuşlardır.
General Hamilton’un Gelibolu Yarımadası için yukarıda belirtilen takviye kuvvet talebine, Lord Kitchener ancak 25 Eylül 1915 tarihinde cevap verebilmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın Avrupa Cephesinde Rusların çözülmesi, Balkanlarda İtilaf Devletleri aleyhine bunalımların artması üzerine Çanakkale bölgesinde giderek umutsuzluğu düşen İtilaf Devletleri bölgede bulunan iki İngiliz ve bir Fransız tümeninin Selanik Cephesine nakledilmesini kararlaştırdılar. Zira General Hamilton’a daha önce Çanakkale için vadedilen yedek kuvvetler, Lord Kitchener’den gelen telgrafta belirtildiği üzere yeni cepheye gönderilecekti. Bu telgrafta ayrıca General Hamilton’un Suvla Limanı’nı tahliye edeceği de yazılı idi. Bu telgraf, Çanakkale Seferi’nin sona erdiğini gösteren bir belgeydi. İtilaf Devletleri hem Çanakkale hem de Avrupa Cephesini besleyebilecek güçte değillerdi. Bundan dolayı bölgedeki kuvvetlerini geri çekmek istiyorlardı. Başlangıçta General Hamilton bu emre karşı çıkmış, elinde kalan kuvvetlerle Gelibolu Yarımadası’nda tutunmayı teklif etmişse de bunu kabul ettirememiştir. Sonuçta İngiliz Savaş Bakanlığı gibi, General İan Hamilton da Çanakkale’de bir zafere kavuşmak imkânının kaybolduğuna inanmak zorunda kalacaktır.[98]
Anafartalar Muharebeleri, Çanakkale Savaşı’nın kaderini belirlemiştir. Belirtilen muharebelerin başlangıcında çok dağınık bir durumda bulunan Türk kuvvetlerinin Anafartalar Grup Komutanı Albay Mustafa Kemal tarafından süratle kesin sonuç yerine yöneltilmesi, tümen komutanları arasındaki koordinasyon ve iş birliği, Mehmetçiklerin azim ve gayreti ile zaferle sonuçlanmıştır. Bölgedeki kuvvetlerin, genç, cesur, sevk ve idare yeteneği yüksek olan Albay Mustafa Kemal’e verilmesi iyi bir rastlantı ve talih olmuş, onun kuvvetli iradesi ile kara savaşlarının bu en çetinlerini Türkler zaferle noktalamışlardır.[99] Eğer Mustafa Kemal’in çıkarma arifesinde bildirdiği şekilde İngilizlerin kuzeyden kuşatma yapacağı dikkate alınarak Saros Grubu biraz güneye, Asya Grubundan iki tümen Gelibolu’ya gönderilmiş olsaydı, belki İngilizleri denize dökmek mümkün olabilecekti. İngilizlerin Anafartalar Ovalarındaki mevzileri, Türklerin kuşatması altındaydı. Fakat gerideki donanmanın güçlü topları sayesinde bölgede güçlü ve oldukça derin tahkimat sistemi kurmuşlardı. Elinde sınırlı top ve cephanesi bulunan Türk kuvvetlerinin kıt imkânlarla bu mevzileri yarmaya şimdilik imkân yoktu.[100] Bundan dolayı 27 Ağustos - 20 Aralık tarihleri arasında bölgede önemli bir büyük muharebe olmamış, yer yer mevzii çatışmalar devam etmiştir.[101]
Türkler, Gelibolu Yarımadası’nda her türlü zorluklara katlanarak deyim yerindeyse destanımsı bir mücadele sergileyerek bu büyük zaferi kazandılar. Türk ordularını yanlış planlar ve strateji hatalarıyla ölüme sürükleyen Almanlar ise -Osmanlı Devleti’ne yaptıkları yardımlardan dolayı[102]- Çanakkale Savaşı’ndan sonra zaferi kendilerine mal etmeye çalıştılar. Hâlbuki Çanakkale Muharebeleri sırasında İngilizler tarafından atılan beyannamelerde bile Almanların askerî sevk idare yönünden hataları vurgulanmaya çalışılıyordu.[103]
Öte yandan, bir askerî tarihçi olan Jeduha L. Wallach’ın ifadesiyle Almanya’daki yöneticilerle kamuoyu ve “Zamanın gazetecileri Çanakkale savunmasını General Liman Von Sanders’in hesabına kaydettiler. İnatçı bir taarruza karşı inatla savunarak görevini yapmış olduğu inkâr edilemez fakat ilk düşüncelerinde aynı şekilde inatla ısrar ederek gerçek zaferi kaçırdı. Askerî sevk ve idaredeki yeteneksizliğine rağmen, beraber çalıştığı herkese karşı duyduğu hastalık hâlindeki güvensizlik ve uzman Alman yardımı, sonuçta Türk ordusuna başarı kazandırdı ama Çanakkale Muharebesi’nin yarattığı harabeler içinde”[104] bu zaferin kazanıldığı belirtiliyordu.
 
Müttefik Kuvvetlerin (İngiliz-Fransız) Gelibolu Yarımadası’nı Tahliye Etmeleri
 
General Ian Hamilton ile Lord Kitchener arasında 1915 yılı Ağustos-Eylül aylarında cereyan eden telgraf muhaberesinden sonra Çanakkale bölgesindeki müttefik kuvvetlerin tahliyesi gündeme gelmiştir. Artık İngiltere'nin ne kuvvet göndermeye takati ne de Çanakkale'yle fazla uğraşmaya ve Batı Cephesinin aleyhine kuvvet sarf etmeye tahammülü kalmıştır. İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener, bölgeden gelen haberleri değerlendirerek 1915 yılı Eylül ayında Limni Adası ve Çanakkale bölgesine yönelik bir denetleme gezisi de gerçekleştirmiş, artık Gelibolu Yarımadası’ndaki Türk savunmasını sökmenin ve buradan Boğaz harekâtını bir neticeye vardırmanın, hatta İstanbul sevdasına kapılmanın imkânı kalmadığını idrak etmiştir. 11 Ekim 1915 tarihinde Lord Kitchener, General Hamilton’a gönderdiği telgrafta, bir tahliye yapılması durumunda ne kadar zayiat verilebileceğini sormuştur. General Hamilton ise herhangi bir tahliye durumunda kuvvetlerin yarıya yakınının, tüm topçularla cephanenin kayba uğrayacağından tahliyeye taraftar olmadığını ifade etmiştir.[105] Bu cevabi telgraf üzerine Hamilton görevden alınıp yerine General Charles Monro getirilir. Monro, 28 Ekim tarihinde Mondros’a gelerek Çanakkale ve Selanik Kuvvetleri Komutanlığı görevini üstlenir.[106] General Hamilton tarafından İngiliz Savaş Bakanlığına gönderilen uzunca raporu 1916 yılında İngiltere’de Times gazetesinde de ayrıntılarıyla yayımlanmış, Türk tarafı da Hariciye Nezareti aracılığıyla bundan haberdar olmuştur.[107]
Bütün bunların sonunda Lord Kitchener, 4 Kasım 1915’te Çanakkale Kuvvetleri Komutanı General Birdwood’a bir telgraf çekerek, “Çanakkale’deki birliklerin geri çekilmesi için çok gizli ve Türklere sezdirmeden bir plan hazırlanmasını” istemiştir. Gelibolu Yarımadası’ndaki durum İngiliz kabinesine günlerce meşgul etmiştir. Sonuçta cephenin boşaltılması kararı verilmiş ve plan 19/20 Aralık gecesi uygulamaya konulmuştur.[108] İngilizler, büyük bir gizlilik içerisinde 8-20 Aralık 1915'te Anafartalar ve Arıburnu bölgelerini, 28 Aralık 1915 - 9 Ocak 1916'da Seddülbahir bölgesini tahliye etmeye başlamışlar. Tahliye esnasında pek çok silah, malzeme ve teçhizatı da götüremedikleri için bölgede bırakmak zorunda kalmışlardır.[109] Bugüne kadar yapılan yayınlarda tahliye işlerinin çok iyi planlandığı, gizliliğe ve sessizliğe dikkat edildiği, hava şartlarının uygun olması da işlerine yaradığı yorumları yapılmışsa da karşı cephede hâkim sırtları elinde bulunduran Türklerin bu geri çekilmeyi fark etmemesi mümkün müdür? Tabii ki mümkün değildir. Askerî stratejiye göre de bu yorumların doğru olmadığı gerçeği ortadadır. Aslında Gelibolu'daki Türk komuta heyeti ve Türk askeri, önce deniz, sonra da kara savaşlarında büyük bir hezimete uğramış olan Müttefik düşman birliklerinin bölgeden çekilmesine, "Savuşup gitsinler, karışmayın." anlayışıyla -âdeta- seyirci kalmışlardır.
5. Ordu Komutanı Liman von Sanders, 9 Ocak 1916 tarihinde yayımladığı bir emirle Çanakkale harekât alanının genel savunma düzenlemesini 6. Kolordu ile 14. Kolordulardan oluşan Cevat (Çobanlı) Paşa komutasındaki Çanakkale Grup Komutanlığına bıraktı. Çanakkale’de bu yeni düzen kurulduktan sonra Liman von Sanders, 15 Ocak 1916 tarihinde İstanbul’a dönmüştür.[110] 25 Nisan 1915 tarihinden 1916 yılı Ocak başında İtilaf kuvvetlerinin bölgeden çekilişlerine kadar geçen süreçte cereyan eden muharebelerde her iki taraf da büyük kayıplar vermiştir. 5. Ordu Komutanlığının savaş sonunda Başkumandanlık Vekâletine sunduğu raporlardan -elde mevcut belgelerden bugüne kadar- derlenen bilgilere göre Türklerin şehit sayısı 57.263 kişi, genel zayiat (şehit, yaralı, hasta, kayıp, esir) toplamı 213.882 kişi olarak tespit edilmiştir.[111] Çanakkale Muharebelerinde İngilizlerin genel zayiatı 205 bin kişi, Fransızlar ise 47 bin kişi olarak vermiştir.[112]
Sonuç olarak belirtmek gerekirse Çanakkale Zaferi, Türk milletinin Balkan Harbi’nde kırılan onurunu tamir ederek millî benliğine kavuşmasını sağlayan bir başarılar manzumesidir. Çanakkale’deki bu çetin mücadele, işgalcilerin hüsrana uğrayıp ümitlerinin kırıldığı, geleceğin büyük askerî dehası Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal’in ve daha pek çok kahramanın yıldızının parladığı, Türklerin de onunla birlikte millî kimliklerine kavuştuğu büyük zaferi bünyesinde barındırır.
  Bu cephe; sonuçları bakımından değerlendirildiğinde sadece Türkleri değil, burada savaşlara katılan diğer milletleri -Alman, İngiliz, Fransız, Rus, Yunan, Japon, Hint, Sudan, Avustralya ve Yeni Zelandalıları- de derinden etkilemiştir. Bu savaşın sonuçları incelendiğinde; askerî ve siyasi boyutları yanında, toplumsal hafıza üzerindeki etkisi, yani sosyal cephesi çok önemlidir. Çanakkale Savaşı, hiç kuşkusuz Türk askerinin ve komuta heyetinin üstün gayretleriyle bir zafere dönüşmüştür. 57.263 Mehmetçik şehit verilerek kazanılan bu zafer, Türk milletinin her ferdinin hafızasında hâlâ canlılığı korumakta, tarih bilincinin oluşumuna ve gelişimine önemli katkı sağlamaktadır.[113]
Askerî açıdan elde edilen sonuçları bakımından değerlendirilecek olursa, Çanakkale’de kara savaşlarında kazanılan zaferlerle Türk ordusunun Balkan Savaşlarında zedelenen, hatta yok olmaya yüz tutan itibarı iade edilmiştir. Bu muharebeler, Mustafa Kemal Paşa gibi bir dâhiyi ortaya çıkarmış, Birinci Dünya Harbi’nin bitiminden hemen sonra başlayacak Millî Mücadele’nin bu eşsiz önderini Türk milletine kazandırmıştır. Çanakkale’de kazanılan bu zafer, Türkleri büyük savaşın daha başında saf dışı bırakarak Almanya’nın güneydoğudan kuşatılmasını amaçlayan İtilâf Devletleri stratejisini boşa çıkarmış ve savaşın en az iki yıl daha uzamasına sebep olmuştur. Diğer taraftan, Çanakkale Boğazı’nın kapatılıp Rusya’ya geçit verilmemesi, Almanların Ruslara karşı doğu Cephesindeki harekâtını kolaylaştırmış, bir süre sonra ortaya çıkan Bolşevik İhtilali ile Rus Çarlığı yıkılmıştır.
Çanakkale Kara Savaşlarında, Gelibolu Yarımadası’nın sağladığı avantajları pek değerlendiremeyen Alman askerî erkânına rağmen, III. Kolordu Komutanı Esat Paşa başta olmak üzere 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, 27. Alay Komutanı Mehmet Şefik, 57. Alay Komutanı Hüseyin Avni, 26. Alay 3. Tabur Komutanı Binbaşı Mahmut Sabri ve bunlar çapında kararlılık abidesi olan ve isimlerini ayrı ayrı yazmaya imkân bulamadığımız komuta heyetinin kararlı tutumları Türklerin bu muharebelerden muzaffer çıkmalarına zemin hazırlamıştır. Türk harp tarihi açısından bu muharebelerde icra edilen taktik ve strateji yanında, komuta kademesindeki kişilerin biyografilerinin de ayrıntılı olarak ele alınıp incelenmesinde fayda mütalaa edilmektedir. Özellikle de Çanakkale Muharebelerinin 100. yıl dönümünde, bu cephede muharebelere katılan birliklerin ceridelerinin akademisyenler tarafından orijinaliyle birlikte yayımlanması harp tarihi çalışmalarına önemli katkı sağlayacaktır. Çanakkale'de devleşen, Türk milletinin istikbal ufuklarında ebedileşen bütün kahramanları rahmet ve minnet duygularıyla her zaman büyük ve görkemli törenlerle saygıyla ansak, İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un "Çanakkale Şehitlerine" başlığıyla şehitlerimize ithaf ettiği şiirinde belirttiği üzere; her ne yapsak o kahramanların, şehitlerin hatırasına bir şey yapabildik diyemeyiz. Çanakkale Zaferi'nin 100. yıl dönümünü idrak ettiğimiz 2015 yılında ülkemizde kurumlar ve akademik dünya tarafından çeşitli etkinlikler düzenlenerek millî hafızamızda "Çanakkale ruhu" yeniden canlandırılmaya, yaşatılmaya çalışılmaktadır. Ancak yapılanlar yeterli midir? Hayır, bizce yeterli değildir. İlköğretim çağından üniversite çağına kadar uzanan süreçte, aslında bütün Türk gençliğine Çanakkale ruhunu kazandırmak, millî hafızayı güçlendirmek eğitim kurumlarımızın temel görevi olmalıdır. Henüz daha bütün kitleleri kucaklayacak biçimde Çanakkale Zaferi'nin romanını yazamadık, senaryosunu kaleme alıp da filmleştiremedik. Mehmet Akif merhumun yazıp da Çanakkale şehitlerine ithaf ettiği manzumeye benzer bir şiir yazamadık. O kahramanlık menkıbesini her yönüyle canlandıran bir besteyi yapamadık. Velhasıl Çanakkale için Çanakkale'de şehit olanlar için yapılacak çok şeylerin olduğu ortadadır. En önemlisi de bir daha silinmemek üzere Çanakkale ruhunu hafızalara yerleştirmektir. Güzel Türkiye’min her köşesinden gelen bir kahramanın kanını akıtarak canını vererek vatanlaştırdığı o Gelibolu Yarımadası’nı, Çanakkale'yi unutmak mümkün mü?
 


** Bu yazının hazırlanmasında büyük ölçüde Dr. Zekeriya Türkmen'in Berikan yayınevi tarafından yayımlanan Çanakkale 1915: Türk Ordusunun Kara ve Hava Harekâtı, Ankara, 2007 adlı eserden yararlanılmıştır. Kendilerine teşekkür ederim.

* Araştırmacı-Yazar.

[1] Dukakinzade Feridun, Büyük Harp, Türk Cepheleri, Çanakkale Cephesi, Kısım 2, s. 25-32.

[2] Julien Corbet, Harekât-ı Bahriye, Ç. Ali Rıza Seyfi, C. II, İstanbul, 1926, s. 114, 116, 198. Öte yandan İngiliz Savaş Komitesi Sekreteri Yarbay Hankey ise savaşa giriş sebepleri şu üç maddede toplamıştır. “1- Almanların en önemli bağlaşıklarından biri olan Türkler’i savaş dışı etmek, 2- Rusya’ya yardım için hayatî önemi olan deniz yolunu açmak, 3- Kararsız durumda bulunan Balkan devletlerini üçlü İtilaf’ın içine almak.” Bk., Robert Rhodes James, Gelibolu Harekâtı, Ç. Haluk V. Saltıkgül, Ankara, 1965, s. 38. Ayrıntı için bk., Zekeriya Türkmen, Çanakkale 1915 Türk Ordusunun Kara ve Hava Harekâtı, Ankara, 2007, s. 26.

[3]  Gnkur. Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Daire Başkanlığı (ATASE) Arşivi No. 1/1, Kls. 192, Ds. 574-B, F: 1-8.

[4]  Aspinall Oglander, Çanakkale Gelibolu Askerî Harekâtı, Ç. Tahir Tunay, C. I, İstanbul, 1932, s.3.

[5]  H. W. Wilson, Büyük Harpte Deniz Muharebeleri, Ç. Lütfi Tal’at, İstanbul, 1931, s. 252.

[6] Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; Çanakkale Cephesi Harekâtı, V. Cilt, 1. Kitap, Ankara 1993, s. 75.

[7] Zekeriya Türkmen, Çanakkale 1915.., s. 28.

[8] BOA., Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye İdaresi Kalem-i Umumi (DH. EUM. KLU), Ds: 2/ 38.

[9] Gnkur. ATASE Arşivi, Kls. 4669, Ds: H-3, F: 1-39, 1-41; Ds: 279, F: 1-18.

[10] Gnkur. ATASE Arşivi, Kls. 4669, Ds: H-3, F: 1-78, 1-80; ayrıca bk., Aspinall Oglander, Aynı eser, C. I, s. 45.

[11] Gnkur. ATASE Arşivi, Kls. 3964, Ds: H-5, F: 1-2.

[12] Gnkur. ATASE Arşivi, Kls. 3964, Ds: H-5, F: 1-4.

[13] Belirtilen tarihler arasında düşman donanmasının Çanakkale Boğazı’na ve Türk tabyalarına yönelik harekâtı hakkında ayrıntılı bilgi için bk., Şükrü Erkal, Çanakkale Cephesi Harekâtı (Özet), s. 26-31.

[14] Aspinall Oglander, Aynı eser, C. I, s. 96-97.

[15] Herman Lorey, Türk Sularında Deniz Hareketleri, Ç. Tacettin Talayman, C. II, İstanbul, 1946, s. 71-72.

[16] Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi, Hava Harekâtı, C. IX, Ankara, 1969, s. 38.

[17] 18 Mart 1915 Deniz harekâtı ile ilgili ayrıntılar için bk., Şükrü Erkal, Çanakkale Cephesi Harekâtı (Özet), s. 33-42.

[18] Gnkur. ATASE Arşivi, Kls. 4669, Ds: H-3, F: 1-8, 1-9; ayrıca bk., Corbet, Aynı eser, C. II, s. 347-368.

[19] Şükrü Erkal, Çanakkale Cephesi Harekâtı (Özet), s. 46.

[20] Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; Çanakkale Cephesi Harekâtı, 5.cilt, 1. Kitap s. 209. Ayrıca bk., Şükrü Erkal, Çanakkale Cephesi Harekâtı (Özet), s.43.

[21] Daha önce Dardanos tabyası olarak adlandırılan bu tabya, Müstahkem Mevki Komutanı Tümgeneral Cevat Paşa’nın Başkumandanlık Vekâletine yaptığı 7 Nisan 1915 tarihli teklif ve 16 Mayıs 1915 tarihinde çıkan onayla “Hasan Mevsuf Tabyası” olarak anılmaya başlanmıştır. Bununla ilgili belge için bk., Şükrü Erkal, Çanakkale Cephesi Harekâtı (Özet), s. 266- 269.

[22] Gnkur. ATASE Arşivi, Kls. 4669, Ds: H-1, F: 1-13, 1-14, 1-16; Kls. 5283, Ds: H-14, F: 1-3, 1-4.

[23] Ellis Asimet Bartlet, Çanakkale Harekât-ı Bahriyesine Dair İfşaat, Ç. Rahmi, Dersaadet, 1331, s. 19.

[24] C.H. Aspinall Oglander, Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, C.I, s. 113-114.

[25] Corbet, Harekât-ı Bahriye, Ç. Ali Rıza Seyfi, C. II, İstanbul, 1926, s. 370-371.

[26] C.H. Aspinall Oglander, Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, C.I, s. 114-115.

[27] İngiltere’nin Avustralya ve Yeni Zelanda sömürgelerinden gelen birliklere “Australia and New Zeland Army Corps” kısaca A.N.Z.A.C (Anzak) adı verilmiştir.

[28]  İngiliz dominyonlarından Avustralya, Yeni Zelanda askerlerinin İngilizler tarafından ne tür vaatlerle Çanakkale’ye getirildiklerine dair açıklamalar için bk., Sabahattin Şen, “Çanakkale’de Savaşan Dominyon Askerlerinden ‘Anzak’ların Aldatılışı”, Çanakkale Muharebelerinin 75. Yıl Armağanı, Ankara, 1990, s. 169-179.

[29] C.H. Aspinall Oglander, Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, C.I, s.124-146. İngiliz kuvvetlerinin hareketleri hakkında ayrıtılar için ayrıca bk., Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; Çanakkale Cephesi Harekâtı, s. 5. Cilt, 1. Kitap, 239-245.

[30] C.H. Aspinall Oglander, Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, C.I, s. 147 vd.

[31] Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2. Kitap, Ankara, 1978, s. 10-11.

[32] BOA., Hariciye Nezareti, Siyasi Kalemi (HR., SYS.), Ds: 2323/1. 5 Mayıs 1915 tarihli bu belgede Genel Karargâh İstihbarat Şube Müdürü Kurmay Binbaşı Seyfi ayrıntılarıyla müttefik kuvvetlerin Saros Körfezi’ne yönelik harekâtını anlatmaktadır.

[33] Şükrü Erkal, Çanakkale Cephesi Harekâtı (Özet), s. 58-59.

[34] BOA., HR., SYS., Ds: 2323/1. Ayrıca bk., Dukakinzade Feridun, Büyük Harp, Türk Cepheleri, Çanakkale Cephesi, Kısım 2, s. 48-49.

[35] Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2. Kitap, s. 48-52.

[36] Fahri Belen, Birinci Cihan Harbi’nde Türk Harbi; 1915 yılı Hareketleri, 2. C., Ankara, 1960, s. 169-170. Ayrıca bk., Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2. Kitap, s. 72-77.

[37] BOA., HR., SYS., Ds: 2323/1.

[38] Şükrü Erkal, Çanakkale Cephesi Harekâtı (Özet), s. 63.

[39] Birinci Dünya Savaşı’nda Türk cephelerinde uygulanan psikolojik harp yöntemleri ve teknikleri açısından ayrıntılı bilgi için bk., Sadık Sarısaman, Birinci Dünya Savaşında Türk Cephelerinde Beyannamelerle Psikolojik Harp, Genelkurmay ATASE Bşk.lığı yay., Ankara, 1999.

[40] Gnkur. ATASE Arşivi, Kls. 3438, Ds: 26, F: 18-1. Bu belgede yer alan beyanname 28 Temmuz 1915’de Kumkale’deki Türk birlikleri üzerine atılmıştır. Bu belgede, Mısır’da esir kamplarında yaşayan Türklerin çok rahat oldukları belirtiliyordu.

[41] Dukakinzade Feridun, Büyük Harp, Türk Cepheleri, Çanakkale Cephesi, Kısım 2, s. 49-53.

[42] Tevfik Ercan, “Seddülbahir Çıkarmasında 26. Alay 3. Tabur”, Çanakkale Muharebelerinin 75. Yıl Armağanı, Ankara, 1990, s. 99.

[43] Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2. Kitap, s. 213-216.

[44] 26. Alayın 3. Tabur Komutanı Binbaşı Mahmut Sabri Bey, Seddülbahir’deki çıkarma harekâtı esnasında yaşananları ayrıntılarıyla hatıralarında anlatmıştır. Bk., Binbaşı Mahmut Sabri Bey, Seddülbahir’in İlk Şanlı Müdafaası, Yeni Anadolu Basımevi Konya 1933, s. 8-15; ayrıca bk., “Sabri Binbaşının Hatıraları”: Kahramanlık Destanları, Askerî Matbaa, İstanbul, 1937, s. 133-151.

[45] İngilizlerin çıkarma harekâtı esnasında gelişen olaylar hakkında ayrıntılar için bk., Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2. Kitap, s. 219-247.

[46] River Clyde gemisinden inenlerin adeta kıran girmişçesine zayiata uğratıldığına dair bilgiler veren Oglander, bu sahildeki Türk savunmasından övgüyle bahseder. Bk., Aspinall Oglander, Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, C. I, s. 258-263,

[47] Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2. Kitap, s. 258-260.

[48] Tevfik Ercan, Aynı makale, s. 100-106. Ayrıca bk., Şükrü Erkal, Çanakkale Cephesi Harekâtı (Özet), s.105.

[49] BOA., HR., SYS., Ds: 2323/1.

[50] Aspinall Oglander, Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, C. I, s. 238.

[51] [51] Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2. Kitap, s. 274.

[52] Bu muharebelere dair ayrıntılar için bk., Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2. Kitap, s. 299-422; ayrıca bk., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 3. Kitap, Ankara, 1980, s. 27-254.

[53] Alan Moorehead, Çanakkale Geçilmez, (Ç. Güney Salman), İstanbul, 1972, s. 200.

[54] Dukakinzade Feridun, Büyük Harp, Türk Cepheleri, Çanakkale Cephesi, Kısım 2, s. 53-54. Ayrıca bk., Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2. Kitap, s. 95-96,

[55] Aspinall Oglander, Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, C. I, s. 185-201.

[56] BOA., HR., SYS., Ds: 2323/1.

[57] Conkbayırı olarak geçen yer aslında Çanak bayırı olarak bilinen yer olup İngilizlerin kullandıkları bu ifade zamanla bizim de kullandığımız bir ifadeye dönüşmüştür. Biz makalemizde, Çanak bayırı yerine eskiden beri Türkçe yayınlarda kullanılan şekli olan Conkbayırı adını kullandık.

[58] Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2. Kitap, s. 96-97.

[59] 27. Alay Komutanı Yarbay Şefik Bey, daha sonra hatıralarını dönemin Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa’nın direktifleri doğrultusunda kaleme alıp yayımlamıştır. Bk., Albay Şefik Aker, Çanakkale Arıburnu Savaşları ve 27. Alay, Askerî Mecmua, S. 40’ın Eki, İstanbul, 1935, s. 29-60. Ayrıca bk., Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2. Kitap, s. 101-105.

[60] Dukakinzade Feridun, Büyük Harp, Türk Cepheleri, Çanakkale Cephesi, Kısım 2, s. 56-57.

[61] Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2. Kitap, s. 106-107.

[62] Selami Başaran, “Çanakkale Muharebesi Kara Harekâtına Genel Bir Bakış”, Çanakkale Muharebeleri 75. Yıl Armağanı, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1990, s. 75-76.

[63] Şükrü Erkal, Çanakkale Cephesi Harekâtı (Özet), s. 68.

[64] 57. Alayla 27. Alaya 25 Nisan 1915 çıkarma harekâtındaki başarıları ve kahramanlıklarından dolayı altın ve gümüş imtiyaz ve harp madalyaları verilmiştir. Bk., BOA., İrade Harbiye, 17 Teşrin-i Sani 1331, 22 Muharrem 1334., M/117, M/118.

[65] İlhan Akşit-Hayati Tezel, Mustafa Kemal ve Çanakkale 1915, İstanbul 1982, s. 115. Ruşen Eşref Ünaydın ise, Mustafa Kemal Paşa ile yaptığı mülakat sırasında; “Bu öyle alelade bir taarruz değil, herkesin muvaffak olmak veya ölmek azmi ile harekete çok istekli olduğu bir taarruzdur. Hatta ben kumandanlara şifahen verdiğim emirlere şunu ilave etmişimdir. Ben size, taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve komutanlar gelebilir!” cümlelerini söylerken sanki Mustafa Kemal Paşa’nın tekrar Çanakkale Muharebelerini yaşıyormuşçasına duygulandığını belirtir. Bk., Ruşen Eşref, Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat, İstanbul, 1930.

[66] Uluğ İğdemir, Atatürk’ün Anafartalar Muharebelerine Ait Hatıraları, Ankara, 1943, s. 11.

[67] Aspinall Oglander, Çanakkale Gelibolu Askerî Harekâtı, C. I, s. 221.

[68] Ruşen Eşref, Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat, s. 36.

[69] Cemal Akbay, “Çanakkale Cephesi Arıburnu Bölgesinde 19. Tümen’in 25/26 Nisan Gece Taarruzu”, Çanakkale Muharebeleri 75. Yıl Armağanı, Ankara 1990, s. 91-97.

[70] Aspinall Oglander, Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, C. I, s. 301-302.

[71] Carl Mülhmann, Çanakkale’deki Türk zaferini, Türk-Alman müttefikliğine bağlar, hatta daha da ileriye giderek, bu zaferin kazanılmasında Alman komuta heyetinin önemine dikkat çekerek bir yerde Liman Von Sanders’in hatalarını örtbas etmeye çalışır. Bk., Carl Mülhmann, Çanakkale Muharebesi-1915, Ç. Mehmet Cemal, Kastamonu 1933, s. 33. Almanların bu iddialarına yönelik cevaplar için de bk., İsmet Görgülü, “Çanakkale Zaferi Üzerine Alman İddiaları”, Türk-İsrail Müşterek Askeri Tarih Konferansı, 9-12 Nisan 2000, Ankara, 2003, s. 67-83.

[72] Dukakinzade Feridun, Büyük Harp, Türk Cepheleri, Çanakkale Cephesi, Kısım 2, s. 61-62.

[73] Şükrü Erkal, Çanakkale Cephesi Harekâtı (Özet), s. 82.

[74] Bk., Uluğ İğdemir, Aynı eser, s. 16.

[75] Ruşen Eşref, Aynı eser, s. 35. Ayrıca bk., Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2. Kitap, s. 173.

[76] Liman von Sanders, 19 Mayıs taarruzu hakkında Esat Paşa’yı atlayıp doğrudan Mustafa Kemal ile görüşmeyi yeğlemesi kolordu komutanının Liman Paşa nezdinde bu olayı protesto etmesine de neden olmuştur. Bu yorumlar hakkında ayrıntı için bk., Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2. Kitap, s. 189-191.

[77] Bu muharebelerde Türk tarafının genel zayiatı; 3420 şehit, 6064 yaralı, 486 kayıp olmak üzere yaklaşık 10 bin kişiye varmıştır. Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2. Kitap, s.  211.

[78] Hamit Pehlivanlı,”Çanakkale Muharebeleri Sırasında Müttefiklerin Propagandası ve Karşı Propaganda”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sy. 21, Ankara, Temmuz 1991, s. 538.

[79] Gnkur. ATASE Arşivi, Kls. 3434, Ds: 26, F: 1, 1-1, 1-2, 3-2, 6-1, 6-3, 9, 9-1, 9-2, 14, 14-1 No.lu belgelerde Arıburnu bölgesindeki birliklere atılmış olan beyannameler yer almaktadır.

[80] Gnkur. ATASE Arşivi, Kls. 3438, Ds: 26, F: 9, 9-1, 9-2. Kls. 3471, Ds: 26, F: 11, 11-3, 11-7.

[81] Justine McCarthy, “İngiliz Propagandası, Wellington Evi ve Türkler”, C. 13, Türkler, Ankara 2002, s. 469-481.

[82] Özellikle Anzak askerleri ile Türk askerleri arasında kurulan bu dostluklar daha sonraki yıllarda da güçlenerek artmış, devletlerarası dostlukların kurulmasına da zemin hazırlamıştır. Bk., Michael Tyquin, “Gelibolu’da Türk İmgesi: 1915 Avustralya Edebiyat ve Tarih Yazıcılığında Türk Askeri”, C. 13, Türkler, Ankara, 2002, s. 384-389.

[83] Aspinall Oglander, Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, C. II, (Ç. M. Hulusi), Ankara, 1940, s. 111.

[84] Aspinall Oglander, Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, C. II, s. 123-125, 143-152.

[85] Aspinall Oglander, Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, C. II, s. 152.

[86] Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi,III. Kitap, Ankara, 1980, s. 334-335. Bu muharebede Türklerin genel zayiatı ise şöyledir: 1530 şehit, 4750 yaralı, 760 kayıp toplam 7164.

[87] İlhan Akşit-Hayati Tezel, Ayni eser, s. 115. Ayrıca bk., Şükrü Erkal, Çanakkale Cephesi Harekâtı (Özet), s. 69. Ayrıca bk., Lord Kinross, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Altın Kitapevi Yay., Ç., Necdet Sander, İstanbul 1994, s. 100-104.

[88] Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi,III. Kitap, s. 361-362.

[89] Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi,III. Kitap, s. 377.

[90] Anafartalar Kahramanı Albay Mustafa Kemal ile ilgili olarak Kasım 1915 tarihinden itibaren Osmanlı Genelkurmayının neşrettiği Harp Mecmuası’nda da haberler verilmeye başlanmıştır. Derginin ikinci sayısında “Anafartalar Grup Kumandanı Miralay Mustafa Kemal Bey”’in fotoğrafları yayımlanmıştır. Dergi 27 sayı yayımlandıktan sonra kapanmıştır. Bilgi için bk., Ahmet Esenkaya, “Askeri Propaganda Açısından ‘Harp Mecmuası’ ve Bu Mecmuanın Çanakkale Muharebesi’ni Tasvirdeki Rolü”, Türk-İsrail Müşterek Askeri Tarih Konferansı, 9-12 Nisan 2000, C. II, Ankara 2003, s. 59-66. Ayrıca bk., Hasan Mert, “Çanakkale Savaşlarının Askeri, Siyasi ve Sosyal Sonuçları”, Türkler ,C. 13, Ankara 2002, s. 368-375.

[91] Aspinall Oglander, Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, C. II, s. 152.

[92] BOA., Hariciye Nezareti Matbuat Müdüriyeti (HR., MA.), Ds: 1139/20, 1139/22, 1135/45.

[93] Gnkur. ATASE Arşivi, Kls. 3474, Ds: H-16, F: 2-31.

[94] Aspinall Oglander, Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, C. II, s. 328-329.

[95] Aspinall Oglander, Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, C. II, s. 334-344.

[96] BOA., HR. MA., Ds: 1140/9, 1140/33

[97] Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi,III. Kitap, s. 410-453.

[98] Aspinall Oglander, Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, C. II, s. 368.

[99] Türklerin kazandığı bu zafer kimi Alman yazarların ifadelerine göre Alman komuta heyetinin başarısı idi. Bk., Carl Mülhmann, Aynı eser, s. 33. Bu iddiaları çürüten görüşler için bk., İsmet Görgülü, Aynı makale, s. 67-83. Yabancıların gözüyle Çanakkale muharebelerinde Türklerle ilgili yorumlar için bk., Sevinç Sağlam, “Yabancıların Gözüyle Çanakkale Muharebeleri ve Türkler”, Türk-İsrail Müşterek Askeri Tarih Konferansı, 9-12 Nisan 2000, Ankara 2003, s. 103-115.

[100] Gnkur. ATASE Bşk.lığı, Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi İdari Faaliyetler ve Lojistik, C. X, Genelkurmay Basımevi Ankara 1985. Ayrıca Çanakkale Cephesindeki idari-lojistik faaliyetler hakkında özet bilgi için bk., Rauf Atakan, “Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi Çanakkale Muharebeleri İdari Faaliyetler ve Lojistik”, Çanakkale Muharebeleri 75. Yıl Armağanı, Ankara, 1990, s. 141-153.

[101] Fahri Belen, Birinci Cihan Harbi’nde Türk Harbi, 1915 yılı Hareketleri, C. 2, s. 237-238.

[102] Almanların Osmanlı Devleti’ne yaptıkları yardımlar hakkında ayrıntılı bilgi için bk., Jeduha L. Wallach, Bir Askeri Yardımın Anatomisi, Ç. Fahri Çeliker, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1985. Ayrıca bk., Mustafa Çolak, “Çanakkale Savaşında Yalnız Bırakılan Bir Müttefik: Almanya’nın Osmanlı İmparatorluğu’na Yardım Çabaları”, Türkler, C. 13, Ankara, 2002, s. 377-382.

[103] Çanakkale Arıburnu Muharebeleri sırasında İngilizler tarafından atılan psikolojik harp beyannamelerinde; Osmanlı askerlerinin, Alman kumandanların aldıkları yanlış tedbirlerden dolayı İngilizler karşısında tutunamayıp geri çekildikleri, Almanya’nın menfaatleri için yapılan bu harpte beyhude yere çarpıştıkları belirtiliyor; İngilizlerin, Türkleri çok sevdikleri için buraya geldikleri ve asıl maksatlarının Türkleri Alman baskısından kurtarmak olduğu ifade ediliyordu. Bk., Gnkur. ATASE Arşivi, Kls. 5103, Ds: 28/264, F: 7-4. Kls. 3438, Ds: 26, F: 2, 2-2; 3, 3-2. Ayrıca bk., Hans Rudolf Schmid, Harp Propagandası ve Propaganda Harbi, Ç. Yüzbaşı Şefik Gürgan, Ankara, 1949, s.. 18.

[104] Jeduha L. Wallach, Bir Askerî Yardımın Anatomisi, s. 250.

[105] Aspinall Oglander, Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, C. II, s. 376-377.

[106] Aspinall Oglander, Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, C. II, s. 378-380, 388.

[107] Times gazetesi, 24 Kasım 1916. Ayrıca bk., BOA., HR.MA., Ds: 1152/62.

[108] Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, III. Kitap, s. 226-227.

[109] BOA., HR. MA., Ds: 1152/62. Genel Karargâh İstihbarat Şubesinin bu raporunun eklerinden de anlaşılacağı üzere İngilizler ve Fransızlar çekilirken bölgede pek çok malzemeyi bırakıp gitmişlerdi.

[110] Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, III. Kitap, s. 501-504.

[111] Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yay., Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi; V. Cilt, Çanakkale Cephesi, III. Kitap, s. 500.

[112] Aspinall Oglander, Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, C. II, s. 469. Türk kaynaklarında İngiliz genel zayiatı hakkında 410.000 kişilik bir rakam verilmektedir. Krş. Şükrü Erkal, Çanakkale Cephesi Harekâtı (Özet), s. 232.

[113] Çanakkale zaferinin toplumsal ve kültürel hayatımıza yansımaları hakkında farklı bir yorum için bk., Ahmet Tetik, “Çanakkale’yi Anmamak Ne Mümkün?”, Destan ve Abide: Çanakkale, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 2005, s. 12-25.