DÜNDAR TAŞER
Murat GEDİK
Haykırıyordu “Türkmen Ağa’m” diyerek ardından destan şairi: “Ülkü yolu diken olur, taş olur / Yağsız ayran, kuru ekmek aş olur / Kim derdi ki Ağama bir iş olur? / Kahpe felek bize oyun etti bil! / Attığı taş bağrımıza battı bil!” Kolay değildi genç yaşta örnek bir şahsiyeti, azimli bir ülkü devini kaybetmek. Sadece şair mi haykırıyor, ağıt yakıyordu? Türk milliyetçiliğine, Türkçülük fikriyatına gönül verenler, yani milyonlar ardından ağlıyordu.
Örnek bir insandı Dündar Taşer. Dinine, devletine, milletine, bayrağına, kısacası maneviyata teslim olmuştu. Engin bilgisiyle insanları hayrete bırakır, dost düşman her dinleyiciyi etkilerdi. Teşkilatçılığı tartışılmaz, her konuda birlik için mücadele ederdi. “Doğruda birlik, doğrudur. Yanlışta dahi, birlik doğrudur. Çünkü bizatihi birlik, doğrudur.” diyerek Türk insanına önayak olmaya çalışırdı.
Mücadelesinden hiç taviz vermez ve milletine hep güvenirdi. “Geleceğin Büyük Türkiye’si” için bu mücadelesini hep sürdürmüştü. Gençlik onun için her şeydi. ”Mutlak mana da millî, manevi, İslami değerlere bağlı gençliği ülkü ve fikirler etrafında toplayacak aksiyoner bir hareketi oluşturmak zorundayız.” diyor ve gençlik için her şeyi yapmaya kendini yönlendiriyordu. Gençlere “Biz kaybedilmiş medeniyetin çocuklarıyız, o kaybedilmiş medeniyeti yeniden kuracak sizlersiniz.” sözleriyle umut veriyordu. Genç Ülkücüler Teşkilatının kurulmasında (1968) önemli görevler almış ve eğitim çalışmalarının hep içinde olmuştur. Bu teşkilat ‘Ülkücü’ kimliğiyle kurulan ilk kuruluştu. Hedefi “Türk gençliğini milliyetçi bir ruhla yetiştirmek, her türlü yıkıcı, bölücü, emperyalist faaliyetlere karşı mücadele etmekti.” Erol Güngör onun için der ki: “Türk milliyetçileri tarihinde ilk defa onun çalışmaları sonucudur ki, bütün milliyetçi gençler tek bir bütün hâline gelmiş, dağılmaktan ve ezilmekten kurtulmuşlardır.”
Dündar Taşer 1925 yılında Gaziantep’te dünyaya gelir. Lise eğitiminden sonra Kara Harp Okulunda eğitimine devam eder. 3 Mayıs 1944 Türkçülük-Turancılık Davası’nda hakkında soruşturma açılır. Tank asteğmeni olarak orduya katılır ve kurmay binbaşılığına kadar yükselir.
3 Mayıs’ta Alparslan Türkeş’le kader beraberliği ile başlayan Dündar Taşer, onunla hayatının sonuna kadar dava arkadaşlığı yapmış ve Türkeş’i lider olarak kabul etmiştir. 27 Mayıs 1960 İhtilali’nde Alparslan Türkeş’le beraber olmuş, tarihe 14’lüler olarak geçen 27 Mayıs ihtilalcilerinin bir kısmının Millî Birlik Komitesinden saf dışı bırakılanların içinde yer almıştır. Dündar Taşer sürgün olarak Fas’a diplomat görevinde gönderilmiştir.
1963 yılında Türkiye’ye dönen Taşer, Alparslan Türkeş ile beraber Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisinde siyasete atılır. Bu parti daha sonra 8 Şubat 1969 tarihinde Adana’da adını Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirir, amblemi de üç hilal olur. Dündar Taşer: “Dedelerimizin ihtişamının azametinin sembolü, üç hilal.” diyerek mutluluğunu dile getiriyordu. Dündar Taşer CKMP’de Genel Başkan Yardımcılığı görevinde bulunmuş, 1965 Seçimlerinde Gaziantep’ten milletvekili, 1968 Seçimlerinde senatör ve 1969 Seçimlerinde de İstanbul’dan milletvekili adayı olmuştu. Alparslan Türkeş’in liderliğini şu sözlerle ne kadar kendisinde kabul gördüğünün altını çizmektedir: “Alparslan Türkeş’in yanlışı, benim doğrumdan doğrudur.” Neden partinin başına geçmiyorsun sorusuna ise şu cevabı verir: “Bir duvarın yıkılması gerekiyorsa, ben balyoz ararım. Bulamazsam, bir iki tekme atar, gövdem ile yoklarım. Olmazsa vazgeçerim. Ama, Türkeş farklı. O sonuna kadar mücadele eder. Vücuduyla yüklenir, kafasıyla vurur. Düşer bayılır, sonra tekrar devam eder. Türkeş, o duvarı yıkar.”
Milliyetçi Hareketin ideologlarından olan Dündar Taşer, 1972’de şaibeli bir trafik kazası sonucu vefat eder ve Ankara Karşıyaka Mezarlığı’na defnedilir. Dündar Taşer siyaset adamından çok bir mefkûre insanıydı. Onun için siyaset bir gaye değil, milletine ve ülkesine hizmet etme yolunda hep bir araç olarak kabul görmüştür. Devlet gazetesinde yazıları bunun en iyi delilidir. Vefatının ardından Alparslan Türkeş’in şu sözleri ona olan sevgisinin kanıtıdır: “Aziz Taşer, ömrünce Türk milletini sevmenin, büyüklüğüne inanmanın sırrına ermiş, hayatının gayesini milletine hizmette görmüş, dünya hırslarına iltifat etmemiş, hiçbir mevkiinin cazibesine kapılmamış, tam bir Türk milliyetçisi olarak yaşamıştın. Hayatının gayesi saydığın müşterek ülkümüzün zafere ulaşması uğrunda, birlikte kurduğumuz iman ocağının sönmeden yanacağına ve bir gün milletimizin kara talihinin değiştirileceğine manevi huzurunda söz veriyoruz.”
1969 yılında Kültür Teknik ve Bilim Merkezi (KÜBİTEM) Ankara’da Dündar Bey’in öncülüğünde dernek olarak kurulur. Derneğin gayesi: “Üniversite ve yüksekokullarımızdaki öğretim elemanlarını Türkiye çapında teşkilatlandırmak ve Ülkücü gençlikle belli bir dayanışma içinde çalışmasını sağlamak.” Dündar Taşer’e göre “Milliyetçi Hareketin amacı: Türk milletini millet yapan unsurları asıl benliğine kavuşturmak, ona sonradan eklenmiş, ondan olmayan, onun öz benliğine aykırı olan yamalardan kurtarmaktır. Türk’ün cemiyet kumaşındaki yırtıkları kendi ipliği ile örmektir. Duyguda, düşüncede ve harekette millî olmaktır.”
Devlet kavramı Dündar Taşer için bir temel kavramdır. Ona göre “Devlet bir hukuk ve ahlak kurumudur; hile ve kurnazlık edemez; kimseyi tongaya bastırmaz, kimseye kızmaz, öfkelenmez, garez ve kin taşımaz, kendi vatandaşına pusu kurmaz.” Taşer’e göre devlet en yüksek toplumsal değerdir; diğer bütün değerler ancak onun varlığında var olabilirler; devletini kaybeden bir toplum giderek her şeyini kaybeder. Ve Taşer ekler: “Millî görüşümüzde vatan değil de daha çok devlet ve onun hâkimiyet sembolü olan bayrak esastır. Nitekim, bayrak nereye gidiyorsa, Türk de oraya gidiyor. Bayrağın dalgalandığı, yani devletin hâkim olduğu yerde yaşayabiliyor. Onun çekildiği yerde yaşayamıyor. Demek ki, devlet ve onun hâkimiyet yahut hükümranlık sembolü olan bayrak, vatandan asli bir unsur… Türk, idareci ve efendi bir millet olduğu için, devletsiz ve bayraksız yaşayamıyor. Yani Türk, tüccar, bezirgân millet değil.” Burada bayrağın gittiği yeri takip edenler arasında Taşer Balkanlar’dan ve Kırım’dan göçleri örnek olarak verir. Oralar elden çıkınca büyük göçler Anadolu’ya gerçekleşmiştir.
Taşer’e göre milliyetçilik, millî kültürünü ve millet olma şuurunu koruma, yaşatma arzu ve iradesidir. Türk milleti, zaman ve mekâna tabi olmaksızın, Türklük kültür ve şuuruna sahip, beşeri unsurdur. Millet, yapma bir varlık değildir. Ne kahramanlar, ne âlimler, ne sanatkârlar bir millet imal edemezler. Millet binlerce sene içinde, kanın, imanın, duyguların birleşmesi ile yoğrulmuş; müşterek kıymet hükümleri hâlinde billurlaşmış, müşterek davranışlar hâlinde görünmekte olan, haz ve elemi beraber tadan, birbirinden haberi yokken de birbiri gibi olan bir varlıktır. O dünya Türklüğüne ayrı bir önem verir ve dünya Türklerinin çok mühim bir probleminden bahsederdi. Bu da kültür problemidir; yazı ve lisan.
Türk insanının sorunların sebeplerinden belki de en büyüğü Taşer için kendi tarihini bilmemekte yatmaktadır. O her türlü yabancı ideolojilere ve taklitçiliğe karşıdır. “Dine dönüş diye, sünnet adına Kadızadeler ortaya çıktı. Çakşır haram, kavuk haram, kaftan haram, bunlardan soyunursak her iş yoluna girer dediler. Batıcılık diye, Avrupacılar türedi: Pantolon giyer, pelerin taşır, fes vurunursak mesele çözülür dediler. Ne Kadızadeler İslam’ı anlamıştı, ne de Avrupacılar Batı’yı.” sözleri hayrancılığın, taklitçiliğin, bilgisizliğin ne kadar zarar olduğunu dile getirmektedir. Ona göre Türkiye’de kimse gerici değildir. Herkes tarihine yabancı, milletine saygısız, devletinden kopuktur.
Gençliğe ayrı bir önem veren Taşer duygularına da hâkim olan disiplinli bir insandı. Şehit Süleyman Özmen’in ardından “Ne kadar üzülürsem üzüleyim ağlamak âdetim değildir. Hatta annemin ölümünde bile ağlamadım. Ama bu çocuğun gidişi ağlattı beni. Törendeki konuşmamda ne dediğimi de hatırlamıyorum.” diyerek Ülküdaşlarına sevgisini âdeta dile getirmektedir.
Türkmen Ağa’sı lakabına layık görülen Dündar Taşer bir fikre mensup olmaktan daha önemli ve zor olan o fikrin icaplarına göre yaşamak konusunda en güzel örnek insanlardandır, örnek bir Ülkücüdür. “Ülkücüler ipeğe sarılmış çeliktir.” ve “Milliyetçi Hareketin temel vasfı: Türk’e zarar vermeyene müsamaha, Türk’e fayda vereni himayedir.” sözleri inanmışlığının kanıtlarındandır.