TÜRKİYE'NİN MİLLÎ BÜTÜNLÜĞÜ VE MHP MEDYANIN ETKİSİ
BÜNYAMİN NAMİ TONKA
1789 Fransız İhtilâli ile başlayan yeni dönemde, millet kavramı gelişmeye başladı. Daha önce, güçlü hanedanların yönettiği topluluklar, hiçbir farklılık gösterilmeden mutlak otoriteye itaat ediyorlardı... Fransız İhtilâli ile aynı dil, aynı inanç sistemi, aynı toprak ve aynı akraba toplulukları içinde olanlar, bir araya gelerek bir güç oluşturdu ... En kalabalık gruba mensup olan, ortak özellikleri olan topluluklar, geniş topraklara yayılmış olan, farklı toplulukları kendilerine tabi tutmak için ceberut bir baskı uygulamaya başladılar. Bunun ilk örneği ise yine Fransa oldu. Fransa'nın hâkim olduğu, siyasi sınırlar ve bütünlük içinde seksen farklı dil konuşuluyordu. Bu durum, Frankça için kabul edilecek bir şey değildi. Büyük bir baskı sonucu 19. yüzyıl ortalarında elli farklı topluluk Frankça konuşuyor duruma geldi. Yirminci asrın ortalarına gelindiğinde de Fransa topraklarında, Korsika, Bask, Akitan ve Frank dili konuşanlar dışında kimse kalmadı. 1970'li yıllarda da Akitanca konuşan kişi sayısı hepsi kadın olmak üzere yirmi beş kadar çok yaşlı kadın kalmıştı. Günümüzde ise bu dil, ölü diller sınıfına girmiştir. Yine bugün Fransa'da Fransızca, Baskça, Korsikaca ve Arapça konuşulmaktadır. Kuzey ve kuzeydoğu bölgelerinde ise Germence konuşulmaktadır. Fransa, üniter bir yapı oluşturmuştur. On dokuzuncu ve yirminci asrın ilk bölümünde, İkinci Dünya Savaşı 'na kadar olan süreçte, dünyada başat, kültür ve iletişim dili Fransızca' ydı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünyada ABD ve İngilizce başat güç oldu.
Fransa İhtilali, Osmanlı Devleti gibi ülkelerde belli bir coğrafyaya hâkim olan farklı toplulukları harekete geçirdi. Önce Yunanlılar, sonra Sırplar, Romenler ve daha sonra da Mısır, Tunus, Bulgaristan, Arnavutluk, Libya, Adalar, Kıbrıs elden çıkmış ve 30 Ekim 1918'den sonra da Bozok Yaylası ve Kastamonu çıkışlı bir devletimiz kalmıştır. Diğer topraklarımız elimizden çıkmıştır.Osmanlının çöküş döneminde Türk aydınları, millî bir duruş içinde Milliyetçi söylemleri geliştirdiler. Önce, Osmanlıcı sonra İslamcı oldular. Fakat, Şerif Hüseyin ve mahdumlarının ayrılıkçı tavırları sonucu, sadece Türklerin yaşadığı topraklarda millî bir devlet kurma mücadelesi verilmeye başlandı. Büyük mücadeleler sonucunda da Yüce Atatürk'ün öncülüğünde Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş oldu. Osmanlıdan Cumhuriyet’e geçiş döneminde "Türk" kavramı üzerinde duran aydınlar ise bu kavramın içini doldurmak için edebi türlerin hemen hepsinde eserler ortaya koydular...Bu aydınlardan Ahmet Cevdet Paşa, Namık Kemal, Şinasi, Ahmet Mithat Efendi, Ali Suavi, Ahmet Vefik Paşa ve diğerleri aktif olarak çalışmışlardır. Yirminci asrın başından itibaren ise Süleyman Nazif, Ali Canip Yöntem, Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul, Halit Fahri Ozansoy, Mithat Cemal Kuntay, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Ahmet Ağaoğlu, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, Mehmet Emin Resulzade, Sadri Maksudi Arsal ve diğerleri de Türk Milliyetçiliği kavramına yeni ufuklar açtılar.
Çok partili hayata geçtiğimiz dönemde de Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi, Türk milliyetçilerinin kendilerini ifade edeceği bir parti olarak temayüz etti. İşte bu dönemde, rahmetli Başbuğ Alpaslan Türkeşve arkadaşlarının CKMP' ye dâhil olup 1969 kurultayı ile partinin başına rahmetli Başbuğ'un genel başkanı olmasıyla da daha doktriner ve devletimizin problemlerini çözücü, Dokuz Işık doktrini söylemiyle Türkiye farklı bir siyasi harekete kavuşmuş oldu... Tam da bu dönemde, Türk milliyetçiliği fikir sistemini Türk toplumuna aktarmak ve tanıtmak için iletişim alanında da var olmamız gerektiği ortaya çıkmıştır. İşte, bu dönemde Bizim Anadolu gazetesi, millî bir yayın içinde oldu ve takip edilmeye başlandı. Yine, 1974'te Ortadoğu, 1975'te Millet, 1975'te Her gün gazeteleri daha önde faaliyet gösterdi. Ancak, 1960'lı yıllarda, 1966'da Millî Hareket, 1968'de Millî Ülkü, 1969'da Devlet, 1971'de Bozkurt, 1975 yılında Genç Arkadaş, Hasret, Büyük Ülkü, 1978'de Nizam-ı Alem, 1979'da
Birliğe Çağrı adlı yayınlar ülkücü kadroya bilgi aktarıyordu. Yine bu dönemde, Gençler, Kadınlar, İşçiler, Öğretmenler, Teknik Elemanlar, Köylüler başta olmak üzere bu toplulukların mensuplarının çıkarttığı birçok yayını da görmek mümkündür. Bunlar da, Liseli Genç 1976, Ülkücü Kadro 1976, Kon 1979, Ülkü-Bir 1975, Ülküm 1976, Yiğit Köylü 1977, Kutsal Alın Teri 1978, Ananın Sesi 1978, Ocak 1968, Töre 1971, Ülkü Tek 1974, Bizim Gergef 1977, Tuğ 1977, Çaylak( mizah) 1977, Divan 1978, Millî Eğitim ve Kültür 1978, Türkiye ve Dünya 1980, Ülkü Pınarı 1974, yakın döneme doğru da Sancak 2007 adlarıyla birçok yayın varlığını sürdürmüş ve Ülkücü neslin gelişmesinde katkı sunmuş yayınlar olarak Türk milliyetçilerinin hayatına girmişlerdir. Bir kısmı maddi imkansızlıktan bir kısmı da 12 Eylül 1980 darbesiyle yayın hayatlarına son vermişlerdir. Böylece, Türk milliyetçilerinin sesini duyuracak yayınların tamamı susmuş oldu...Günümüzde ise Türkgün gazete olarak, Bengütürk ve Alptürk ise televizyon olarak faaliyet göstermektedir. Ülkücü Hareketin medyası olarak bilinen yayın organlarında yazar olarak görev yapan bazı yazarlarımız da bölücü ve yıkıcı ideolojilerin tetikçiliğini yapanlarca şehit edilmişlerdir. Bizde, genellikle öldürülen gazetecilerin adı sayılırken bizim arkadaşlarımızın adı bilinçli bir şekilde unutulmakta ve unutturulmaktadır. Türk milliyetçiliği Fikir Sistemi üzerine güzel eserler ortaya koyan Rahmetli Şehidimiz, İlhan Egemen Darendelioğlu'nu da bizlerin hatırlatması gerekir ve Türk milliyetçileri tarafından da unutulmaması gerekir. Çok velut bir yazar olan rahmetli Darendelioğlu, Marksist hareketin mensuplarının, dış güçlerle bağlantılarını, Filistin'de gerilla eğitimi alanları ve bölücü olup Marksist ideolojiye yamananları da ayrıntılarıyla dile getiriyordu. Yine, dış güçlerin uşaklarını faş ediyordu. Bu yüzden de şehit edilmiştir...
Yine, İzmir'de,
"Fedai" adlı bir dergi çıkaran ve tanımaktan da gurur duyduğum Rahmetli Ağabey'imiz Kemal Fedai Çoşkuner de yine, İzmir'de şehit edilen bir değerimizdi...İsmail Gerçeksöz Ağabey'imiz de "Gerçeksöz" adlı bir yayınla Türk milliyetçiliği Fikir Sistemine destek veriyordu. Gözü dönmüş caniler tarafından şehit edildi... Bir seçim döneminde seçim ofisinde oturan Gazeteci Cengiz Akyıldız Arkadaşımız da, bölücü terörün maşaları tarafından, MHP seçim ofisinin kurşunlanmasıyla hem de İstanbul'un göbeğinde şehit edildi. Sadece seçim ofisinde oturan arkadaşımızın da yıkıcı, bölücü terörün kurbanı olduğunu ifade etmek isterim. Ne yazık ki bu cinayetin de failleri bulunamadı. Yine, diğer şehitlerimizin faillerinin bulunamaması gibi... Bu anlamda, adaletin tesis edilememesi de üzüntümüz arttırmaktadır. İstanbul'un Anadolu yakasının tek milliyetçi gazetesini çıkaran ve gazetecisi olan Rahmetli Erdoğan Hançerlioğlu arkadaşımız da bölücü ve Marksist terör örgütü mensuplarınca işinden çıkıp evine giderken iki farklı otomobilden çıkan altı kişinin çapraz ateşine maruz kalarak onlarca mermi isabetiyle şehit edilmiştir... Mazlum ve masum insanları öldürmeyi iyi bilen bu bölücü ve yıkıcı ideoloji mensuplarının fikri nakıslığını örtmek için silaha başvurmalarıyla şehit edilen Ülküdaşımıza Allah'tan rahmet dilerim. Durağı cennet olsun. Dua ile. Tabii ki, İstanbul İl Başkanımız Rahmetli Recep Haşatlı da bir matbaa sahibi ve gazete yayıncısıydı. O da hem oğlu hem de çalışanları da dahil olmak üzere kurşuna dizilerek şehit edilmiştir. Bu şehitlerimizin acıları, hâlâ yüreğimizde bir sızı olarak durmaktadır. Bütün yiğitlerimize Allah'tan rahmet dilerim. Durakları cennet olsun. Dua ile.Ülkemizde, yabancı ve emperyalist devletlerin yerli iş birlikçileri hâlâ varlıklarını sürdürmektedirler. Türk karşıtı ve Türkiye aleyhine yayınlar yapsınlar diye, beslenen ve bölücü, yıkıcı yayınlar yapan sahte gazeteciler, uşak gazeteciler de günümüzde cirit atmaktadırlar. İstanbul 'da ABD Başkonsolosluğunda bin dört yüz kişinin çalıştığını duyduğumda şaşırmıştım. Hem misyonerlik faaliyetleri hem de yıkıcı ve bölücü terörün hamiliğini yapan CİA, BND, MI6, MOSSAD, MSS, KGB, DGSE ve diğer istihbarat birimlerinin Türkiye'de cirit atmaları, her yere girip çıkmaları, ayrı fonlar icat edilerek, hainlerin beslenmesi Türkiye için büyük bir handikaptır. Bunların faaliyetleri izlenmeli ve durdurulmalıdır. 1969 yılından günümüze, ana akım medya diyebileceğimiz medya içinde, yetmişli yıllarda, bir tek Tercüman gazetesi bünyesinde, bazı yazarlar ki, başta Rahmetli Ahmet Kabaklı Hoca’mız olmak üzere, Türk milliyetçiliği fikrine destek vermiş ve bu konuda yayınlar yapmışlardır. Diğer gazetelerde ise genelde sol ve sosyal demokrat yazar kadrosu inşa edildiği için Türk milliyetçiliği fikrine karşı neşriyata devam etmişlerdir. Yine, yetmişli yıllarda Anamuhalefeti destekleyen bir gazetenin yazarı, Türk Milliyetçisi bir isimden bahsetmişse, ismi geçen Türk Milliyetçisi, kamuda çalışıyorsa sürgün edilirdi ya da iş yeri varsa bombalanırdı... veya Bu da yeterli olmuyorsa şehit edilirdi. Açık hedef gösterilen Türk milliyetçisi arkadaşlarımız bu yüzden çok büyük çileler çekmişlerdir. Türk Milleti'ni sevmekten başka suçu olmayan bu arkadaşlarımız zindanlarda çile doldurmuşlardır. Genelde E Tipi cezaevlerinde C-D koğuşlarını bizim arkadaşlarımız doldurmuşlardır.
Avukat bulmakta zorlanan, Anadolu'nun yağız yiğit delikanlıları analarından doğduğuna pişman edilmişlerdir. Bu kadar, büyük bir zulme karşı, daima ayakta durmayı başarmışlardır. Bu masum arkadaşlarımızın masum ve suçsuz olduğu ortaya çıkıp salıverildiğinde de bu arkadaşlarımızın itibarını iade edecek bir yayın bulunamamıştır ve böyle bir yayın içinde olan dürüst gazeteci bulunamamıştır. Satılık medya mensuplarına bu durum ifade edildiğinde de"ya öyle mi? Bilmiyorduk, duymadık."sözleriyle söylenenleri geçiştirmişlerdir. Günümüzde MHP, Türk milletinin bu topraklarda varlığını sürdürmesinin sigortasıdır. Zaman zaman iç ihanetler ve çıkar peşinde koşan zatlar olsa da bu kutlu dava sonsuza kadar, var olacaktır. Son sözümüz, rahmetli Yusuf Akçura'dan olsun. "Türklüğün nereye doğru gittiğini gören, ona göre çalışan, keskin gözlü, doğru düşünceli Türkler vardır." Bu Türkler, dün vardı, bu gün varlar, gelecekte de var olacaktır... Ne mutlu Türk'üm diyene!