MUSTAFA KEMAL PAŞA'NIN MUSUL'A HAREKÂT EMRİ VE ŞEFİK ÖZDEMİR BEY

09 Ağustos 2014 12:52 Tarık BALİOĞLU
Okunma
14571
MUSTAFA KEMAL PAŞANIN MUSULA HAREKÂT EMRİ VE ŞEFİK ÖZDEMİR BEY


Millî Mücadele döneminde Güney Cephesinde Kuva-yı Millîye teşkilatını kurup bölge halkıyla işgalci Fransızlara ve iş birlikçi Ermeni çetelerine karşı yürütülen mücadelenin Antep yöresindeki önderlerinden birisi Özdemir Bey'dir. Asıl adı Ali Şefik olan Özdemir Bey, 1885'te Kahire'de doğmuştur. Aile kökenleri Yemen ve Habeşistan fatihi olarak bilinen Özdemir Paşa'ya dayanır. Ali Şefik'in ifadesine göre ailesi, Kahire'de Özdemiroğulları adıyla şöhret bulmuş köklü bir Türk ailesidir.
İlköğrenimini doğduğu şehir Kahire’de yapan Ali Şefik, rüştiye ve idadi eğitiminden sonra Camiü’l-Ezher Medresesinin İslam Edebiyatı Bölümünde okumuş, buradaki eğitimi sırasında Arapça, İngilizce ve Fransızca öğrenmiştir.
Özdemir ailesi Mısır’ın önde gelen köklü Türk ailelerinden biri olduğundan İngilizler tarafından işgalden sonra gibi takibe maruz kalmış, İngiliz tazyiki Şefik Özdemir’in ana vatana katılma isteklerini kamçılamıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine Şefik Özdemir Bey, İstanbul’a gidip orduya katılmıştır. Birinci Dünya Savaşı dönemince yedek subay olarak Suriye-Filistin Cephesinde görev yapmıştır.
Şefik Özdemir Bey, Teşkilat-ı Mahsusa örgütü ile de temasa geçmiştir. Birkaç yabancı dil bilmesi onu avantajlı bir konuma yükseltmiş, örgütte psikolojik harp teknik ve yöntemlerini öğrenerek savaş süresince çeşitli Cephelerde görev yapmıştır. Halep'in İngilizlerin işgaline maruz kaldığı sırada yaralanıp hastanede yaralı olarak tedavi gören Özdemir Bey, İngilizlerin takibi üzerine önce Irak’a sonra tekrar Şam’a geçmiş ve istihbarat faaliyetlerini sürdürmüştür. Irak ve Şam’da Osmanlı Devleti’nden yana Arapları Türklerle bir araya getirerek Türk-Arap Birliğini kurup İngilizlere karşı mücadelesini sürdürmüştür. Bu teşkilatı Hatay’a kadar yaygınlaştırmıştır. Topladığı milis kuvvetleriyle Suriye’de önce İngilizlere sonra da Fransızlara karşı yapılan mücadelenin liderliğini üstlenmiştir.
TBMM’nin açılmasından sonra millî hükûmetin emrine giren Şefik Özdemir Bey, 2 Haziran 1920 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle Antep’e gelerek Fransızlara karşı mücadele eden birliklerin başına geçmiştir. Antep halkının Fransızlara karşı kahramanca müdafaa savaşlarını idare eden Şefik Özdemir Bey, daha sonra bu şehrin hemşerisi ilan edilecek ve mebus seçilecektir. Özdemir Bey, 1922 yılında da Revandiz Harekâtı adıyla bilinen Musul-Kerkük'e yönelik askerî harekâtın komutanı olarak görev almış, şahsi yönden büyük gayretler sarf etmesine rağmen İngilizlerin üstün kuvvetleri karşısında bölgede fazla tutunamamış ve geri çekilmiştir. TBMM hükûmeti de Musul-Kerkük'ü diplomasi yoluyla elinde tutacağı umuduyla Lozan Barış Konferansı’na katılmıştır.
Şefik Özdemir Bey, Cumhuriyet’in ilanından sonra Antep'e yerleşmiş, ticaretle hayatını sürdürmüştür. TBMM’ye altıncı dönemde, 14 Nisan 1939 tarihinde Siirt mebusu olarak girmiş; yedinci dönemde de Gaziantep mebusu olarak TBMM’de görev almıştır. 5 Ağustos 1946 tarihine kadar TBMM’de milletvekili olarak görev yapmıştır. Evli ve iki erkek çocuk babası olan Şefik Özdemir Bey, 18 Mayıs 1951 tarihinde vefat etmiş, çok sevdiği Gaziantep şehrindeki Asrî Mezarlık’a defnedilmiştir.[1] 
 
a. Özdemiroğlu Osman Paşa'nın Torunu: Ali Şefik Özdemir
 
  Ali Şefik Özdemir[2], Rumi 1301 miladi 1885 yılında Kahire’de doğdu. Aile soyu, Kanuni Sultan Süleyman devrinde Yemen ve Habeşistan fatihi olarak ün kazanan Kafkasya’dan Mısır’a gelip yerleşmiş olan Kıpçak Türklerinden Özdemir Paşa’ya dayanır. Özdemir Paşa’nın oğlu Özdemiroğlu Osman Paşa ise Kafkasya’nın Osmanlı idaresine bağlanmasında önemli başarılar kazanmış biridir. Ali Şefik’in ailesi, Kahire’de Özdemiroğulları adıyla şöhret bulmuş köklü bir Türk ailesidir. Babası, Mısır Hidivliği Nazırlar Meclisi Genel Müfettişliğinde bulunmuş merhum Ahmet Cevdet Bey’dir. Annesi Haccehan Hanım'dır.[3]
Ali Şefik, ilköğrenimini Mısır'da doğduğu şehir Kahire’de yapmıştır. Rüştiye ve idadi eğitiminden sonra Camiü’l-Ezher Medresesinin İslam Edebiyatı Bölümünden başarıyla mezun olmuştur.[4] Ali Şefik Bey, buradaki eğitimi sırasında Arapça, İngilizce ve Fransızca lisanını öğrenmiştir. Bu lisanlardan başka yerel dillerden Kürtçeyi de bilmektedir.
 
b. Şefik Özdemir Bey'in Birinci Dünya Savaşı Döneminde Askerî Safahatı
Şefik Özdemir Bey, Ezher Medresesinden mezun olduktan sonra amcasının oğlu Ahmet Cevdet Bey ile birlikte Mısır Hidivlik ordusunda görev alır. Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa'nın kızı Prenses Fatma'nın muhafızlığını yapar. Ancak Şefik Özdemir Bey, İngiliz işgalinde bulunan Mısır'da kalmaktan yana değildir. Fatma Sultan, onu saraya bağlı tutmak için yakınlarından Kafkas kökenli Nazlı Hanım’la evlendirir. Bu evlilikten Seyfettin ve Burhanettin adında iki çocukları olur.[5] Mısır’ın köklü ailelerine mensup olduğundan, İngilizler tarafından işgalden sonra Özdemir ailesi de diğer köklü Türk aileleri gibi zaman zaman takip altında alınmıştır. İngiliz baskı ve tazyiki Şefik Özdemir’in kendi ifadesiyle "ana vatana katılma isteklerini" kamçılamıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi Şefik Özdemir’in İstanbul’a gidip orduya katılmasına zemin hazırlamıştır. Birinci Dünya Savaşı başlayınca yedek subay olarak orduya katılıp Suriye-Filistin Cephesinde görev almıştır.
Şefik Özdemir bu arada Teşkilat-ı Mahsusa örgütü ile de temasa geçmiş; pek çok yabancı dil bilmesi onu avantajlı bir konuma yükseltmiştir. Teşkilat-ı Mahsusa içinde psikolojik harp teknik ve yöntemlerini öğrenmiş; milis subayı olarak çeşitli cephelerde görevlerde bulunmuştur.
Osmanlı cepheleri içerisinde Filistin Cephesi en çetin muharebelerin, Türk ordusuna karşı ihanetlerin yaşandığı bir cephe olmuştur. Bu cephede Türk ordusunun çektiği sıkıntılara bir de Arapların ihaneti eklenince cephe yarılmış ve İngilizler Eylül 1918’de Halep’e kadar ilerlemişlerdir. Halep’in düştüğü sırada hastanede tedavi gören Şefik Özdemir, tedaviden sonra Halep’te istihbarat faaliyetlerinde bulunmuştur. Halep’in İngilizler tarafından işgalinden cesaret bulan Ermeni Taşnak Komitesine ve Arap eşkıya gruplarına karşı mücadele etmiş, bölgedeki vatanseverlerden bir cemiyet kurarak harekete geçip bunları engellemeye çalışmıştır.[6]
Şefik Özdemir Bey, İngilizlerin takibi üzerine önce Irak’a sonra tekrar Şam’a geçmiş ve istihbarat faaliyetlerini sürdürmüştür. Irak ve Şam’da Osmanlı Devleti’nden yana Arapları Türklerle bir araya getirerek Türk-Arap Birliğini kurup İngilizlere karşı mücadelesini sürdürmüştür. Bu teşkilatı Hatay’a kadar yaygınlaştırmıştır. Topladığı milis kuvvetleriyle Suriye’de önce İngilizlere sonra da Fransızlara karşı yapılan mücadelenin liderliğini üstlenmiştir.
 
c. Mütareke Döneminde Antep Kuva-yı Millîyesi Tarafından
İşgalcilere Karşı Yürütülen Mücadele
  30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’nın ardından Halep'ten kuzeye doğru ilerleyen İngiliz işgal birlikleri tarafından 27 Aralık'ta Kilis, 01 Ocak 1919 tarihinde de Antep işgal edilmiştir.[7]  Öte yandan Antep'in işgal tarihi Genelkurmay ATASE Başkanlığı yayınlarında 17 Aralık 1918 olarak verilmektedir.[8] İngiliz işgalini takip eden dönemde bundan cesaret bulan kimi Ermeni gruplarının Türklere yönelik başlattıkları saldırı ve tehditler tarafları bir savaşın eşiğine doğru sürüklemiştir.[9] Bir süre sonra da İngiliz ve Fransızlar aralarında yaptıkları bir gizli antlaşma ile Antep ve civarını Fransızlara terk etmişlerdir. Fransız işgal birlikleri Ermeni halkın coşkun gösterileriyle 29 Ekim 1919'da Antep'e girmişlerdir. Bunun üzerine Temsil Heyeti aldığı bir kararla Fransızlara karşı Antep Kuva-yı Millîyesinin harekete geçeceği ifade edilirken, Harbiye Nazırı Mersinli Cemal Paşa'ya gönderilen şifrede ise merkezî hükûmetin işgallere kapsı tepki göstermesi istenmiştir.[10] 23 Kasım 1919 tarihinde Antep'te halkın katılımı ile işgali protesto kapsamında büyük bir miting yapılmıştır. Fransız İşgal Kuvvetleri Komutanı General Querette, 13 Aralık 1919 tarihinde Antep, Maraş, Urfa Sancakları ahalisine hitaben yayımladığı beyannamede artık barış dönemine girildiğini bütün ahalinin Fransızların yanında yer alması gerektiğini belirtiyordu.[11] Diğer yandan Fransız işgalini fırsat bilen Ermeni çetelerinin masum halka yönelik başlattıkları taşkınlıkların ise önü ardı kesilmeyince Antep Cemiyet-i İslamiyesi bunlara karşı gerekli tepkide bulunmak üzere harekete geçmiştir. Kuruluş temelleri 1895'lere uzanan Cemiyet-i İslamiye Fransız işgalini takip eden bu süreçte, Sivas Kongresi’nde alınan karar gereği Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine dönüşmüştür.[12]
 
  Bu arada Doktor Ragıp Bey, Alay Kâtibi Avni, Telgrafçı Mahir Bey Meclis İdare Başkâtibi Eşref Bey’in evinde toplanıp Antep'in işgalden kurtuluşu için bir sözleşme yapmışlar, kurdukları heyetin deşifre olmasına engel olmak maksadıyla Antep Heyet-i Merkeziyesi adıyla toplanmayı daha uygun bulmuşlardır. Heyet-i Merkeziye bir süre sonra Üsteğmen Sait'i Antepli Şahin Bey adıyla Antep-Kilis yolu Kuva-yı Millîye Komutanlığına getirmiştir. Şahin Bey bu sırada yaklaşık 1000 kişiden oluşan Fransız birliğini püskürtmüş; 26 Mart 1920'de yapılan muharebelerde kendisi şehit düşmüştür.[13] Bu sırada Antep'teki gelişmeleri yakından takip eden Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti, 4 Nisan 1920'de Kılıç Ali'nin millî kuvvetleri örgütlemek üzere Antep'e gönderilmesine karar vermiştir. Antep'e gelen Kılıç Ali, Antep Heyet-i Merkeziyesi ile bir toplantı yapıp şehrin ikmal yolları ile savunma planını yeniden düzenlemiştir. Kılıç Ali, evvela Fransızlarla Ermenileri birbirinden ayırmaya çalıştıysa da bundan bir sonuç alamamıştır.[14] Bu arada Antep'te Türk ve Ermeni mahalleleri arasındaki çatışmalar gün geçtikçe şiddetlenmiştir. Nisan ayı sonu ile Mayıs başında çarpışmaların şiddeti daha da artmış göğüs göğüse muharebeler yapılmıştır. Kilis'ten gönderilen takviye Fransız birlikleri yer yer şehre hâkim olmuşlardır. TBMM'nin açılışından bir ay sonra Antep'ten 27 Mayıs 1920'de Mustafa Kemal Paşa'ya gönderilen telgrafta; Fransızların sürdürdükleri bombardımandan dolayı şehri harabeye döndüğü belirtildikten sonra mücadeleye azimli olan Antep halkına yardımda bulunulması talebi dile getirilmiştir.[15]  Bu sırada TBMM seçimleri yapılmış, Antep halkı Kılıç Ali'yi mebus olarak seçmiştir.[16]
 
ç. Şefik Özdemir Bey'in Antep'e Gelişi ve Fransızlara Karşı Yürütülen Mücadele
  Suriye ve Hatay’daki mücadelesi sırasında Mustafa Kemal Paşa’dan talimat aldığını belirten Şefik Özdemir Bey, TBMM’nin açılmasından sonra millî hükûmetin emrine girdiğini ifade etmektedir. 2 Haziran 1920 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle Antep’e atanmış, 8 Ağustos 1920'de Antep'e gelen Şefik Özdemir Bey, Fransızlara karşı mücadele eden birliklerin başına geçmiştir. 11 Ağustos tarihinde Fransızlar şehrin teslimi yönünde sert bir ihtarda bulunmuşlar[17]; Şefik Özdemir Bey bu ihtara çok sert bir tepki göstermiş ve şu cevabı vermiştir:  “Antep halkı ya ölmeyi veyahut vatanı kurtarmayı kendisine düstur ittihaz etmiştir, bu sebeple Antep’te canlı bir insan bulundukça ve memleket baştan başa yıkılmadıkça Fransız askeri buraya kat’i surette giremeyecektir.”[18] Şefik Özdemir Bey bu sırada çeşitli bahanelerle Fransızları oyalamaya çalışmışsa da Fransızların Antep'i bombardımana tutmasına engel olamamıştır. Antep halkı Aralık (1920) ayı başına kadar açlık ve susuzluğa dayanarak millî kuvvetlere destek vermiş, civar şehirlerden gönderilen takviye güçlerle Fransızların kuşatması yarılmaya çalışıldıysa da başarılı olunamamıştı. Fransız kuvvetleri şehri dört bir yandan kuşatarak teslime zorlamak istemektedir. Nitekim  1 Aralık 1920’de General Goubeau, Kuva-yı Millîye komutanı Şefik Özdemir Bey’e gönderdiği mektupta Sevr Antlaşması şartlarını hatırlatarak şehrin teslimini istemiştir.[19] Böyle bir talep karşısında Şefik Özdemir Bey aynı kararlılıkla sert bir cevap vermiştir. Özdemir Bey cevabında;“Türk askerinin harp esiri addolunması doğru değildir. Buraya hariçten gelmiş asker olmayıp vatanını müdafaa eden Antep’in öz evlatlarıdır. İsteklerinizde ısrar edecek olursanız bizim için müdafaaya devam ile şerefli bir ölüme intizardan başka çare yoktur.”[20] diyerek Fransızların taleplerini kesin bir dille reddetmiştir. General Goubeau bunun üzerine şehrin bombardımana tutulması emrini vermiştir. Bu arada Antep'te kaynakların tükenmesi an meselesi iken Şefik Özdemir Bey, şehirde bulunan bütün erzak ve ham maddenin iaşe ambarında toplanmasını sağlamıştır. Halk kıt kanaat idare etmek zorunda kalmıştır. 6 Şubat 1921 tarihinde yapılan bir huruç harekâtıyla Antep müdafileri şehirden dışarı çıkmaya muvaffak olmuşlar[21] ancak şehir 8 Şubat tarihinde Fransız birliklerince işgal edilmiştir. Bu arada iaşe yardımı yapıldığı takdirde savunmaya devam edeceklerini bildiren Antep halkına, Fransızlara karşı kahramanca müdafaası ve onlara karşı koymasından dolayı 6 Şubat 1921 tarihinde TBMM tarafından çıkarılan 93 sayılı Kanun’la “Gaziantep” adı verilmiştir. Antep şehri Fransız işgaline karşı on bir ay kahramanca dayanabilmiştir.  Fransızlar Antep şehrini on aylık bir işgalden sonra 25 Aralık’ta terk etmek zorunda kalmıştır. Anteplilerin bu destansı mücadelesi Güney Anadolu Bölgesindeki Millî Mücadele hareketinin en önemli safhalarını oluşturur. Nitekim Mareşal Fevzi Çakmak, bu konuda şunları söylemiştir: "Antepliler yalnız Gaziantep’i değil, Türkiye’yi de kurtardılar. Millî Mücadele’de mutlak muvaffak olacağımız inancını bugün yapılmakta bulunan Antep müdafaası teyit etmektedir."[22]
  Şefik Özdemir Bey, TBMM Arşivi’nde yer alan kısa öz geçmişinde Antep Müdafaası’ndan sonraki çalışmalarını şöyle anlatır: “…Hükûmetin emriyle Hatay’a geçtim ve oradaki mücahitlerin kumandasını deruhte ve Fransızlara ağır darbeler indirerek ve Hatay istiklalini temin ve her türlü teşkilat-ı mülkiye ve askeriye ile Hatay devletini daha 1337 (1921)’de kurarak Fransızlarla yapılan Ankara İtilafnamesi’nin imzasına büyük bir amil oldum…”[23] Şefik Özdemir Bey, Fransızlarla yapılan Ankara Antlaşması’ndan sonra Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa’nın emriyle Milis Kaymakamlığı (yarbay) ve Antep müdafii rütbe ve unvanıyla taltif edilmiştir.
Şefik Özdemir Bey, Antep müdafaası sırasında civardaki Türk, Kürt ve Arap aşiretlerini bir araya getirdiği gibi, Fransız ordusundan iltica eden Müslüman Cezayir, Tunus vd. Kuzey Afrikalıları kendi etrafında birleştirmeyi başardı. Bundaki başarısında iyi derecede Fransızca bilgisi ve liderlik özellikleri son derece etkili olmuştur. O böylece öteden beri iyi bir teşkilatçı olduğunu göstermiştir.
Antep halkının Fransızlara karşı kahramanca müdafaa savaşlarını idare eden Şefik Özdemir Bey, daha sonra bu şehrin hemşerisi ilan edilecek ve Cumhuriyet döneminde de Gaziantep'ten mebus seçilecektir.
 
d. Osmanlı Coğrafyasında Petrol Savaşının Başlaması:
 "Bir damla petrol, bir damla kan!"
Sanayi inkılabı sonrası ham madde arama yarışına girişen Avrupa’nın emperyalist devletleri 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Orta Doğu coğrafyası ile yakından ilgilenmeye başladılar. Şark Meselesi’ni kendi çıkarları doğrultusunda çözümlemek isteyen emperyalistler, bu meselede önemli bir sacayağı olan Musul, dolayısıyla petrol bölgesi ile yakından ilgilenmeye başladılar. Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar Osmanlı egemenliğinde kalan Musul vilayetinin sahip olduğu zengin petrol kaynakları emperyalist devletlerin iştahını kabartan bir konum arz ediyordu. İngiliz devlet adamlarından Churchill’in ifadesiyle, “bir damla petrolün bir damla kandan daha değerli olduğu”  görüşünün egemen olduğu bir sırada Musul coğrafyası bir cazibe merkezi olmuştur.[24] İngiltere bölgeyi kontrol altına almak amacıyla General Marshall’a 1 Kasım 1918’de verdiği emirde Musul’a doğru taarruz etmesini istemiştir[25]. Hâlbuki Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı sırada Türk kuvvetleri Süleymaniye-Köysancak-Kadıhane-Dipke-Gûvar, Büyük Zap Suyu mansabı, Hamam Alil-Tel’afr-Sincar-Resulayn(Ceylanpınar)-Tel’ebyad(Akçakale)-Cerablus ve Akçakoyunlu istasyonu hattına uzanan kesimi yani Musul, Erbil ve Süleymaniye gibi şehirlerin önemli bir bölümünü ellerinde tutuyorlardı.[26]  
İngiliz ordusu Musul coğrafyasında ilerlerken aşiretleri kendi saflarına çekmek için her türlü propaganda faaliyetinde bulundu. Özellikle Binbaşı Noel, Musul bölgesinde önemli casusluk faaliyetlerini gerçekleştirdi.[27] İngilizlerin Mütareke hükümlerine hiçe sayarak ileri harekâta geçtikleri sırada Mondros Mütarekesi hükümlerine boyun eğen Türk kuvvetleri silah, teçhizat ve cephaneleri ile Musul’u tahliye ederek Zaho hattına çekildi ve 10 Kasım 1918 tarihinde Musul vilayeti İngiliz ordusu tarafından işgal edildi.[28]
 
e. Musul’un İşgalinden Sonra Meydana Gelen Gelişmeler
İşgalden sonra İngilizler, Musul’un siyasi geleceği hakkında karar vermekte tereddüt etmişlerdi. Musul konusunda İngiliz bakanlıkları arasında da bir fikir birliği yoktu. Bölgede bulunan İngiliz ajanları farklı önerilerde bulunuyorlardı. Bir kısmı Irak’ın geleceği ve İngiliz çıkarları açısından Musul’u Irak manda rejimine bırakmayı önerirken bölgenin etnik yapısını dikkate alan ajanlar ise İngiliz denetiminde kurulması düşünülen Kürt Federasyonunun sınırlarına dâhil edilmesini teklif ediyorlardı. Musul, Kerkük ve Süleymaniye’de bulunan Türkmenler İngiliz hâkimiyetine sıcak bakmadıkları gibi, aksine İngilizlerin bölgedeki etkinliklerinden büyük rahatsızlık duyuyorlardı[29]. İngilizler savaş yıllarında olduğu kadar, Musul, Kerkük ve Süleymaniye bölgesini işgal ettikten sonra da Türklerin dışında kalan topluluklara (Arap, Kürt, Nasturi, Yezidilere) bağımsızlık yönünde çeşitli vaatlerde bulunuyorlardı. İngiliz casusları Türklerin dışındaki topluluklara bağımsızlık vadettikleri sırada, bölgede Türklerin etkinliğini yok etmek için her türlü propagandaya başvuruyorlardı. Nitekim İngiliz casusları bölgedeki Türk idaresinin izlerini tamamen silmek, Türklere karşı düşmanlığı körüklemek için sık sık “Arap memleketlerini satan Türklerdir. Türk ordusunda bulunan Araplar, Türk zabitanını öldürüp evlerine dönsün…”[30] tarzındaki kışkırtıcı ifadeleri her yerde kullanmaya özen gösteriyorlardı.
 
 Asırlarca süren bir hâkimiyetten sonra Türk ordularının Musul’dan çekilmesi, bölgedeki Türkmenleri ve Türk taraftarı aşiretleri derinden etkilemiştir. Asırlardır süren alışılmış, uyum sağlanmış Türk idaresinin birden ortadan kalkıp yerine menfaat ve hâkimiyet hisleri bambaşka yabancı bir otoritenin Musul vilayetine hâkim olmasından doğan sarsıntı ve keşmekeş yöre halkını uzun süre şaşırtıcı ve yıkıcı tesirler altında bırakmıştır[31]. Nitekim işgali takip eden aylarda bölgedeki Türkmenler, İngilizlere vergi vermekte direnmişler, sık sık sokak kavgaları olmuştur. Musul halkı, Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışından sonra Millî Mücadele hareketini gönülden desteklemiştir. Hatta bölgede bulunan Araplar dahi İngilizlere karşı Mustafa Kemal Paşa ile iş birliğini düşünmüşlerdir. Bu tezi destekleyen birtakım oluşumlar da meydana getirilmiş, önde gelen din adamlarının da katılımı ile kurulan Cemiyet-i Hilaliye adındaki bir teşkilat, Musul’da kamuoyunu İngiliz emperyalizmine karşı uyanık tutmaya çalışmıştır. Cemiyet-i Hilaliye bu sırada yaptığı gizli propagandalarda halkı tekrar Türk egemenliğine yönlendirmeye çalışırken İngilizlerin Irak’tan kovulması için de gizli faaliyetlerde bulunmuştur. Cemiyet-i Hilaliye, TBMM’nin açılışından sonra Ankara’ya bir heyet göndererek kendilerine destek olunmasını istemiştir. Henüz yeni kurulmuş olan TBMM hükûmetine bağlı Genelkurmay Başkanlığı da para, silah ve cephane yardımında bulunmuştur. [32]
 
f. Misak-ı Millî’de Musul Meselesi
Son Osmanlı Mebusan Meclisinde kabul edilen Misak-ı Millî kararlarına göre, Musul vilayeti Misak-ı Millî sınırları içerisinde yer almakta idi.[33] 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin Ankara’da açılması ve hükûmetin kurulmasının ardından yeniden düzenlenen millî ordunun[34] hedefi Misak-ı Millî’yi gerçekleştirmek, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalandığı gün Türk ordusunun denetiminde bulunan bölgeleri içine alacak şekilde millî bir devlet kurmaktı. Misak-ı Millî’de ülke sınırları tespit edilirken Türklerin yoğun olarak yaşadıkları bölgeler esas alınmıştı. Nitekim bu itibarla bakıldığında Musul vilayetinde Türkmenlerin bulunduğu alanlar Musul’dan başlayıp Erbil’i geçerek Altunköprü, Kerkük, Süleymaniye, Kifri, Kızılribat ve Mezdele’ye kadar olan yerleri içine alıyordu.[35] Belirtilen bu bölgelerde Türkler, nüfusça yoğunluğu teşkil ediyorlardı.
 
g. TBMM Hükûmetinin Musul Konusundaki Duyarlılığı
  TBMM hükûmeti Misak-ı Millî konusunda daha kuruluşunun ilk günlerinden itibaren gerekli duyarlılığı göstermiştir. Mustafa Kemal Paşa tarafından 1 Mayıs 1920 tarihinde Büyük Millet Meclisinde yapılan tarihî konuşmada, “Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki de birincisi olan, hudut meselesi tayin ve tespit edilirken, hudud-ı millîmiz İskenderun cenubundan geçer, şarka doğru uzanarak Musul’u, Süleymaniye’yi ve Kerkük’ü ihtiva eder. İşte hudud-ı millîmiz budur dedik! Hâlbuki, Kerkük şimalinde Türk olduğu gibi Kürt de vardır. Biz onları tefrik etmedik. Binaenaleyh muhafaza ve müdafaasıyla iştigal ettiğimiz millet bittabi bir unsurdan ibaret değildir. Muhtelif anasır-ı İslamiye’den mürekkeptir. Bu mecmuayı teşkil eden bir unsur-ı İslam, bizim kardeşimiz ve menafii tamamıyla müşterek olan vatandaşımızdır…”[36] açıklamasında bulunmuştur.
 
  İngilizler bu sırada Mustafa Kemal Paşa’nın Yunanlıları yendikten sonra muhtemelen gözlerini Musul’a çevireceği endişesini taşıyorlar, böylesi muhtemel bir felaketi önlemenin tek çıkar yolunun ise Türklerle tez elden bir dostluk köprüsü kurmak olduğunu ileri sürüyorlardı.[37]
   
h. Şefik Özdemir Bey Müfrezesinin Kurulması
Revandiz bölgesindeki aşiretlerin yardım istemeleri TBMM hükûmetinin bölge üzerinde yeniden otoriteyi ele geçirmek için teşebbüse geçmesine sebep oldu.[38] Gerçi daha 1920 yılında Revandiz’de ortaya çıkan bir ayaklanmada, TBMM hükûmetinden yardım da istenmişti. Hatta 9 Şubat 1920 tarihli bir belgeye bakılırsa bölgedeki aşiretler, Türk hükûmetine müracaat ederek memur ve asker gönderilmesini istiyorlardı[39]. Bu sırada Elcezire Cephesinde TBMM hükûmetinin zayıf bir tümeni bulunmakta idi. Ancak bir bölük (üç subay, 100 er) asker yardım için Musul’a gönderilmiş, 9 Ağustos 1921 tarihinde de Binbaşı Şevki Bey Süleymaniye Komutanlığına atanmıştır. Bu kuvvetin sayıca azlığı ve cephane ikmalinin güçlüğünden dolayı, zorda kalmadıkça İngilizlerle çatışmaktan kaçınılması emri verilmiştir[40]. Bu emre rağmen, TBMM hükûmeti tarafından gönderilen kuvvetlerin moral desteğini alan Revandiz Türkmenlerinden oluşan birlikler, fırsat bulduklarında İngilizleri baskın tarzı taarruzlarla püskürtmeye çalışmışlar; hatta iki İngiliz uçağını bu sırada düşürmüşlerdir. 16 Aralık 1921 tarihinde hava desteği ile birlikte kalabalık bir kuvvetle Revandiz’e saldıran İngilizlere; Babaçiçek Boğazı’nda büyük kayıp verdirmişlerdir[41].
 
Bu sırada TBMM hükûmetinin Elcezire Cephesi Komutanı Cevat (Çobanlı) Paşa da Irak’taki gelişmeleri yakından takip etmiş, Revandiz, Süleymaniye ve Kerkük havalisindeki Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerine gereken her türlü desteği sağlamaya çalışmıştır.[42]
 
1922 yılı Ocak ayında İngilizler tarafından Erbil ve Revandiz’e yönelik saldırılarının artması üzerine Mustafa Kemal Paşa, 1 Şubat 1922 tarihinde Millî Müdafaa Vekâletine çektiği telgrafta, belirtilen bölgeye bir milis birliği gönderilmesi emretmiştir. Genelkurmay Başkanlığı, mahallî durumu, bölgedeki aşiretleri, aşiret geleneklerini ve çeteciliği bilen bir komutanın tayini üzerinde durmuş ve nihayet, Antep’te Kuva-yı Milliye komutanlığı yapmış olan Milis Yarbayı Özdemir Bey’in bu göreve atanması kararlaştırılmış[43] bu maksatla bir de talimat hazırlanmıştır. 1 Şubat 1922 tarihini taşıyan ve TBMM Başkanı ve Başkomutan Mustafa Kemal imzasıyla hazırlanan talimatta özetle şu hususlara işaret ediliyordu[44]:
 
TBMM Hükûmeti  2. Şb. No: 717
Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti    Ankara, 1. 2. 1922
Mühim ve kişiye özeldir.
        Özdemir Bey’e, 
 
1. Faysal’ın Irak’ta hükûmet kurma iddiasına ve Misak-ı Millî hudutlarına dâhil bulunan Musul vilayetinin bir kısmını işgal ederek millî hudutlarımıza saldırıda bulunmasını engellemek, işgale uğramış bölgeleri geri almak maksadıyla Özdemir Bey’in ekteki pusulada yer alan kadronun başında bulunmak üzere Elcezire mıntıkasında faaliyete geçmesi uygun bulunmuş ve kendisine gereken talimat verilmiştir.
2. Irak’ı siyasi açıdan himayeleri altına aldıklarını bildiren İngilizlerle siyasi konularda müzakerede bulunmak üzere bir konferans yapılması muhtemel olduğundan Özdemir Bey’in yapacağı görevi hususi bir mahiyette ve kişisel bir teşebbüs şeklinde idare etmesi, dışa karşı böyle bir görüntü vermesi şimdilik uygun görülmüştür.
3. Milis yarbayı rütbesine sahip bulunan Özdemir Bey’in kendisi ve maiyetini teşkil eden kadro mürettebatı Elcezire Cephesi tarafından gizli bir surette ordu icmaline dâhil edilerek o surette iaşe edilecek, rütbeleri karşılığı maaşları düzenli olarak ödenecektir.
4. Elcezire Cephesi, Özdemir Bey’e rütbesine karşılık olan maaşından başka, icra ettiği görevin derece ve önemine uygun bir miktar parayı da örtülü ödenekten aylık olarak verecektir. Bu tahsisatın miktarı Cephe komutanlığının takdirine bırakılmıştır.
5. Bu emir Millî Savunma Bakanlığı ile Elcezire Cephe Kumandanlığına tebliği edilmiş ve Özdemir Bey’e de tevdi olunmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi
Başkumandan Mustafa Kemal
 
TBMM hükûmetinin Özdemir Bey’i bu hareketin başına getirmesinin isabetli tarafları çoktu. Özdemir Bey; Musul bölgesindeki hareketi düzene koyup yepyeni bir ruh ile sevk ve idare edebilecek, aşiretleri etrafında toplayabilecek yetenek ve vasıflara sahip biri idi. Diğer taraftan Özdemir Bey tarafından yürütülecek olan harekâta resmî bir mahiyet verilmemesi, görünürde TBMM hükûmetiyle bir ilgisinin bulunmadığı izlenimi yaratılması, şahsi ve mahallî teşebbüslerle meydana gelmiş bir hareket olduğu görüntüsü uyandırılacaktı. Nitekim, Özdemir Bey’e verilen talimatta da bu durum açıkça ifade edilmekte idi.[45]
TBMM hükûmeti tarafından Musul-Kerkük bölgesindeki halkın ısrarlı arzuları üzerine, bölgede daha esaslı bir harekete girişmek üzere bu hareketlerin bir komuta merkezinde, Türk hükûmeti lehine dönüştürmek için bir seferî kuvvet hazırlanması yoluna gidildi. Buna TBMM hükûmetine bağlı Genelkurmay Başkanlığı karar verdi. Seferî kuvvet Musul ve çevresinde çeteciliğe önem verip İngilizlere gaileler çıkartacaktı[46]. Aslında bu sırada Irak’taki gelişmelere bakılırsa, Musul civarında bulunan İngiliz kuvvetleri, Türkiye’ye karşı ilan edilmemiş bir savaşı başlatmışlardı.[47]
  Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Fevzi Paşa ise Elcezire Cephesi Komutanlığına gönderdiği 2 Mart 1922 tarihli şifre telgrafta Musul vilayeti dâhilinde faaliyette bulunmak üzere Özdemir Bey’in iki üç güne kadar Ankara’dan hareket edeceğini bildiriyor[48] ve Musul’a taarruz için gerekli hazırlığın yapılmasını istiyordu[49]. Şefik Özdemir Bey’e ve maiyetine verilecek subayların Türk ordusuna mensup subaylar olmamasına azami dikkat edilmiş, müfrezeye alacağı şahısları seçme konusunda inisiyatif kendisine bırakılmıştı. Bundan başka teşkilatın tamamlanması, ve ayrıca gerekli ödeneğin verilmesi için Elcezire Cephesi Komutanlığına da emir verilmiştir.. Başkomutanlıkla birlikte Özdemir’in fikirleri de alınarak 1 Şubat 1922’de Genelkurmay Başkanlığı 2. Şube tarafından düzenlenen kadroya göre; bir binbaşı, altı yüzbaşı, altı üsteğmen, dokuz teğmen, altı zabit vekili ve bir hesap memuru yardımcı verilmiştir.[50] Bu kadronun er ihtiyacı da bölgedeki Türkmen ve diğer Türk idaresine sadık aşiretlerden sağlanacak kişilerle Nizip’te bulunan ve Fransız ordusundan kaçarak Türklere sığınan Tunuslu ve Cezayirli erlerden sağlanacaktı.[51]
  Genelkurmay Başkanlığından emri alan Şefik Özdemir Bey, 9 Mart 1922 tarihinde Revandiz’e gitmek üzere Ankara’dan hareket etti. 22 Nisan’da Diyarbakır’a vardı; Elcezire Cephe Kumandanı Cevat (Çobanlı) Paşa ile görüştü. Para konusundaki sıkıntılar büyük ölçüde sonuçlandırıldıktan sonra Özdemir Bey’in icra edeceği harekete dair bir de talimatname verildi.[52] Bu talimatta şunlar yazılı idi:
  “Özel teşebbüs ile hareket etmesi gereken Özdemir Bey müfrezesi, Misak-ı Millî sınırları içinde kalan bölgelerin Faysal tarafından işgaline engel olacaktır. Bu amacı sağlamak için, en elverişli yer Revandiz bölgesidir. Görevin başarıyla yapılabilmesi için, subay ve erlerin aşağıdaki esaslara bağlı kalması şarttır. Aksi takdirde memleket için zararlı sonuçlar verebilir:
a. Müfreze, ciddi ve sıkı bir disiplin altında bulundurulacak ve eğitimle meşgul olacaktır.
b. Halkı, Türk hükûmetine bağlamak için son derece eşit muamele yapacaktır.
c. Vazife zamanında ve vazife dışında halka iyi muamele yapılacaktır.
d. Bölge halkının dinî inançları, taassup derecesinde kuvvetli olduğundan subay ve askerler dinî esaslara saygılı kalacaklar ve gerektiği zaman da halk aydınlatılacaktır.
e. Revandiz’de yapılacak yerli teşkilatta halkın ve özellikle aşiret reislerinin düşünceleri sorulacaktır.
Halkla yapılacak görüşmelerde, İngilizlerin İslâm birliğini parçalamak ve bu suretle memleketlerini işgal etmek amacını güttükleri ve Faysal’ın da tamamen İngiliz isteklerine göre hareket ettiği, açık olarak anlatılmalı; Süleymaniye’de bulunmakta olan Nemrut Mustafa’nın kurduğu cemiyetin İngiliz çıkarlarına çalıştığı açıklanmalıdır. Müfreze, Hakkari kanalıya sıkı ve devamlı irtibatta bulunmalıdır. Bu, başarı için şarttır.”[53]
  Özdemir Bey ve müfrezesi, 15 Mayıs 1922’de Diyarbakır’dan hareketle Siirt’e geldi.[54]
12 Haziran 1922’de Hakkâri’den yola çıkan müfreze, 15 Haziran’da Diza’ya, 17 Haziran’da Şemdinan’a, 19 Haziran’da Benaük’e halkın coşkulu bir karşılaması ile varmış oldu.[55]. Özdemir Bey; vardığı yerlerde hemen Türk hükûmeti adına teşkilat yapıyor, hükûmetsizlikten doğan anarşik olayları önlüyordu. Müfreze, çetin ve yorucu bir yolculuktan sonra 22 Haziran 1922 tarihinde Revandiz’e ulaştı.[56] Müfrezenin Revandiz’e gelişi halk arasında çok parlak törenlere sahne oldu, şenlikler yapıldı, etrafta bulunan aşiretler şehre gelerek müfrezeyi ve onun komutanını selamladı, kurbanlar kesildi, dualar edildi. Bölgede Türk hükûmetinin zaten öteden beri esmekte olan hâkimiyet atmosferi bu vesile ile daha da yükseldi.  Özdemir Bey, derhâl bölgede teşkilat kurmaya başladı, daha çok halkın genel istekleri doğrultusunda hareket etti. Uzun süreden beri hükûmetsiz olan halk, Özdemir Bey’i Mustafa Kemal Paşa’nın temsilcisi olarak alkışlıyor ve seviyordu. Halk Özdemir Bey’e Özdemir Paşa demek suretiyle bağlılık göstermekte idi.[57] Özdemir Bey bölgede gün geçtikçe teşkilatını yaygınlaştırdı. Kuzey Irak sahasını aşarak Rumiye Gölü’nün güneyindeki Lahican mıntıkasına kadar sahasını genişletti. Türkmenlerin teşkil etmiş oldukları Müdafaa-i Hukuk grupları da perde arkasından çıkarak, korkusuzca faaliyetlerini sürdürüyorlardı. Özdemir Bey, Revandiz’de kontrolü ele geçirdikten sonra, Kerkük, Süleymaniye, Akra ve Musul gibi merkezlerde de etkinliğini hissedilir derecede artırmaya çalıştı. Revandiz’den Diyarbakır’a çekilen telgraf hattı ile muhabere ağı da sağlanmış oldu.
  Özdemir Bey müfrezesinin bölgede başarılı olabilmesi için tek çare Türkmenlerin dışında diğer aşiretlerin de desteğini temin ederek bunları Türkiye emelleri doğrultusunda kullanmaktı. Bu da son derece zor bir işti. Çünkü bölgedeki Arap ve Kürt aşiretleri uzun yıllardır hep güçlü olanın yanında yer aldığından sık sık taraf değiştirdiklerinden ne zaman nasıl bir siyaset takip edecekleri konusu şüpheli idi. Bundan dolayı aşiretlerden yararlanabilmek için akıl ve mantıktan çok duygulara hitap etmek ve maddiyata önem vermek gerekiyordu.[58] Bunun dışında bu bölgede yalnız dini duyguların tahrik ve galeyanıyla aşiret kuvvetlerinden yararlanmak mümkündü. Fakat bu hususu destekleyecek ikinci kuvvet ise para idi. Nitekim İngilizler bölgede başarılı olmanın bol ikram ve ihsana bağlı olduğunu çok iyi bildiklerinden aşiretlere büyük miktarda para dağıtmışlardır. Türk hükûmetinin para dağıtacak bir gücü bulunmadığından, Revandiz’deki milisler şimdilik ikinci kuvvete, ortak bağı oluşturan dinî güce dayanmayı daha uygun hal tarzı olarak görüyorlardı.  
  Özdemir Bey, bölgedeki aşiretlerin gücünden büyük ölçüde yararlanarak Akra, Ranya, Erbil ve Köysancak taraflarında kontrolü ele geçirdi. Türk idaresinin gün geçtikçe genişlediğini gören İngilizler, Revandiz’i uçaklarla bombalamaya başladılar. İlk bombalama 10 Temmuz 1922 tarihinde 12 uçakla başlamış fakat arazi engebeli olduğundan İngilizler bu saldırılarda pek başarılı olamamışlardır.[59] İngilizlerin dur durak bilmeyen saldırılarına rağmen Özdemir Bey, Elcezire Cephe Komutanlığından gönderilen 2.000 altın ile müfrezenin ve gönüllü birliklerin maaşlarını ödemiş; Şemdinli ile Revandiz arasında 1.400 direk diktirerek telli muhabere hattını da tesis etmiştir[60].
31 Ağustos 1922’de Özdemir Bey birlikleriyle İngilizlere saldırmıştır. İngilizlerin uçaklarına rağmen, Derbent Muharebesi’ni kazanan Özdemir Bey müfrezesi; alçak uçuş yapan dört İngiliz uçağını düşürdüğü gibi[61], İngilizlerden pek çok malzeme ile birlikte altı adet makineli tüfek ve iki top ele geçirmiş; on dört civarında da şehit vermiştir[62]. Nitekim Derbent Zaferi’nden sonra Musul’un tamamıyla Türkler tarafından işgal edileceği endişesine kapılan İngilizler, Süleymaniye’de “Kürdistan İmparatorluğu” adıyla bir İngiliz manda idaresi kurmaya kalkıştılar.[63] İngilizler, Güney Irak’ta etkili olan Şeyh Mahmut’u bu maksatla Süleymaniye’ye getirterek 10 Ekim 1922’de İngiliz mandası Kürdistan hükûmetini resmen kurdular.[64] İngilizler böylece Irak halkının Türkiye’ye iltihak etmek arzusunu önlemeyi ve bölgedeki iktisadi çıkarlarını sürdürmeyi düşündüler.
 Musul vilayetindeki gelişmeleri yakından takip eden Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ile Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa Özdemir Bey’in kazandığı başarıların devamı için TBMM hükûmetince gizli olarak desteklenmesini istiyorlardı. Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa 7 Eylül 1922 tarihinde Elcezire Cephe Kumandanlığına çektiği çok gizli kayıtlı telgrafta, gerekirse Musul’un silahla alınması hususunu dile getirmekte ve şöyle demekteydi[65]:
 
“Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti    7 Eylül 1338/1922
 
“Şark Cephesi, Elcezire Cephesi Kumandanlığına,
  Müdafaa-i Millîye Vekâleti Riyasetine,
 
1. Musul mıntıkasında Misak-ı Millî hududumuzun icap ederse silahla temini mukarrerdir. Çölemerik ve Revandiz hudut kıtaatından teşkil edilecek bir cebel bataryasıyla takviye edeceği bir nizamiye süvari livası, aşiret süvari fırkaları ve mahallî halk ile takviye edilecek Özdemir’in müfrezesiyle İmadiye-Süleymaniye hattı üzerinde Musul-Kerkük hattına taarruza memur edilecektir. Binaenaleyh bu nokta-i nazardan şimdiden istihzaratta bulunulması ve asgari zamanda intacı elzem olan bu istihzaratın ne zaman kadar ikmali ve harekâtın taarruz şeklinde idaresi hakkında mütalâa-i devletlerinin işarı,
2. Elcezire ve Şark Cephesine yazıldı.
(İmza) F E V Z İ”
 
Türk Genelkurmayının çabaları içerisinde en fazla dikkati çeken konu ise, Cephenin uçak bölüğü ile takviyesi hususu idi.[66] Çünkü bölgede İngilizlerin hava gücü sayesinde üstünlük kurabilecekleri görüşü ağırlıklı olarak etrafta dolaşıyordu. Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa’nın emrine göre, Elcezire Cephesi bütün gücüyle Dicle’nin iki tarafından, nehir boyunca Musul yönünde taarruza geçecekti.[67]. Doğu Cephesinde ise Van, Hakkâri ve Iğdır sınır birliklerinden oluşan dağ bataryalarıyla takviye edilen bir piyade tümeni, bir süvari tugayı ve aşiretlerden oluşan süvarilerle İmadiye, Süleymaniye hattı üzerinden Musul-Kerkük’e taarruzla görevlendirilecekti.[68] Hatta bu hazırlıklar olurken Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa Elcezire Cephesinde süratli keşif ve savaş uçaklarından oluşan bir uçak bölüğü teşkili yolunda da emirler verdi. Bu konuda Millî Savunma Bakanı Kâzım Paşa ile de gerekli yazışmalar başlatıldı[69]. Bu arada 6 Kasım 1922 tarihinde Özdemir Bey’den Elcezire Cephe Komutanlığına gönderilen şifrede takviye kuvvetlerinin Revandiz’e ulaşmasını müteakip takip edilecek hareketin bütün kuvvetlerle ilk önce Zaho’nun işgalini, bir kolun da güneyden Dohuk üzerine inmesi diğer bir kolun da İmadiye üzerine yürümesi hususu teklif ediliyordu. Özdemir bunun dışındaki ihtimalleri de sıralamakta idi[70]. Özdemir’den alınan cevaplar çerçevesinde 10 Kasım 1922 tarihine kadar Elcezire Cephesinin gerekli hazırlıkları tamamlaması isteniyordu. Bu gelişmeler olurken, bir yandan da Lozan Konferansı devam ediyordu. Bu sırada Lozan’dan gelen haberlere bakılırsa konferansın kesintiye uğraması ihtimali vardı. Bu ihtimale karşı Fevzi Paşa, Musul Harekâtı’na katılacak birliklerin hazırlanması konusunda gerekli talimatları da vermekten geri kalmıyordu. Hatta 4 Aralık 1922 tarihinde İzmir’den Başkumandan Mustafa Kemal Paşa’ya gönderilen telgrafta Musul’a yönelik olarak icra edilecek harekâta dair çekilen telgrafta daha detaylı bilgiler veriliyordu.[71]:
 
“İzmir’den, 4.12.1338 (1922)    Harp Telgrafı
 
Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine,
1. Musul mıntıkasında Misak-ı Millî hudutlarımızın icap ederse, silahla temini maksadıyla yapılan ihzarat (hazırlıklar) neticesinde 5.818 muharip tüfek ve 1.359 muharip süvari, 54 ağır, 33 hafif makineli tüfek ve 16 toptan ibaret bir kuvve-i seferiye, Hasankale ile Bitlis arasında yolda bulunan bir süvari livasıyla (tugay) altı toptan ibaret kısmı hariç olmak üzere kâmilen Siirt, Diyarbekir, Mardin, Cizre müstatili (uzantısı) dâhilinde toplanmıştır.
 
Bu kuvvetin 10 gün zarfında Şırnak, Çekik, Midyat, Cizre mustatiline intikali için icap eden hazırlık da yapılmış ve buradan Musul üzerine harekât-ı taarruziyeye ibtidar (başlanması) için bu küçük mustatil dâhiline lazım gelen erzak idhar edilmiştir (yığılmıştır). Yalnız taarruza karar vermezden evvel kıtaatın küçük mustatil dâhiline alınması ve orada hâl-i intizarda bırakılması idhar edilen erzakın sarfına sebebiyet vereceğinden taarruz emrine intizar eylemek üzere kıtaatın Siirt, Diyarbekir, Mardin, Cizre mustatilinde kalmalarının tensip edilerek ve Elcezire Cephesi komutanlığının evamir-i lazime verildiği ve kuvve-i seferiyenin Ankara’dan topçu ile daha ziyade takviyesine çalışılmakta olduğunu arz ederim.
 
2. Vaziyet ve müzakerat-ı siyasiyenin göstereceği lüzum ve şekle göre Elcezire’de harekât-ı askeriye icrası taarruz emrinin vürudundan on gün sonra mümkün olacağı anlaşılmaktadır. Irak vaziyet-i askeriyesinde mühim bir tebeddül olmamıştır. Yalnız bize taraftar aşair ile Revandiz müfrezesinin Musul şarkında icra edecekleri tazyik üzerine İngilizler Musul mıntıkasındaki tayyare kuvvetlerini tezyit etmişlerdir ve Köysancak, Akra istikametlerinde şiddetli mukabil hareketlerde bulunmuşlardır. İngilizler Musul’un 100 km. güneyinden şarka kadar şimendifer hattı ikmal etmişlerdir. Musul bölgesinde de kuvvetli otomobil kolları vardır. 
      Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Fevzi
 
Gerçi Türkiye konferanstan önce Musul’u silahla almaya karar vermiş ise de konferansın başlamasıyla birlikte diplomasi usullerine daha ağırlıklı yer vermeyi uygun bulmuştu[72]. Böylece 1922 yılı sonunda Musul’a yönelik olarak yapılması düşünülen Türk askerî harekâtından vazgeçilmiş oldu.[73] Lozan Konferansı’nda bilindiği üzere, en çetin tartışmaların meydana geldiği konu “Musul Meselesi” olmuştur[74]. Türkiye için hayati bir öneme sahip olan Musul, müzakerelere ve müttefiklere hâkim olan İngiltere için de gerek zengin petrol kaynakları ve gerekse Hindistan yolunun emniyeti bakımından ele geçirilmesi zorunlu görülen stratejik ve iktisadi öneme sahip bir bölgedir[75]. Türkiye için ise asgari vatan sınırlarını ifade eden Misak-ı Millî’nin vazgeçilmez bir ilkesidir.
  Nitekim 2 Ocak 1923’te Mustafa Kemal Paşa TBMM’de yaptığı açıklamada şunları söylüyordu: “...Musul vilayetinin hudud-ı millîmize dâhil araziden olduğunu biddefaat ilan ettik. Lozan’da elyevm (bugünkü günde) karşımızda ahz-ı mevki etmiş olanlar bunu pekâlâ bilirler. Vatanımızın hudutlarını tayin ettiğimiz zaman büyük fedakârlıklara katlandık. Menafiimize mugayir (menfaatlerimize aykırı) olmakla beraber müsalemetperverane (barıştan yana) hareket ettik. Artık millî arazimizden en ufak bir parçasını bizden koparmaya çalışmak pek haksız bir hareket olur. Buna katiyen muvafakat etmeyiz”[76].
Mustafa Kemal Paşa 30 Ocak 1923 tarihli konuşmasında ise Musul vilayetinin Türkiye Devleti’nin millî sınırları içerisinde olduğunu, buralarını ana vatandan koparıp şuna buna hediye etmenin mümkün olamayacağını ve Cemiyet-i Akvam’ın bu konuyla hiçbir ilişkisi olmadığını ifade ediyordu[77].
Lozan Barış Konferansı’nın toplanmasından evvel İngilizler, 17 Ekim 1922 tarihinden itibaren Köysancak, İmadiye ve Dinart’ı havadan bombalamaya başlamışlardı. Bu sırada Mustafa Kemal Paşa’nın Musul hakkındaki beyanatları, plebisit yapılacağı yolundaki açıklamaları, yöre halkını İngilizlere karşı harekete geçirdi.[78]
İngiliz uçak filosu şehirleri, aşiretlerin yaşadıkları bölgeleri, bunların sürülerini ve ekili alanları sık sık bombalamış; halk ise bu bombardımandan bıkıp usanmıştır. Hele 15 Aralık 1922 tarihinde Revandiz’e 22 uçaklık bir filo ile yapılan ve bir buçuk saat devam eden bombardıman her tarafta yangınların çıkmasına neden olmuştur.[79] İngilizlerin hava saldırıları Şubat ve Mart aylarına kadar aralıklarla devam etmiştir.
Musul’un diplomasi yoluyla geri alınabileceği düşüncesinden hareketle Lozan’da başlatılan görüşmeler üzerine Türk hükûmeti, Elcezire Cephe Kumandanlığına gönderdiği şifre telgrafta Musul’a yönelik askerî harekâtın durdurulmasını istedi. Cephe Kumandanlığından gönderilen bir telgrafla bu durumu öğrenen Özdemir Bey oldukça sarsıldı. Bu haberin millî teşkilata tebliği üzerine Revandiz ve çevresindeki harekât birden başka bir şekil ve renk aldı. Özdemir Bey, Cephe komutanlığına 5 Nisan 1923 tarihinde gönderdiği raporunda hiç olmazsa Revandiz bölgesinin Türk denetiminde kalması için İngilizlerle bir ateşkes imzalanmasını istiyor; başlatılan diplomasi hareketini şu durumda uygun bulmadığını belirtiyordu.
Lozan görüşmeleri devam ederken, Musul’daki İngiliz-Irak birlikleri, 8 Nisan 1923’te birisi Hodran Suyu üzerinden Şeytan Boğazı, diğeri Büyük Zap Suyu vadisinden Serderya istikametinde olmak üzere iki koldan yeniden ileri harekete geçmişlerdir. Özdemir Bey müfrezesi tarafından 11/12 Nisan gecesi yapılan baskın taarruzlarıyla İngilizlere zayiat verdirilmişti. 20/21 Nisan gecesi Özdemir Bey müfrezesi ile İngilizler arasındaki muharebe daha da şiddetlenmiş; İngilizler karşısında tutunamayan müfreze 23 Nisan 1923 tarihinde İran topraklarına çekilmeye karar vermiştir.[80] Özdemir Bey müfrezesi sarp dağları aşarak silahlarıyla birlikte 29 Nisan 1923 günü İran’ın Uşnu kasabasına ulaşmıştır. Özdemir Bey, Savcıbulak havalisindeki İran askerî yetkilisi Yusuf Han’a gönderdiği mektupta “Tali-i harp bizi bu gün İran devletine mülteci ve misafir etti.” diyerek ilticasının kabulünü istemiştir. Özdemir Bey ve müfrezesi 10 Mayıs 1923 tarihinde Van’ın Saray ilçesine ulaştı, oradan da Şark Cephesi Komutanlığına katıldı. IX. Kolordu Komutanı Ali Sait Paşa, Özdemir Bey’e yazdığı yazıda; “Zat-ı âliniz ve gerekse maiyetiniz tarafından Musul meselesini vatanın menfaatlerine uygun bir surette halletmeye yönelik olarak Revandiz Kumandanı sıfatıyla Musul ve Kerkük havalisinde bilinen fedakârca hizmetlerinize teşekkür ederim.”[81] diyerek yaptığı faaliyetlerden dolayı şükranlarını bildirmekte idi.
 
ı. Şefik Özdemir Bey'in Cumhuriyet Dönemindeki Faaliyetleri
 
Şefik Özdemir Bey, İstiklal Savaşı sona erdikten sonra Mısır'da olan nüfusunu Gaziantep'e getirmiş ve buraya yerleşmiştir. Cumhuriyet’in ilanından sonra 1939 yılına kadar serbest müteahhitlik, Tekel İdaresinde müfettişlik hizmetlerinde bulunmuş, Nizip'te çiftçilik faaliyetlerini üzüm ve fıstık üretimi yaparak sürdürmüştür. Özdemir Bey,  serbest müteahhitlik yaptığı dönemde demir yolu hattının Gaziantep'e ulaştırılmasına büyük katkılarda bulunmuştur.
Şefik Özdemir Bey TBMM’ye altıncı dönemde, 14 Nisan 1939 tarihinde Siirt mebusu olarak girmiştir.[82] Şefik Özdemir’e ait altıncı dönem TBMM künyesinde ismi Ali Şefik Özdemir, sınıf ve rütbesi ise yedek süvari albayı olarak gösterilmektedir. Meslek olarak da ziraat işleri yani çiftçilik yer almaktadır. Şefik Özdemir Bey yedinci dönemde de Gaziantep mebusu olarak TBMM’ye girmiştir. 5 Ağustos 1946 tarihine kadar TBMM’de milletvekili olarak görev yapmıştır.[83] Şefik Özdemir Bey’in milletvekilliği döneminde Meclisteki faaliyetlerine bakıldığında oldukça silik geçtiği anlaşılmaktadır. TBMM Zabıt Ceridelerini incelediğimizde sadece altıncı devre mebusu iken 22 Mayıs 1940 tarihli oturumda Siirt mebusu sıfatıyla söz aldığı ve Tapu Kadastro Mektebi ile Maliye Mektebi öğrencilerine ek sınav hakkı tanınması yönünde bir teklif sunduğu tespit edilmiştir.[84] Milletvekilliğinden ayrıldıktan sonra Toprak Mahsulleri Ofisi Yönetim Kurulunda Ekonomi ve Ticaret Bakanlığı üyesi olarak görev almıştır.
Şefik Özdemir Bey, mebusluktan çekildikten sonra 1946-1950 yılları arasında Toprak Mahsulleri Ofisi İdare Meclisi Başkanlığı görevinde bulunmuştur. Evli ve iki erkek çocuk babasıdır. Şefik Özdemir Bey, 1951 yılında rahatsızlanınca tedavi için Ankara'ya gitmiş ve 71 yaşında iken 18 Mayıs 1951 Cuma günü vefat etmiştir.[85] Cenaze namazı aynı gün devlet erkânının katılımı ile Hacı Bayram Camii’nde kılınmış, ertesi günü (19 Mayıs 1951) yakınları ve gelen bir heyetle Gaziantep'e götürülmüştür.[86] Özdemir Bey'in ölüm ilanının yayımlandığı gazetelerde Millî Mücadele dönemindeki milis kıyafetli resmi basılmış, cenaze törenine CHP'den yöneticilerin katıldığı belirtildikten sonra Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarında Suriye ve Irak Cephesi ile Antep Müdafaasındaki hizmetleri kısaca anlatılmıştır. Bu haber yazısında Şefik Özdemir'in rütbesi albay olarak ifade edilmekte, diğer taraftan vasiyeti üzerine çok sevdiği Gaziantep şehrindeki Asrî Mezarlık’a defnedileceği belirtilmiştir.[87]
Ali Şefik Özdemir Bey'in TBMM künye defterinde yer alan bilgilere göre, TBMM hükûmeti döneminde icra ettiği askerî faaliyetlere dair tuttuğu hatıraları, Erkân-ı Harbiye’de muhafaza altına alınmıştır ifadesi yer almaktadır. Bu bilgiler çerçevesinde Dr. Zekeriya Türkmen tarafından yayımlanan kitapta, ATASE Başkanlığı Arşivi’nde yapılan araştırmalarda Özdemir Bey'in ifade ettiği hatıralara ulaşılamamış ancak daha sonraki dönemlerde oğlu Belligün Özdemir Bey ile (2009 yılında) yapılan görüşmelerde farklı bilgilere ulaşılmıştır. Belligün Bey, babasının vefatı esnasında bu hatıraların yer aldığı deri çantanın o sırada cenaze evindeki telaş sırasında kaybolduğunu ifade etmiştir. Hatta cenaze evine taziye için gelen Sahir Uzel tarafından -belki de şimdilik yayımlanmasını uygun bulmadığı ve gizli kalması için- emniyet altına almak maksadıyla götürülmüş olabileceği ihtimalinden bahsetmiştir. Kanaatimize göre de Sahir Uzel tarafından kaleme alınan ve Suat Akgül tarafından yeniden yayıma hazırlanan ve Berikan Yayınevince yayımlanan kitabın[88], bu notlardan yararlanılarak hazırlanmış olması kuvvetle muhtemeldir. Dr. Türkmen'in ifadelerine göre Ali Şefik Özdemir Bey'in hatıratının nerede olduğu konusunda şimdiye kadar yapılan araştırmalarda ne yazık ki bir ipucuna ulaşılamamıştır.
 
 
ALİ ŞEFİK ÖZDEMİR
(1885-18 MAYIS 1951)
 
  Ali Şefik Özdemir[89], Rumi 1301 miladi 1885 yılında Kahire’de doğdu. Aile soyu, Yemen ve Habeşistan fatihi olarak ün kazanan Özdemir Paşa’ya dayanır. Ailesi, Kahire’de Özdemiroğulları adıyla şöhret bulmuş köklü bir Türk ailesidir. Babası, Mısır Hidivliği Nazırlar Meclisi Genel Müfettişliğinde bulunmuş merhum Ahmet Cevdet Bey’dir.[90]
Ali Şefik, ilköğrenimini doğduğu şehir Kahire’de yaptı. Rüştiye ve idadi eğitiminden sonra Ezher’in edebiyat bölümünden mezun oldu.[91] Buradaki eğitimi sırasında Arapça, İngilizce ve Fransızca lisanını öğrendi.
Birinci Dünya Savaşı başlayınca Ali Şefik Bey İstanbul’a gidip orduya katıldı ve yedek subay olarak Suriye-Filistin Cephesinde görev aldı. Teşkilat-ı Mahsusa örgütü ile de temasa geçti; pek çok yabancı dil bilmesi onu avantajlı bir konuma yükseltti. Teşkilat-ı Mahsusa içinde psikolojik harp teknik ve yöntemlerini öğrendi ve milis subayı olarak çeşitli Cephelerde görevlerde bulundu. Topladığı milis kuvvetleriyle Suriye’de önce İngilizlere sonra da Fransızlara karşı yapılan mücadelenin liderliğini üstlendi.
Suriye ve Hatay’daki mücadelesi sırasında Mustafa Kemal Paşa’dan talimat alan Şefik Özdemir Bey, TBMM’nin açılmasından sonra millî hükûmetin emrine girdi. 2 Haziran 1920 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle Antep’te Fransızlara karşı mücadele eden birliklerin başına geçti. Antep halkı ile Fransızlara karşı kahramanca müdafaa savaşları verdi. Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa’nın emriyle Milis Kaymakamlığı (yarbay) ve Antep müdafii rütbe ve unvanıyla taltif edildi.
Şefik Özdemir Bey, TBMM hükûmeti tarafından Kuzey Irak ve Musul havalisindeki İngilizleri Misak-ı Millî sınırları dışına atmak üzere, Musul’a yönelik olarak başlatılacak askerî harekâtın komutanlığına atandı. Kendisine verilen talimata göre Misak-ı millî sınırları içinde bulunan Musul’u ana vatana dâhil etmek için bu askerî harekâtı başlattı. Maiyetine resmî üniformalı askerlerden ziyade gönüllüler dâhil edildi. Musul’da İngilizlere karşı yürüttüğü mücadelede Türkmenleri ve diğer aşiretleri kendi yanında tutmayı başardı. İngilizleri 1922 Ağustos ayında gerçekleştirilen Derbent Muharebesi’nde büyük bir yenilgiye uğrattı.
 Lozan Barış görüşmeleri sürecinde, Musul’un diplomasi yoluyla Türkiye’ye bağlanacağı yolundaki genel kanaat üzerine, Özdemir Bey’e TBMM hükûmeti tarafından gerekli lojistik destek verilmeyince harekât sekteye uğradı. Lozan görüşmelerinin ikinci aşamasında İngilizler Musul konusunda üstünlüğü sağlamak için Kuzey Irak’a var güçleri ile saldırdılar. Şefik Özdemir Bey üstün İngiliz kuvvetleri karşısında daha fazla tutunamayarak İran’a iltica etti, oradan da Van üzerinden Türkiye’ye girdi.[92]
Cumhuriyet’in ilanından sonra serbest mesleğe atılan Şefik Özdemir Bey, demir yolu hatlarında müteahhitlik yaparak geçimini sağlamaya çalıştı. Bu arada çok sevdiği Antep’e yerleşerek burada ticaret ve müteahhitlikle uğraştı.
Şefik Özdemir Bey, TBMM’ye altıncı dönemde, 14 Nisan 1939 tarihinde Siirt mebusu yedinci dönemde 5 Ağustos 1946 tarihinde de Antep mebusu olarak girdi.[93] Milletvekilliğinden ayrıldıktan sonra Toprak Mahsulleri Ofisi Yönetim Kurulunda Ekonomi ve Ticaret Bakanlığı üyesi olarak görev aldı.
Evli ve iki erkek çocuk babası olan Şefik Özdemir Bey, 18 Mayıs 1951 tarihinde vefat edince çok sevdiği Gazi Antep şehrindeki şehitliğe defnedildi. Şefik Özdemir’in TBMM künyesindeki kaydına göre, TBMM hükûmeti dönemindeki askerî faaliyetlerine dair tuttuğu hatıraları mevcuttur.[94]


[1] Bu makalenin hazırlanmasında konuyla ilgili ayrıntılı çalışmaları bulunan değerli akademisyen Dr. Zekeriya Türkmen'in çalışmalarından yararlanılmıştır.

[2] Şefik Özdemir Bey’e dair mevcut biyografi kitaplarında ve ansiklopedilerde maalesef pek ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır. Bu konuda ayrıntılı çalışma yapan Dr. Zekeriya Türkmen TBMM Arşivi kayıtlarından hareketle önemli bilgilere ulaşmıştır. Yazar ayrıca Genkur. ATASE Başkanlığı Arşivi’nden de temin ettiği belgelerden hareketle ilk defa olarak onun biyografisini hazırlayarak bilim dünyasına sunmuştur. Örütbağ’da (İnternet) yapılan araştırmalarda (http:/www.kafkas.org.tr/izbirakan/sefikozdemir.html) ise hatalı bilgiler yer almaktadır. Sefer E. Berzeg’in Kafkas Göçmenleri adlı kitabı kaynak gösterilerek hazırlanan kısa biyografilerde Şefik Özdemir'in etnik kökenine vurgu yapılırken Çerkes olduğu ifade edilmektedir ki, bu iddia rahmetli Özdemir Bey'in kesinlikle kabul edemeyeceği bir durumdur. Bu adreste yer alan bilgilerde iddia edilenin aksine Şefik Özdemir Bey, hiçbir zaman etnik kökeni ön plana çıkartmamış; özbeöz Türk olduğunu ve Türklüğü ile de iftihar ettiğini TBMM Arşivi’nde yer alan künye kaydında da belirtmiştir. Ayrıntı için bk., Zekeriya Türkmen, Musul Meselesi Askerî Yönden Çözüm Arayışları (1922-1925), Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı Yay., Ankara, 2003.

[3] Türkiye Büyük Millet Meclisi(TBMM) Arşivi Kutu: 53, nr: 1113, Şefik Özdemir Dosyası, Kısa Haltercümesi.

[4] TBMM Arşivi, Aynı dosya.

[5] Murat Güztoklusu, Özdemir Bey'in Filistin-Suriye Kuvva-i Millîyesi ve Elcezire Konfederasyonu, Bengi Yay., İstanbul; 2010, s. 41-46.

[6] TBMM Arşivi, Aynı dosya.

[7] Zekai Güner, "Antep Savunması ve Ali Şefik Özdemir Bey'in Faaliyetleri", Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, c. 3, Sy: 6, Zonguldak, 2007, s. 51.

[8] Türk İstiklal Harbi, c. I, Gnkur. Harp Tarihi Yay., Ankara, 1966, s. 77.

[9] Mustafa Nurettin Lohanlızade, Gaziantep Müdafaası, Gaziantep, 1974, s. 16.

[10] Sadettin Gömeç, Millî Mücadelede Gaziantep, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1989, s. 22; ayrıca bk., Zekai Güner, Aynı makale, s. 52.

[11] Harp Tarihi Vesikaları Dergisi (HTVD), sy: 16, Ankara, 1956, Vesika no.  415/a.

[12] Kemal Atatürk, Nutuk, C. III, Millî Eğitim Bakanlığı Yay., Ankara, 1987, Vesika no. 130.

[13] Zekai Güner, Aynı makale, s. 56-57.

[14] Kılıç Ali, Atatürk'ün Sırdaşı Kılıç Ali'nin Anıları, (Derleyen, Hulusi Turgut), İş Bankası Yay., İstanbul, 2006, s. 102-103.

[15] Sahir Üzel, Gaziantep Savaşının İç Yüzü, Doğuş matbaası, Ankara, 1952, s. 83.

[16] Kılıç Ali, Aynı eser, s. 110.

[17] Fransız Komutan Andrea ile Abadie, Şefik Özdemir Bey'e gönderdikleri ihtarda şu taleplerde bulunmuşlardır: "1. Şehrin iki saate kadar kayıtsız şartsız teslim olması, 2. İki saat içinde bütün memurlarla millî kuvvetlerin komutanının, Hey’et-i Merkeziye üyeleri ve memleket ileri gelenlerinin, Fransız karargâhına giderek “Arz-ı mutâvaat” etmesi, 3. Silâhlı birliklerin, silâhları ile teslim olması, 4. Antep halkının bir buçuk milyon altın lira tazminat vermesi." Bk., Selahattin Tansel, Mondros'tan Mudanya'ya Kadar, C. III, İstanbul, 1991, s. 227.

[18] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 126-127.

[19] Fransız Generali Gaubeau, Şefik Özdemir Bey'e gönderdiği mektubunda şu şartların yerine getirilmesini istiyordu: " 1- Fransa mandasının kabulü, 2- Savaşa katılmış olan askerlerle jandarmaların savaş esiri kabul edileceği, 3- Bütün silâhların ve savaş gereçlerinin teslimi, 4- İstihkâmların 24 saat içinde yıkılması, 5- Adları verilecek olan kışkırtıcıların teslimi, 6- Aralık ayının ikinci günü öğle vaktine kadar bunlara cevap verilmesi, 7- Dûyun-ı Umumiyeden alınmış meblağın derhal iadesi" bk., Sahir Üzel, Aynı eser, s. 205.

[20] Sadettin Gömeç, Aynı eser, s. 86-87.

[21] 2 Şubat 1921 günü Antep heyetinden şehir müdafileri namına Mehmet Ali Efendi, Kolordu Kumandanlığına giderek bir huruç harekâtı yapmayı talep etti. 6 Şubatta beş subay, dört yüz elli asker çıkış harekâtında başarılı oldular. Şefik Özdemir Bey ve hükûmet erkânı ile iki yüz kişilik bir kuvvet Mehmet Çavuş ve Elbistanlı Hoca öncülüğünde şehirden çıkmayı başarabildiler. bk., Zekai Güner, Aynı makale, s. 61.

[22] www.gaziantepsavunmasi.org/indeks, erişim 11 Kasım 2013.

[23] TBMM Arşivi, Ayni dosya, Tercüme-i Hâl.

[24] Ali Şefik Özdemir Bey'in Musul harekâtı konusunda ayrıntılı çalışmalar Dr. Zekeriya Türkmen tarafından yapılmış ve konuyla ilgili birkaç makale ve kitap yayımlandığı gibi, ulusal/uluslararası zeminlerde bildiriler de sunulmuştur. Bahse konu yayınlar için bk., Zekeriya Türkmen, “Özdemir Bey’in Musul Harekâtı ve İngilizlerin Karşı Tedbirleri (1922-1923)”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, sy: 49, Ankara 2001, s. 49-79. Zekeriya Türkmen, "TBMM Hükûmetinin Musul'a Yönelik Askerî Tedbirleri, Milis Yarbayı Şefik Özdemir Bey'in Revandiz Harekâtı", Silahlı Kuvvetler Dergisi (SKD), Sayı: 375, Ocak 2003, s. 69.  Zekeriya Türkmen, Musul Meselesi Askerî Yönden Çözüm Arayışları (1922-1925), Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı Yay., Ankara, 2003.

[25] Mondros Mütarekesi’nin imzasına kadar Türklerin Irak Cephesinde verdikleri kayıp, piyade kuvveti açısından düşünüldüğünde 132 taburdur. Bir taburun 1.100 kişi civarında olduğu dikkate alınırsa tahminen 145.000 kişi civarında bir kayıp verilmiştir. Bölgede İngilizlerin kaybı ise, 4.335 subay ve 93.244 er olmuştur. Musul vilayetindeki gelişmeler hakkında yazılmış fakat basılmamış önemli bir eser olması bakımından Sahir Uzel’in eseri kayda değer bir çalışmadır. Geniş bilgi için bk., Sahir Üzel, İstiklal Savaşımız Esnasında Kürtlük Cereyanları ve Irak-Revandiz Harekâtı, Resmi Vesaike Müstenit Harp Tarihi, (Daktilo Metin) Genelkurmay ATASE Başkanlığı Kütüphanesi, İstiklal nr: 215, s. 68’de yer alan bilgilere göre Türklerin bölgedeki kayıplarının toplamı 350-400.000 kişi civarındadır.

[26] Ali İhsan Sabis, Harp Hatıralarım, Birinci Dünya Harbi, c.IV, İstanbul 1991, s. 303-319; Nejat Göyünç, “Musul Misak-ı Millîye Dâhil midir, Değil midir?” Misak-ı Millî ve Türk Dış Politikasında Musul, Ankara 1998, s. 48; ayrıca bk., Zekeriya Türkmen, Mütareke Döneminde Ordunun Durumu ve Yeniden Yapılanması (1918-1920), Ankara 2001, (Türk Tarih Kurumu Yay.), s. 41. Ayrıntı için bk., Zekeriya Türkmen, "TBMM Hükûmetinin Musul'a Yönelik Askerî Tedbirleri, Milis Yarbayı Şefik Özdemir Bey'in Revandiz Harekatı", Silahlı Kuvvetler Dergisi (SKD), Sayı: 375, Ocak 2003, s. 69-81.

[27] Gnkur. ATASE Arşivi, Kutu: 106, Gömlek: 87, Belge 87-2.

[28] Gnkur. ATASE Arşivi: 1-1, Kls: 1, Ds: 1, F: 32, 32-1; Ali İhsan Sabis, Aynı eser, C. IV, s. 318 vd.

[29] Bölge halkının İngiliz idaresini istemediklerine dair pek çok belge mevcuttur. İngiliz işgaline tepki göstererek Türk idaresini istemeleri hakkında bölge halkının şikayetleri hakkında bk., Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Musul-Kerkükle İlgili Arşiv Belgeleri (1525-1919), Ankara, 1993, s. 399-401.

[30] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 13 vd.

[31] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 54.

[32] Genelkurmay Harp Tarihi Dairesi Yay., İstiklal Harbinde Güney Cephesi, s. 18-19.

[33] Zekeriya Türkmen, Yeni Devletin Şafağında Mustafa Kemal, Ankara, 2002, (Atatürk Araştırma Merkezi Yay.), s. 279-280.

[34] Mütareke döneminde ordunun yeniden yapılanma süreci hakkında geniş bilgi için bk., Zekeriya Türkmen, Mütareke Döneminde Ordunun Durumu ve Yeniden Yapılanması (1918-1920), Ankara, 2001.

[35] Qassam Kh. Al-Jumaıly, Irak ve Kemalizm Hareketi (1919-1923), Hz: İzzet Öztoprak, Ankara, 1999, s. 23.

[36] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri(ASD), C. I, Ankara, 1989, (Dördüncü Baskı) s. 75;  ayrıca bk., Zekeriya Türkmen, “Özdemir Bey’in Musul Harekatı ve İngilizlerin Karşı Tedbirleri (1922-1923)”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, sy: 49, Ankara, 2001, s. 55.

[37] Mim Kemal Öke, Musul Meselesi Kronolojisi(1918-1926), İstanbul, 1987, s. 76.

[38] Zekeriya Türkmen, Aynı makale, s. 56.

[39] Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA).,Babıali Evrak Odası (BEO), Harbiye Gelen no. 346095.

[40] Genelkurmay Başkanlığı Basımevi, Türk İstiklal Harbi, Güney Cephesi, Ankara, 1966, 266.

[41] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 57 vd.

[42] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 60.

[43] Bilgi için bk., TBMM Arşivi, Kutu nr: 25, 53, Şefik Özdemir Dosyası.

[44] Genkur. ATASE Arşivi, İstiklal Kls: 1676, Ds: 408, F: 1; ayrıca bk., Sahir Üzel, Aynı eser, s. 66-68; Genelkurmay Harp Tarihi Yay., Türk İstiklal Harbinde Güney Cephesi, s. 267.

[45] Zekeriya Türkmen, "TBMM Hükûmetinin Musul'a Yönelik Askerî Tedbirleri, Milis Yarbayı Şefik Özdemir Bey'in Revandiz Harekatı", Silahlı Kuvvetler Dergisi (SKD), Sayı: 375, Ocak 2003, s. 73 vd.

[46] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 70.

[47] Mim Kemal Öke, Musul Meselesi Kronolojisi, s. 80.

[48] Gnkur. ATASE Arşivi, Kls: 1694, Ds: 476, F: 3/7.

[49] Genelkurmay Başkanlığı, aynı eser, s. 282; ayrıca bk., Kâmuran Gürün, Savaşan Dünya ve Türkiye, Ankara, 1986, s. 390-391.

[50] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 71 vd.

[51] Zekeriya Türkmen, Aynı makale, s. 58.

[52] Gnkur. ATASE Arşivi, Kls: 1687, Ds: 452, F: 11.

[53] Zekeriya Türkmen, Aynı makale, s. 59-60.

[54] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 75 vd.

[55] Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Yay.,, Aynı eser, s. 270.

[56] Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Yay., Türk İstiklal Harbinde Güney Cephesi, s. 270.

[57] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 78.

[58] Zekeriya Türkmen, Aynı makale, s. 61.

[59] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 85; Genelkurmay Harp Tarihi Yay., Aynı eser, s. 272.

[60] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 90.

[61] İngiliz kuvvetlerine bakılırsa, Hintli, Asuri ve Araplardan oluşan iki süvari tugayı (yaklaşık 7.000 kişi), bir istihkâm bölüğü, üç batarya (12 top) ile 50 civarında uçaktan ibaret idi. Özdemir’in kuvetleri ise süvari ve piyade olmak üzere 8.000 civarında olup, iki otomotik tüfek bulunuyordu. Bk., Genelkurmay Basımevi, Aynı eser, s. 273.

[62] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 97; ayrıca bk., Zekeriya Türkmen, Aynı makale, s. 62.

[63] Zekeriya Türkmen, Aynı makale, s. 63.

[64] Şeyh Mahmut’un kurduğu hükûmette, Şeyh Kadir Hafid Başkumandan, Şeyh Mehmet Garip Dâhiliye, Hristiyan asıllı Abdülkerim Alke Maliye, Türkiye’den kaçan Nemrut (Kürt) Mustafa Maarif, Ahmet Fettah Bey Gümrük, Mehmet Abdurrahman Ağa Nafia, Seyit Ahmet Berzenci Emniyet-i umumiye reisi, Mirliva Sadık Elmazhar Paşa da Kürdistan Genel Müfettişi oldu. Bk., Sahir Üzel, Aynı eser, s. 108-109.

[65] Gnkur ATASE Arşivi, Kls: 1611, Ds: 151, F: 2, 2-9; bu konu hakkında ayrıca bk., Başbakanlık Cumhuriyeti Arşivi (BCA), Hariciye nr: 1/210, 18. 9. 1338 (1922). Hulki Saral, Aynı makale, s. 33-34.

[66] Gnkur. ATASE Arşivi, Kls: 1611, Ds: 151, F: 2-9.

[67] Bununla ilgili yazışmalar hakkında geniş bilgi için bk., Gnkur. ATASE Arşivi, Kls: 1611, Ds: 151; F: 3-39, 3-40.

[68] Zekeriya Türkmen, Aynı makale, s. 66.

[69] Gnkur. ATASE Arşivi: Kls: 1611, Ds: 151, F: 2-31, 2-35.

[70] Gnkur. ATASE Arşivi: Kls: 1872, Ds: H-17, F: 10-18.

[71] Gnkur. ATASE Arşivi, Kls: 1611, Ds: 151, F: 2-108; ayrıca bk., Zekeriya Türkmen, Aynı makale, s. 67.
 
 

[72] Kâmuran Gürün, Savaşan Dünya ve Türkiye, Ankara, 1986, s. 391.

[73] Zekeriya Türkmen, Aynı makale, s. 68.

[74] Ali Naci Karacan, Lozan, İstanbul, 1971, s. 242.

[75] Kadir Mısıroğlu, Musul Meselesi ve Irak Türkleri, İstanbul, 1975, s. 83.

[76] ASD., c. III, Ankara 1981, s. 56; Zekeriya Türkmen, Aynı makale, s. 70.

[77] ASD., c.III, s. 59; ayrıca bk., Mim Kemal Öke, Musul Meselesi Kronolojisi, s. 107.

[78] Zekeriya Türkmen, Aynı makale, s. 71.

[79] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 145.

[80] Zekeriya Türkmen, Aynı makale, s. 74.

[81] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 208-209.

[82] TBMM Arşivi, Aynı Dosya,Tercüme-i Hâl.

[83] TBMM Arşivi, Kutu: 25, no. 1113, Gaziantep Mebusu Şefik Özdemir Dosyası.

[84] TBMM, ZC., Altıncı Devre, C. 11, s. 182-184.

[85] Ulus Gazetesi, 18 Mayıs 1951.

[86] Ulus Gazetesi, 19 Mayıs 1951.

[87] Ulus Gazetesi, 19 Mayıs 1951.

[88] Suat Akgül-Sahir Uzel, Musul Kerkük Harekâtı, Berikan Yay., Ankara, 2004.

[89] Şefik Özdemir Bey’e dair mevcut biyografi kitaplarında ve ansiklopedilerde maalesef hiçbir kayıt bulunmamaktadır. TBMM Arşivinde yer alan özgeçmişinde, hiçbir zaman etnik kökeni ön plana çıkartmamış; özbeöz Türk olduğunu ve Türklüğü ile de iftihar ettiğini TBMM Arşivi’nde yer alan künye kaydında da belirtmiştir.

[90] Türkiye Büyük Millet Meclisi(TBMM) Arşivi Kutu: 53, no. 1113, Şefik Özdemir Dosyası, Kısa Hâltercümesi.

[91] TBMM Arşivi, Aynı dosya.

[92] TBMM Arşivi, Ayni dosya, Tercüme-i Hâl.

[93] TBMM Arşivi, Aynı Dosya,Tercüme-i Hâl.

[94] Dr. Zekeriya Türkmen'in yaptığı titiz araştırmalarda ulaşamadığı bu hatıratın, Şefik Özdemir’in ifade ettiği gibi bizim kanaatimize göre de Genelkurmay ATASE Başkanlığı Arşivinde tasnifi yapılmamış belgeler arasında olabileceği değerlendirilmektedir. (Y.N)