Devlet Dergisi, iki Aylık Fikir ve Kültür Dergisidir. İki ayda bir gündemi değerlendiren, fikir sunan, kültüre farklı bakış açısı ile analiz, makale ve yorumları okuyucularına sunan içeriği zengin dergidir.
Ana Sayfa
Makaleler
Yazarlar
Künye
Abonelik
Arşiv
1958 IRAK ASKERİ DARBESİ VE TÜRKİYE
Anasayfa
/
Makaleler
18 Ocak 2021 11:54
Doç. Dr.Mustafa BOSTANCI
Okunma
2670
Tweet
1958 IRAK ASKERİ DARBESİ VE TÜRKİYE
DARBENİN DÜNYADAKİ YANKILARI
Monarşinin sona ermesi Irak halkı tarafından sevinçle karşılanırken, General Kasım darbesinden dolayı Kahire ve Moskova bayram yapmaktaydı. Buna mukabil, Irak’taki darbe Batı’da büyük endişe ile karşılanmıştır .
Nasır'ın eli, en azından Lübnan’a karşı yıkıcı girişimlerin ilk evrelerinde açıkça görülmüştü. İngilizler, aynı şekilde, Nasır’ın Ürdün ve Suudi Arabistan’a karşı da komplo kurmakta olduğu iddiasındaydı. Cumhurbaşkanı Nasır 14 Temmuzda Yugoslavya seyahatini yarıda keserek buradan aniden ayrılmıştır. 15 Temmuzda Yugoslavya’dan ayrılması beklenen Nasır, Irak’taki son gelişmeler karşısında ziyaretini kısaltmak mecburiyetinde kalmıştır. Irak olayları Kahire’de ve bütün Mısır ile Suriye’de bayram havası içinde karşılanmıştır. BAC’ın ileri gelenleri artık Arap Birliği’nin tahakkuk ettiğini söylemekte ve Cumhuriyet’in ilanı sayesinde Irak’ın da Birleşik Cumhuriyet’e katılacağını, Nasır’ın politikasını takip edeceğine inanmaktadırlar. Kahire ve Şam’dan Bağdat’a tebrik telgrafları yağmaktadır.
Londra’da, İngiltere’nin, Irak’taki ayaklanmayı tamamen bir sürpriz olarak karşıladığı açıklanmış ve Dışişleri Bakanlığının, böyle bir hadisenin patlak vereceğinden daha önce hiçbir haberi bulunmadığı ilave edilmiştir. Londra’da resmî makamlar Irak olaylarından çok ihtiyatlı bir lisanla bahsetmektedirler. Avam Kamarası’nda fevkalade bir toplantı yapılmış ve Hariciye Vekili kendisine sorulan suallere oldukça kaçamak cevaplar vermekle yetinmiştir.
Irak’ta meydana gelen darbe Washington’da bir bomba tesiri yapmıştır. Başkan Eisenhower derhâl Cumhuriyetçi ve Demokrat liderleri toplantıya çağırmış ve Orta Doğu’da meydana gelen durumu görüşmüştür Hariciye Vekili John Foster Dulles, bu hadisenin Batı Bloku için hiç de iftihar edilmeyecek tehlikeli bir gelişme olduğunu söylemiştir. Amerika’ya göre, bu gelişmelere kuvvetli bir cevap verilmeyecek olursa, durum Batı’nın Orta Doğu’dan tamamen tasfiyesi ile sonuçlanabilirdi. Bundan dolayıdır ki Amerika, 15 Temmuz’dan itibaren Lübnan’a asker çıkarmaya başlamıştır.
Bağdat Paktı’na karşı daha eskiden beri sempati beslemeyen Fransız resmî çevreleri, Irak’ta olup bitenleri, er geç beklenmesi gereken hadiseler olarak değerlendirmişlerdir.
Lübnan’a gelince, 14 Temmuz Darbesi, Chamoun rejimini güç durumda bırakmıştır. Chamoun yönetimi, Irak’ınkine benzer bir hareketin Lübnan’da da tekrarlanmasından endişe duymuştur. Batı yanlısı Lübnan Devlet Başkanı Chamoun, Bağdat’taki gelişmelerin bilgisini aldıktan sonra ABD Büyükelçisi Robert Mc Clintock’u çağırmış, 48 saat içinde Lübnan’a askerî müdahale istediğini belirtmiş ve benzer isteklerin İngiliz ve Fransız temsilcilerine yapıldığını da ilave etmiştir . ABD Başkanı Eisenhower, 15 Temmuz günü yayımladığı bir bildiri ve Kongre’ye gönderdiği mesajla, “Lübnan Cumhurbaşkanı Camile Chamoun’un çağrısı üzerine” Lübnan’daki Amerikan vatandaşlarını korumak ve Lübnan’ın; “Birleşik Amerika’nın millî çıkarları ile dünya barışı bakımından hayati önem taşıyan bağımsızlık ve toprak bütünlüğünü devam ettirmek için, Lübnan hükûmetine yardım etmek amacıyla” Amerikan deniz piyadelerinin Beyrut sahillerine çıkarma yaptığını ilan etmiştir.
Derhâl harekete geçen ABD 6. Filosu, 15 Temmuz’da Lübnan’a çıkarma yapmıştır. Böylece ABD, Lübnan tarihinde ilk kez, 15 bin askeri ile çıkarma yapmak suretiyle Lübnan yönetiminin yardımına koşuyordu. İngiltere ise Kral Hüseyin’i korumak için Ürdün’e asker yolluyordu. ABD askerlerinin Lübnan’a girmesi, olayları tamamen durdurmamakla birlikte, isyancı grupların dış dünya ile irtibatını kesmiş ve aldıkları yardımları engellemiştir. Lübnan’daki iç savaş, ılımlı bir kişi olan Başkumandan General Şahab’ın başa getirilmesi ve her iki taraftan parti mensuplarından bir hükümet kurulması ile verilen karşılıklı taviz sonucu yatışmıştır. Lübnan’ın bağımsızlığı böylece korunmuş oluyordu.
Moskova’da, Rusça olarak yayın yapan istasyonlardan biri, kısaca Irak hadisesine temas etmiş ve “Irak’ın Batılı emperyalistlerin tuzaklarından” yakasını kurtardığını ileri sürmüştür. Moskova Radyosu ise Sovyet Rusya’nın yeni Irak rejimini tanıdığını bildirmiştir. Radyo Arapça yayınında, Irak ve Ürdün’den uzun uzadıya bahsetmiş, Irak’ın emperyalistler aleyhindeki mücadele safında yer aldığını belirterek Arap milliyetçiliğini göğe çıkarmıştır. Radyo buna ilaveten, Rusya Başvekili Kruşçef’in Irak asilerinin lideri General Abdülkerim Kasım’a hararetli bir tebrik telgrafı gönderdiğini de bildirmiştir.
Ürdün Kralı Hüseyin ise 14 Temmuz’da kendini Irak-Ürdün Arap Birliği’nin lideri olarak ilan etmiştir. Kral Hüseyin, Federal Arap Reisi olarak, 16 Temmuz gecesi Ürdün parlamentosunun ittifakla verdiği bir karar üzerine İngiltere’den acele askeri yardım talep ettiğini açıklamıştır. İngiltere hükûmeti, Ürdün Kralı’nın isteğini derhâl cevaplandırmış ve 17-18 Temmuz’da Ürdün’e, Kıbrıs’ta üslenmiş bulunan İngiliz kuvvetlerinden askeri yardım göndermiştir.
İran Sefareti de Irak darbesi hususunda teessür beyanı ile mukabele ettikten sonra 14 Temmuz günü Şah’ın durumu, Ankara’da Cumhurbaşkanı Bayar’dan öğrendiğini ve çok üzüldüğünü bildirmiştir. Diğer taraftan, Tahran’dan bildirildiğine göre, İran hükûmeti orduya her ihtimale karşı “hazır ol” emrini vermiştir. Irak-İran hudut garnizonları acele takviye edilmektedir. Kuzeybatı İran’da Kürtlerle meskûn havaliye de askeri birlikler sevk edilmiştir.
YENİ IRAK YÖNETİMİ VE İCRAATLARI
Yeni kabineye giren vekillerin çoğunluğunu Nuri Sait Paşa’nın sınır dışı ettiği şahsiyetler teşkil etmektedir. Irak’ın şimdi Mısır’da Abdülnasır’ın takip ettiği siyasete benzer bir “aktif tarafsızlık politikası” takip edeceği anlaşılmaktadır. Bağdat Radyosu’nun bildirdiğine göre, General Necip el-Rabi’nin başkanlığında ve subay azalar Muhammed Mehdi Kuba ile Halid el-Nakşibendi’nin dâhil olduğu muvakkat bir Cumhuriyet Konseyi kurulmuştur. Ayaklanmanın lideri, zırhlı birlikler kumandanı Tuğgeneral Abdülkerim Kasım’dır ve Askerî Cumhuriyet Hükûmetini de (İhtilal Hâkimiyet Konseyi) o kurmuştur. İhtilal makamları, Örfî İdare Kumandanlığına, Irak Umumî Askerî Valisi General Ahmet Salih el-Abdi’yi tayin etmişlerdir.
14 Temmuz tarihli bir Amerikan raporunda, Irak'ın “Cumhuriyetçi” hükûmetinin, çoğunlukla küçük rütbeli subaylar ve sol sivillerden oluşan bir kabine ile ilan edildiği, özellikle Suriye’de Nasır yanlısı davayı ön plana alan üyelerin, sivil grupta egemen durumda olduğu belirtilerek, Kral’ın yerine Cumhuriyet yönetiminin işlerini izlemek üzere üç kişilik bir komite kurulduğu ve bunlardan biri olan General Rabi’nin, uzun zamandır Mısırlılarla suç ortaklığı yapmaktan şüphelenilen ve bir süredir yakından gözlem altında tutulan biri olduğu bildirilmektedir. Raporda ayrıca, Amman’da Kral Hüseyin’le işbirliği yapan Genelkurmay Başkanı General Arif ve Batının en büyük dostu olan Dağıstanlı General de dâhil olmak üzere yaklaşık 50 subayın emekli oldukları belirtilmektedir.
İsyan, hükûmet darbesi ve rejim değişikliği ile birlikte Irak’ta Albay Abdullah El Saydolin’in başkanlığında derhal örfî idare ilan edilmiştir. Bütün valiler değiştirilmiş ve yerlerine askeri valiler tayin olunmuştur. Bu sırada Bağdat Radyosu, yeni cumhurbaşkanının yakın bir tarihte plebisit usulü ile seçileceğini de açıklamıştır. Bağdat, Basra gibi büyük şehirlerde halkın sokağa çıkması, silah taşıması, beş kişiden fazla insan toplulukları da yasak edilmiştir. Irak’ın bütün hudutları her türlü trafiğe ve bu arada bütün yolcu uçaklarına kapatılmıştır. Yeni kurulan Irak hükûmetinin ilk işi, Mısır Cumhurbaşkanı Nasır’a bir telgraf çekerek “BAC’ın Irak tarafından tanındığını bildirmek” olmuştur. Mısır hükûmeti de buna mukabele etmekte gecikmemiş ve ihtilal hükûmetini tanımıştır.
İHTİLAL HÂKİMİYET KONSEYİ VE DIŞ POLİTİKASI
Irak Cumhuriyeti kurucularının; başlarında Abdülkerim Kasım’ın bulunduğu koyu Nasır taraftarı bir subaylar grubu, hemen hemen komünist denecek derecede keskin solcu olan feshedilmiş Millî Demokrat Partisi üyeleri ile keskin sağcı, mutaassıp dindar ve milliyetçi İstiklal Partisi üyeleri olmak üzere üçlü bir koalisyondan müteşekkil oldukları anlaşılmaktadır.
17 Temmuz tarihli “Irak’ta İhtilal Rejimi” başlıklı bir Amerikan istihbarat notunda ise Yeni Irak rejiminin doğasının kabine görevleri ve önemli mevkilerdekilerle tam olarak açıklanamayacağı, sivil görevlilerin birçoğunun askerî darbe tamamlanıncaya kadar tahsis edilen rollerini bilmediğine dair bazı kanıtların bulunduğu, dahası, Mısır devrimi modelinde gerçek güç merkezinin henüz kendini göstermediği belirtilerek, hükûmetin sivil üyelerinin büyük oranda sessiz ortaklar, subay üyelerin ise daha vokal sözcüler olduğu, Abdülkerim Kasım’ın ise Mısır’daki Muhammed Necip gibi bir figür olabileceği ifade edilmiştir.
ABD’nin Irak Büyükelçiliği’nin 19 Temmuz tarihli bir telgrafında da Irak’taki mevcut duruma ve yeni rejimin karakterine ilişkin olarak, darbenin hızlı ve başarılı olduğu, askerî figürlerin egemen olduğu yeni rejimin orduyu başarılı bir şekilde ele geçirdiği, sivil birimlerde de denetimi sağlamaya çalıştığı dile getirilmiştir.
Yeni Irak rejimi, ilk iş olarak Nasır’a bir telgraf göndererek BAC’ı tanıdığını bildirmiştir. Şam Radyosu, Irak’taki yeni rejimin takip edeceği politikanın, Nasır’ın takip ettiği politika olduğunu iddia ettiği “müspet tarafsızlık” siyaseti ile paralel bir durumda bulunacağını söylemiştir. Bu durum, Irak’ın Bağdat Paktı’ndan çekilmek durumunda kalacağını göstermektedir. Öte yandan, Irak’taki siyasi ve aydın çevreler, Irak’ın tarafsızlığının, Nasır hükûmetlerinden ziyade, Batı yönünde olacağına inanmaktadırlar. Bağdat Radyosu, İhtilal Hâkimiyet Konseyi’nin bütün Arap memleketleri ile kardeşlik münasebetlerini idame ettireceğini, BM Anayasası’na ve Bandung Konferansı’na sadık kalacağını açıklamıştır.
Diğer taraftan Bağdat’tan alınan haberlere göre, yeni kurulan Cumhuriyet İdaresi Kabinesi, 16 Temmuz’dan itibaren vazifeye başlamıştır. Bu arada, Yeni Irak hükûmetinin, Irak’ın milletlerarası mahiyetteki anlaşmalarına sadık kalacağına da işaret edilmiştir. Hükûmet ayrıca, Irak’taki İngilizlerin mal ve canlarının emniyet altında bulunduğu hususunda Londra’ya teminat vermiştir. Bağdat Radyosu, 15 Temmuz tarihli bir yayınında, Irak’ın Federal Arap Devleti’nden ayrıldığını açıklamıştır.
16 Temmuz’da Bağdat Radyosu, Geçici Cumhuriyet Konseyi Başkanı Necip el-Rabi’nin Cidde’de Suudi Arabistan Kralı Suud ile görüştüğünü bildirmiştir. Anlaşılan, Yeni Irak hükûmeti, bölgenin güçlü ve aynı zamanda Arap dünyasının sözü geçen devletlerinden olan Suudi Arabistan’ın desteğini elde etmek istemektedir.
Bağdat'tan gelen Amerikan raporları, Irak’taki yeni rejimin Batı ile dostça ilişkiler kuracağını, mevcut uluslararası anlaşmaları sürdüreceğini, en azından şimdilik Bağdat Paktı’na üye kalacağını, petrol üretimini millileştirmeyeceğini ve BAC’ı tanıyacağını, ancak birliğe katılmayacağını gösteriyordu. Ayrıca, Irak Cumhuriyeti, Sovyetler Birliği ve diğer komünist ülkelerle ilişkiler kurmayı planladığını belirtmesine rağmen, hükûmette komünist etki şimdiye kadar sınırlı kalmış gibi görünmektedir. Amerikan İstihbarat ve Araştırma Direktörü tarafında yazılan bir istihbarat raporunda ise, Irak rejiminin, Batıya karşı duyduğu samimi duyguların, bağımsız bir şekilde çalışmak istediğinin ve önceki taahhütleri ve sözleşmeleri yerine getirmek niyetlerinin Başbakan Kasım tarafından ABD temsilcileriyle temaslarda ve basın açıklamalarında her gün tekrar edilmekte olduğu, bununla birlikte, istikrarlı bir anti-Amerikan eğiliminin hız kazanmakta olduğu ifade edilmiştir.
Diğer taraftan Kasım, dış politikada Irak’ı Bağdat Paktı’ndan çekmiş, Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku devletleriyle yakın ilişkiler kurmuştu. Darbeden kısa bir süre sonra Irak ile SSCB, askerî ve ekonomik yardım anlaşması imzalamışlardır. Bu anlaşmayla ABD’nin sınırlama politikası bozulmuş oluyordu; üç güçlü Arap ülkesi Mısır, Suriye ve Irak, birkaç yıl içinde Batı ittifakını reddederek ülkelerini Sovyet etkisine açık duruma getirmişlerdi. Bağdat Paktı -Irak resmen Pakttan ayrıldığını açıklamasa da- başkenti Bağdat olan ülkeden yoksun kalmıştı. Üç devlet bir süper devletler çatışmasında tarafsız kalacaklarını ilan etmişlerse de, silahlarını Sovyetler Birliği’nden alıyorlardı ki, bu ilişki ekonomik ve diplomatik bağımlılık potansiyeli taşımaktaydı.
IRAK DARBESİ VE TÜRKİYE
Irak’ta 14 Temmuz 1958’de gerçekleştirilen askerî darbe, Menderes’in “Aktif Orta Doğu Politikası” için sert bir darbe olmuştur. Türk hükûmeti, Irak darbesini, “hariçten mülhem yıkıcı faaliyetlerin bir tecellisi” olarak karşılamıştır. Türkiye Irak darbesini yapan “siyaset eşkıyalarının, Orta Doğu’da önemli bir barış ve istikrar unsuru olan Bağdat Paktı’nı vurmak istedikleri ve darbe gününün seçiliş şeklinin de bu mel’un kasti göstermeğe kâfi olduğu” görüşündeydi.
Hariciye Vekili Fatin Rüştü Zorlu, 17 Temmuz’da gazetecilere yaptığı açıklamada; “Bize göre yeni bir Irak hükûmeti bahis mevzuu değildir. Bugünkü günde Irak-Ürdün Federasyonu’nun Reisi Kral Hüseyin’dir ve meşru hükûmeti de Kral Hüseyin’in idaresi altındaki hükûmettir.” ifadesini kullanmıştır.
Irak’ta yeni teşekkül eden ihtilal hükûmeti, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu tarafından da ifade edildiği gibi, meşru bir hükümet olarak Türkiye tarafından tanınmayacaktır. Ancak, başlangıçta Irak’taki rejim değişikliğine müdahale ihtimali bile söz konusu olan Türkiye’nin, Irak’a karşı tutumunda ilerleyen günlerde bir yumuşama görülmüştür. Bu değişmede, Irak’taki yeni rejime karşı Batı’nın tutumunu yumuşatması, başlıca etken olmakla beraber, darbe karşısındaki tutumu dolayısıyla, muhalefet çevrelerinin hükümete yönelttiği eleştiriler de rol oynamıştır. Bu çerçevelere göre, Irak olayları, “dış tahrik” sonucu olarak değil, eski yönetimin sert ve kanunsuz davranışlarına tepki niteliğinde ortaya çıkmıştı. Bu nedenle, Irak’taki yeni rejime karşı dikkatli olmak gerekirdi. Türkiye ve Batılı dostlarının takınacakları tutum sert olursa, Irak’ın yeni yöneticileri için Batı’ya cephe almak ve Sovyet desteğine dayanmaktan başka çare kalmayacaktı. Gerçekten de Türk hükümetinin Irak’taki yeni yönetime karşı tutumu, kısa bir süre içinde değişmeğe başlayacaktır. Türkiye 31 Temmuz’da yeni Irak Cumhuriyeti’ni resmen tanımış ve bu husus Dışişleri Bakanlığı tarafından resmen açıklanmıştır. Türkiye’nin Irak Cumhuriyeti’ni tanımış olması Irak’ın Ankara Sefareti erkânını çok memnun etmiştir. Irak Sefiri, darbenin 7. günü, yeni idareden aldığı talimata uyarak, Türk hükûmetine, Irak’ta Cumhuriyet’in ilan edildiğini bildirmiştir.
Yeni Irak hükûmetinin Türkiye de dâhil olmak üzere Bağdat Paktı devletleri tarafından tanınması ile İngilizlerin Pakt devletleri ile birlikte Irak’a karşı bir tecavüz hazırladıklarına dair Sovyet Rusya tarafından propaganda gayesiyle ileri sürülen iddialar da bu suretle yalanlanmıştır.
DARBE VE BAĞDAT PAKTI
1958 Orta Doğu buhranının Bağdat Paktı’nı ilgilendiren başlıca sonucu, Bağdat Paktı’nın tek Arap üyesi olan Irak’ın Pakttan ayrılması olmuştur. Irak’taki ihtilal rejimi, Pakttan ayrılma kararını hemen vermemiştir. General Kasım yönetimi, rejim oturuncaya kadar ve özellikle Batılılarca tanınmayı sağlamak amacıyla, Batı’ya karşı başlangıçta “yumuşak” bir tutum izlemeyi uygun görmüştü. Ancak Bağdat Paktı üyelerince tanınmasına rağmen, Irak’ın yeni yönetiminin, Pakta karşı ilgisiz olduğu görülüyordu.
Öte yandan, Yeni Irak hükûmeti, Nasır ile karşılıklı bir müdafaa muahedesi imzalamıştı. Bu muahede, Irak’ın Bağdat Paktı’nda kalmasına bir mani teşkil etmekteydi.
Bu arada Kahire’den yayın yapan El Ahram gazetesi 16 Temmuz tarihli nüshasında Irak’taki ihtilal hükûmetinin Bağdat Paktı’ndan çekilmeğe karar verdiğini yazmıştır. Gazete ayrıca, yeni hükûmetin, Bağdat Paktı’na ait Bağdat’ta bulunan ofisleri kapattığını da bildirmiştir. Bağdat Radyosu ise 20 Temmuz’da Tahran’daki Irak Büyükelçisinin, İran Dışişleri Bakanlığına, Irak hükûmetinin Bağdat Paktı’ndan çekildiğini resmen bildirdiğini ilan etmiştir.
Irak darbesinin uluslararası politika açısından en önemli sonucu Bağdat Paktı’nın yerini Merkezi Antlaşma Teşkilatı’na (CENTO) bırakması olmuştur. Bağdat Paktı Konseyi’nin 23 Ekim 1958’de Ankara’da yaptığı toplantıdan sonra yayınlanan bildiride, ABD, İngiltere, Türkiye, İran ve Pakistan hükûmetlerinin “mevcut durum” nedeniyle ve “Paktın faaliyetlerinin devamını sağlamak amacıyla, Teşkilatın merkezinin “geçici olarak” Ankara’ya alınmasına karar verdikleri açıklanıyordu.
Nihayet, Irak hükûmeti 24 Mart 1959’da Bağdat Paktı’ndan resmen ayrıldığını açıklamıştır. Bağdat Radyosu, Irak’ın “emperyalizmin son bağını da kopardığını” söylüyordu. Irak Başbakanı General Kasım da yaptığı açıklamada, “Askerî ve saldırgan bir Pakta üye olmanın Irak’ın tarafsızlığıyla bağdaşmadığını” bildiriyordu.
Irak’ın Bağdat Paktı’ndan çekilmesi, Türkiye’nin Orta Doğu’da, Batı’nın isteklerine uygun bir savunma sistemi kurma çalışmalarına da son vermiştir. Bu şekilde, Paktın Arap dünyasıyla olan tek bağlantısı da kopmuş olmaktaydı. Bağdat Paktı’na öldürücü darbe, bizatihi Bağdat’tan gelmiş oluyordu. Irak’ın çekilmesinden sonra, Bağdat Paktı 19 Ağustos 1959 tarihinde CENTO (Central Treaty Organization= Merkezi Antlaşma Teşkilâtı) adını alarak, 21 Ağustos’tan itibaren merkezi Ankara olmak üzere çalışmalarına devam etme kararı almış, ancak Paktın anlaşma metni Bağdat’ta imzalanan şekliyle kalmıştır. Bu teşkilatta Türkiye, İran, Pakistan ve İngiltere müttefik üyeler olarak katılırken ABD, tam bir ortak niteliğini kazanmıştır.
Aslında bir Amerikan fikri olmasına rağmen, gereksiz bir şekilde Türkiye’nin be¬nimsediği Bağdat Paktı fikri, Orta Doğu’yu kapsayacak savunma sistemi kurma¬yı amaçlamıştı. Ancak Türk-İngiliz birlikteliği, Arapların Türkiye’ye karşı tedir¬ginliğini daha da arttırmış, sonuçta Türkiye’nin bölge ülkelerinden biraz daha uzaklaşmasına ve çok daha fazla Batı’ya bağlanmasına yol açan bir niteliğe dönüşmüştür.
Netice itibarıyla, Türkiye’nin, Orta Doğu siyasetini Batı ittifakı çerçevesinde tanımlamaya çalışması, bölgedeki tek Arap müttefiki olan Irak’ı da kaybetmesine sebep olmuştur.
DARBE SONRASI IRAK
14 Temmuz 1958 tarihinde Irak’ta General Kasım’ın liderliğinde yapılan darbeyle Batı taraftarı monarşik bir rejim yıkılmış ve Arap dünyasının radikal kanadına yeni bir askeri yönetim katılmıştır. Irak darbesi, radikal Arap ülkelerinin lideri Nasır’ın “yeni bir zaferi” oluyordu.
Yeni hükûmet, General Abdülkerim Kasım’ın başını çektiği Hür Subaylar (Ed-Dubbâtü’l-ahrâr) denilen askerî grubun öncülüğünde asker ve sivil üyelerden kuruldu. 1959 ve 1960’ta serbest seçimler ve Komünist Partinin yasallaştırılması amacıyla büyük kitle gösterileri düzenlendi. Böylece Orta Doğu’nun başka yerlerinde olduğu gibi Irak’ta da komünist dalga siyasî hayatı etkilemeye başladı. Siyasetçiler; milliyetçiler-Baasçılar ve komünistler şeklinde iki kutba ayrıldı. Başta Irak Türkleri olmak üzere, bütün Irak halkı tarafından sevinçle karşılanan bu devrim, kısa bir süre sonra milliyetçi Arapları saf dışı etmiş ve komünistler ile Kürtlerin nüfuzu ve etkisi altına girmiştir.
Bu dönemde, 14 Temmuz Irak İhtilali’nin birinci yıldönümü münasebetiyle Bağdat’ta yapılacak merasimde Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi Fuat Bayramoğlu’nun riyasetinde bir heyet tarafından temsil edilmesi kararlaştırılmıştır. Yine Temmuz İhtilali’nin ikinci yıl dönümü münasebetiyle Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in, Irak milletine ve Abdülkerim Kasım’a gönderdiği tebrikler için, Başbakan Kasım tarafından bir teşekkür tebliği yayınlanmıştır. Tebliğde, minnettarlık ve samimi teşekkürlerden sonra, “İki memleketimiz arasındaki kardeşlik bağlarının devamlı olarak kuvvetlendirilmesi lüzumuna inanıyorum. Irak milleti, Türk milletine karşı büyük hürmet beslemekte ve sulh ve terakki yolunda daha sıkı bir işbirliği ve ileri bir inkişaf arzu etmektedir.” Denmiştir.
Darbenin ikinci adamı Arif, bir Nasır hayranıydı ve Irak’ın BAC’a katılmasının hem kendisini hem de yeni rejimin savunması için gerekli olduğunu söyleyen Arap milliyetçi görüşünü paylaşıyordu. Ayrıca, “Arap birliği” sloganının kendisine, orduda ve diğer kesimlerde önemli bir destek sağladığının farkındaydı . Önceleri Mısır’a destek arayışında olan Başbakan Yardımcısı Arif, daha sonra BAC ile tam birleşme için açıkça bastırıyordu.
Abdülkerim Kasım, Abdüsselam Arif ve BAC yanlısı iki kabine üyesini görevden aldı. Bununla da kalmayan Abdülkerim Kasım, Abdüsselam Arif’i, Batı Almanya’ya Irak Büyükelçisi olarak göndererek kendi konumunu güçlendirmiştir. Kasım, Irak ve BAC arasında bir birlik olmasını istemiyordu ve hükümeti bağımsız bir dış politika izliyordu . Ancak ilerleyen günlerde beklenmedik bir gelişme olmuş ve 4 Kasım gecesi Bağdat Radyosu tarafından Albay Abdüsselam Arif’in tevkif edildiği bildirilmiştir. Bu hususta yayınlanan tebliğde, Abdüsselam Arif’in, tayin edilmiş olduğu Bonn Büyükelçiliğinden izinsiz olarak Bağdat’a dönmüş olduğu, bu yüzden tevkif edildiği belirtilmiştir.
Albay Arif'in Irak’a dönmesiyle birlikte tutuklanması Irak rejimindeki bölünmeyi hızlandırmıştır. Bu olay, Irak’ın kendi içindeki iktidar mücadelesini ateşlemekle kalmamış, aynı zamanda Başkan Nasır’a açık bir meydan okuma olarak da değerlendirilmiştir.
ABDÜLKERİM KASIM İKTİDARININ SONU
General Kasım, Mısır ile Irak’ın derhâl birleşmesini savunan Albay Arif’i tutuklayıp hapsettirdikten sonra 1959’un Aralık ayında Musul’da baş gösteren ve bastırılan bir ayaklanma yüzünden Nasır’ı suçladı. 1959 boyunca Iraklı komünistler, Arap birleşme hareketi taraflıları karşısında gittikçe güçlendiler. Nasır, bu grubun bütün Araplar için ciddi bir tehlike olduğuna inanıyordu. Kasım, iki tarafı birbirine kırdırarak dört yıl iktidarda kalmayı başardı.
Kasım, Irak’ın Cumhuriyet olduğunu ilan etmiş olsa bile, bu ne kendisinin ne de haleflerinin seçim yapılmasına izin verdikleri bir Cumhuriyetti. Kasım, önceleri Pan-Arap milliyetçilerine karşı komünist desteğine saklandı; ancak komünistler devleti ele geçirecek duruma gelince onlara karşı cephe aldı ve onları da saf dışı ederek tek başına bir diktatörlük kurmaya çalıştı. 1960 yılı geldiğinde Kasım, artık diktatörlüğe doğru gidiyordu.
General Abdülkerim Kasım, komünistleri kendinden uzaklaştırmak için üzerlerine gitmeye, onları ordudan ve önemli görevlerden ihraç etmeye başladı. Fakat bu önlemleri yeterli bulmayan milliyetçi ve Baasçı subaylar harekete geçmiş ve 8 Şubat 1963 tarihinde, General Abdüsselam Arif önderliğinde gerçekleştirilen bir askeri darbe ile Abdülkerim Kasım yönetimini devirmişlerdir.
SONUÇ
Irak’ta 14 Temmuz 1958’de Abdülkerim Kasım liderliğinde gerçekleştirilen askerî darbe, monarşinin yıkılmasını sağladığı gibi, Irak’ın geleceğini de belirsizliğe sürüklemiştir. Bu darbe aynı zamanda Orta Doğu’da da önemli değişikliklere yol açmıştır. Darbe, Bağdat Paktı’na karşı çıkan Mısır liderliğindeki Arap Bloku’nun lehine sonuçlar doğurmuştur. Zira bu darbe, Orta Doğu’daki Batı karşıtı unsurları güçlendirmiştir. Ayrıca, Irak’taki rejim değişikliğiyle hem radikal Arap kampına yeni ve önemli bir katılım sağlanmış, hem de Batı savunma sisteminin Orta Doğu’daki uzantısı niteliğindeki Bağdat Paktı’nın Arap dünyasıyla olan bağı da kopmuştur. Türkiye ise darbe karşısında, başlangıçta sert bir politika izlemiştir. Darbeden üç gün sonra Dışişleri Bakanı Zorlu, kendilerine göre yeni bir Irak hükûmetinin söz konusu olmadığını, tek meşru hükûmetin de Kral Hüseyin’in yönetimi altındaki Irak-Ürdün Federasyonu olduğunu söylemiştir. Ayrıca, Irak’taki darbeden rahatsız olan Türk hükûmeti ciddi olarak askerî müdahale olasılığı üzerinde durmuştur. Zorlu’nun bu konudaki önerisini Bayar ve Menderes onaylamışlardı. Ancak böyle bir müdahalenin Irak halkını yeni rejimin çevresinde kenetleyeceğini, yeni Irak hükûmetini Mısır ve SSCB’ye yaklaştıracağını ve SSCB’nin müdahalesine yol açabileceğini düşünen ABD ve İngiltere, Türkiye’yi Irak’a karşı hareketsiz kalması için uyarmışlar, Türkiye de müdahale düşüncesinden vazgeçmiştir. Nihayet, ABD ve öteki Batılı devletlerin Irak’taki yeni yönetime karşı yumuşak bir politika benimsemeleri üzerine, Türkiye de tutumunu yumuşatmış ve 31 Temmuz 1958’de Irak’taki yeni yönetimi resmen tanımıştır. Irak darbesinin uluslararası politika açısından belki de en önemli sonucu, Bağdat Paktı’nın, yerini Merkezi Antlaşma Teşkilatı’na (CENTO) bırakması olmuştur. Irak’taki yeni yönetim, başlangıçta, bir müdahaleyi önlemek için Batılı devletlerle ilişkilerini bozmamaya özen göstermiş ve Bağdat Paktı’ndan hemen çekilmemiştir. Bununla birlikte, Irak’ı Arap devletlerinden uzaklaştıran Bağdat Paktı’na karşı ilgisiz bir tutum sergilemiştir. Batılı devletlerin Irak darbesi karşısındaki tutumuna gelince, bölgede geniş sermayeleri olduğu ve buralara maddi menfaatlerle bağlı bulundukları için olaya petrol penceresinden bakmışlar, Irak petrolünü kaybetmek istememişlerdir. Yeni Bağdat rejiminin, Batı ile işbirliği yapmaya hazır olduğu, petrol anlaşmalarına riayet edeceği, Bağdat Paktı’ndan ayrılmayacağı ve Komünizmle ilgisi olmadığı hususundaki garantileri de Batının endişelerini hafifletmiştir. Neticede Batı Bloku yeni Irak yönetimi ile anlaşma yoluna gitmiş ve Irak Cumhuriyeti’ni kısa bir süre içinde tanımıştır. 1958 Irak Darbesi, Orta Doğu’daki darbelerin ne ilki ne de sonuncusu olmuştur. Irak darbesinin mimarı Abdülkerim Kasım, Irak’ta Cumhuriyet’i ilan etmiş olsa bile, bu uygulamaya geçmemiş, sadece isimde kalmıştır. Batı karşıtı Arap devletlerinin ve eski Irak yönetiminden muztarip halkın desteğini alarak idareyi ele almasına rağmen Kasım, tek başına bir diktatörlük kurmaya çalışmış, ancak Irak halkının beklentilerini karşılamak hususunda başarısız olmuştur. Böyle olunca da yönetimde uzun süre tutunması mümkün olmamış ve yine bir askeri darbeyle iktidardan uzaklaştırılmıştır.
Şüphesiz askerî darbeler sağlıklı işleyen yönetimlerde istenen bir durum değildir ve bir ülkede ordu mensuplarının iktidarı devirmeleri gerilik alametidir. Darbeler ülkenin kötü gidişine çare olma hususunda da hiçbir zaman çözüm olmamış, aksine neticeleri o ülkenin lehine değil, bilakis aleyhine sonuçlar doğurmuştur. Burada önemli olan, halkın rızasına dayanan bir yönetimin tesis edilmesi, ülkenin sorunlarına çözüm üretecek mekanizmaların oluşturulması, devleti yönetenlerin sorumluluklarını yerine getirmesi ve darbelere zemin hazırlayacak durumlara müsaade edilmemesidir. Her şeyden önce özgürlük alanlarını genişletecek, medeni milletlerin sahip oldukları bir anayasaya ihtiyaç vardır. Ayrıca, tam bir hukuk devleti oluşturulmalı, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanmalıdır. Buna ilaveten devletin tüm kurumlarının şeffaf olması ve hesap vermeyen kurum ve kişinin kalmaması gereklidir. Özellikle de darbelerin ülkeye verdiği zararlar hususunda halkın bilinçlendirilmesi, olası darbede toplumun tüm kesimlerinin ortak tavır alınması ve topyekûn karşı koyma azminde bulunması, darbe yapmayı düşünenlerin bunu akıllarına dahi getirmek istemeyecekleri caydırıcı önlemlerin alınması ve bu suretle darbelerin bu coğrafyanın kaderi olmaktan kurtarılması gerekmektedir.
Kaynakça
Başbakanlık Cumhuriyet ve Amerikan Ulusal Arşiv Belgeleri
BCA, Fon Kodu: 030.18, Yer No: 153. 37.7.
BCA, Fon Kodu: 030. 01, Yer No: 41. 246. 2.
Foreign Relations of the United States, 1958-1960, Near East Region; Iraq; Iran; Arabian Peninsula, Volume XII, Washington, D.C.: U.S. Government Printing Office, 1958-1960, 308-309, Briefing Notes by Director of Central Intelligence Dulles, Washington, July 14, 1958.
Foreign Relations of the United States, 1958-1960, Near East Region; Iraq; Iran; Arabian Peninsula, Volume XII, Washington, D.C.: U.S. Government Printing Office, 1958-1960, 322-323, Memorandum From Harold W. Glidden of the Division of Research and Analysis for Near East, South Asia, and Africa to the Director of Intelligence and Research (Cumming) Washington, July 16, 1958.
Foreign Relations of the United States, 1958-1960, Near East Region; Iraq; Iran; Arabian Peninsula, Volume XII, Washington, D.C.: U.S. Government Printing Office, 1958-1960, 324-325, Memorandum From the Director of Intelligence and Research (Cumming) to the Under Secretary of State (Herter), Washington, July 17, 1958.
Foreign Relations of the United States, 1958-1960, Near East Region; Iraq; Iran; Arabian Peninsula, Volume XII, Washington, D.C.: U.S. Government Printing Office, 1958-1960, 327-328, Telegram From the Embassy in Iraq to the Department of State, Baghdad, July 19, 1958.
Foreign Relations of the United States, 1958-1960, Near East Region; Iraq; Iran; Arabian Peninsula, Volume XII, Washington, D.C.: U.S. Government Printing Office, 1958-1960, 330, Memorandum From the Director of Intelligence and Research (Cumming), to the Counselor(Reinhardt), Washington, July 20, 1958.
Foreign Relations of the United States, 1958-1960, Near East Region; Iraq; Iran; Arabian Peninsula, Volume XII, Washington, D.C.: U.S. Government Printing Office, 1958-1960, 336-337, Memorandum From the Director of Intelligence and Research (Cumming), to the Secretary of Dulles, Washington, August 22, 1958.
Foreign Relations of the United States, 1958-1960, Near East Region; Iraq; Iran; Arabian Peninsula, Volume XII, Washington, D.C.: U.S. Government Printing Office, 1958-1960, 341, Editorial Note.
Foreign Relations of the United States, 1958-1960, Near East Region; Iraq; Iran; Arabian Peninsula, Volume XII, Washington, D.C.: U.S. Government Printing Office, 1958-1960, 351-352, Memorandum From the Director of Intelligence and Research (Cumming) to Secretary of State Dulles, Washington, November 5, 1958.
Gazeteler
Cumhuriyet
Hürriyet
Milliyet
Tercüman
Ulus
Telif ve Tetkik Eserler
“Kanayan Orta Şark” (İsimsiz Makale), Cumhuriyet, 20 Temmuz 1958, s. 1-5.
Acar, İrfan C. Lübnan Bunalımı ve Filistin Sorunu, TTK Basımevi, Ankara, 1989.
Albayrak, Mustafa, “Türkiye’nin Orta Doğu Politikaları(1920-1960)”, Fırat Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Dergisi, C. III. S. 2, Elazığ, 2005, s. 1-63.
Arı, Tayyar, Geçmişten Günümüze Orta Doğu, Savaş, Siyaset ve Diplomasi, Mkm Yayıncılık, Bursa, 2008.
Armaoğlu, Fahir, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, C. 1-2, Arkim Yayınevi, İstanbul.
Bağcı, Hüseyin Türk Dış Politikasında 1950’li Yıllar, Metu Pres Yayınları, 2. Baskı, Ağustos 2001.
Bellihisar, M. Feridun “Orta Şark Kazanı”, Hürriyet, 21 Temmuz 1958, s. 2.
Bellihisar, M. Feridun, “Yeni Gelişmeler Arifesinde”, Hürriyet, 4 Ağustos1958, s. 2.
Bostancı, Mustafa, “Türk-Arap İlişkilerine Etkisi Bakımından Bağdat Paktı”, Gazi Akademik Bakış, C. 7, S. 13, Kış 2013, s. 171-184.
Bozkurt, Abdülgani “Monarşiden Cumhuriyete: 1958 Irak Darbesi”, Ortadoğu Analiz, Eylül-Ekim 2016, Cilt: 8, Sayı: 76, s. 40-42.
Bugünkü Irak, Irak Büyükelçiliği Kültür Ataşeliği, TTK Basımevi, Ankara, 1957.
Cleveland, William L., Modern Ortadoğu Tarihi, Türkçesi: Mehmet Harmancı, Agora Kitaplığı, İstanbul, 2008.
Cleveland, William L., Modern Ortadoğu Tarihi, Türkçesi: Mehmet Harmancı, Agora Kitaplığı, İstanbul, 2008.
Dedeoğlu, Beril; “Türkiye-Irak İlişkileri: “Doğu”-“Batı” Ekseni ve Değişkenler”, Civitas Gentium, 1:1 (2011), s. 11-32.
Erdoğan, Akkan, DİA, “Irak (Fiziki ve Beşeri Coğrafya”, C. 19, s. 83-85.
Esmer, Ahmet Şükrü, “Orta Doğu Buhranı”, Ulus, 18 Temmuz 1958, s. 3.
Et-Tâlib, İmâdüddin Halîl DİA, “Irak (Başlangıçtan Osmanlı Dönemine Kadar)”, C.19, s. 87-91.
Fırat, Melek; Kürkçüoğlu, Ömer, “Orta Doğuyla İlişkiler”, Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olgular, Belgeler ve Yorumlar, Ed. Baskın Oran, C. I, İletişim Yayınları, İstanbul, 2008, s. 615-634.
Gözenç, Selami; Günal, Nurten; Özdemir, Yasemin, Ortadoğu “Güneybatı Asya” Ülkeler Coğrafyası, Der Yayın, 2006.
Günaltay, Mehmet Şemsettin, İslam Öncesi Arap Tarihi, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2006.
Irak Cumhuriyeti Büyükelçiliği, Ankara, 1961.
İhsanoğlu, Ekmelettin, “Türkiye ve İslam Konferansı Teşkilatı”, Yeni Türkiye, Mart-Nisan 1995, Yıl: 1, S. 3, Ankara, 1995, s. 389.
Kaflı, Kadircan, “Bağdat Kasırgası”, Tercüman, 19 Temmuz 1958, s. 2.
Karaosmanoğlu, Yakup Kadri, “Irak Hadiseleri Dolayısıyla”, Ulus, 17 Temmuz 1958, s.1-3.
Karasapan, Celal Tevfik, “Unutulmuş İttifak CENTO”, Ortadoğu, Yıl:12, S. 125, Eylül 1972, s. 15-26.
Kürkçüoğlu, Ömer E. Türkiye’nin Arap Ortadoğu’suna Karşı Politikası (1945-1970), AÜ. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara, 1972.
Lewis, Bernard, Ortadoğu- İki Bin Yıllık Ortadoğu Tarihi-, Çeviri, Selen Y. Kölay, Arkadaş Yayınevi, Ankara, 2009.
Mansfield, Peter, Osmanlı Sonrası Türkiye ve Arap Dünyası, Türkçesi: Nuran Ülken, Sander Yayınları, İstanbul, 1975.
Marufoğlu, Sinan, “Irak Türkleri”, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, C. 20, s. 603-610.
Osmanlı Döneminde Irak, plan, fotoğraf ve belgelerle, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, İstanbul, 2006.
Özey, Ramazan, Dünya Denkleminde Ortadoğu “Ülkeler-İnsanlar-Sorunlar”, Öz Eğitim Yayınları, İstanbul, 1996.
Records of Iraq 1914-1966, Volume 12: 1956-1958, Advisory Editor: Alen de L. Rush, Research Editor: Jane Priestland, Archive Editions, 2001.
Sablier, Edouard, “Irak’a bir kuşbakışı”, Hürriyet, 25 Temmuz 1958, s. 2.
Safa, Peyami, “Irak’taki Hükümet Darbesi”, Milliyet, 15 Temmuz 1958, s. 2.
Semih, Adnan “Irak İhtilali ve Sebepleri”, Hürriyet, 15 Temmuz 1958, s. 3.
Sluglett, Marion Farouk; Sluglett, Peter, “Irak, Tarih-Son Dönem-“, DİA, C. 19, s. 94-99.
Tepedelenlioğlu, Nizamettin Nazif, “Bağdat Darbesi”, Hürriyet, 15 Temmuz 1958, s. 2.
Tepedelenlioğlu, Nizamettin Nazif, “Bağdat Esrarı”, Hürriyet, 18 Temmuz 1958, s. 2.
Tripp, Charles, A History of Iraq, Cambridge University Press, USA.
Uçarol, Rifat, Siyasi Tarih (1789-1999), 5. Baskı, Filiz Kitabevi, İstanbul, 2000.
Yeşilbursa, Behçet Kemal, “Geçmişten Günümüze Irak Meselesi”, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt: 29, Özel Sayı II, Temmuz, 2009, s.1315-1343.
Doç. Dr.Mustafa BOSTANCI
1958 IRAK ASKERİ DARBESİ VE TÜRKİYE
Sayı :
515
Eylül-Ekim / 2024
Bu Sayıda
Prof. Dr. E. Semih YALÇIN
EDİTÖRDEN
Prof. Dr. Abdurrahman KÜÇÜK
12 EYLÜL’ÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ VE SONUÇLARI
Prof.Dr. Hakan AKDAĞ
12 EYLÜL VE MHP
Dr. Nasrullah UZMAN
12 EYLÜL 1980 DARBESİ VE MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ
Sayım BÜLBÜL
12 EYLÜL VE MHP
Harun IŞIKVEREN
12 EYLÜL DARBESİ VE MHP: ÜLKÜCÜ MÜCADELENİN SİYASİ VE TOPLUMSAL YANSIMALARI
Bünyamin Nami TONKA
12 EYLÜL 1980 DARBESİ VE MHP
Alper BAKICI
12 EYLÜL 1980 DARBESİ’NDEN VESAYET ODAKLARININ TASFİYESİNE ÜLKÜCÜ DÜŞÜNCENİN KÜLTÜREL POLİTİK SÖYLEMİ
Nihat YAZAR
12 EYLÜL DARBESİ NİÇİN YAPILMIŞTI?
Öğr.Gör. Ahmet AKBAYIR
12 EYLÜL VE MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ
Prof. Dr. Temel ÇALIK
İKİ DÜNYANIN BİR ARADA OLDUĞU TARİHÎ BİR KAVŞAK: ANKARA