BALKANLAR VE BULGARİSTAN’DA TÜRK KADINI
Nesrin Sipahi KIRATLI
“Şuna inanmak lazımdır ki dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.”
“Milletin kaynağı, toplumsal hayatın temeli olan kadın ancak faziletli olursa görevini yerine getirebilir.”
“Türk milleti öyle analara sahiptir ki, her bir devrin büyük adamlarını bu analar yetiştirmiştir.”
Mustafa Kemal Atatürk bir dizi veciz ifadelerinde kadının toplum ve medeniyet içindeki yerini özetlemektedir.
Büyük Atatürk, küllenmiş bir Osmanlıdan Cumhuriyet yarattığı gibi, toplumun dışına itilmiş, üzeri küllerle örtülmüş kadınlarımızı sosyal, ekonomik ve siyasi hayatın içine alarak yolunu, ufkunu açmış, kadın haklarını çağdaşlaşmanın bir unsuru olarak görmüştür. Türk kadınına güvenmiş ve toplumda hak ettiği yere gelmesi için reformlar yapmıştır.
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olmakla birlikte aynı zamanda işgal altında yaşayan bütün Türklerin de lideridir.
Türkler, yaşamış oldukları her coğrafyada ve her şeye rağmen dilini, millî kimliğini, dinini muhafaza etmişlerdir.
Bunu bilen ve gören Atatürk, Türkiye dışında yaşayan Türkleri hiçbir zaman kendilerinden ayrı görmemiştir.
Türk gençliğine ve Türk kadınına etkin hitabetiyle; “Ey Türk Gençliği!” ve “Türk Kadını” diye sesleniyordu.
Atatürk, Türkiye dışında yaşayan Türklerin Türkiye’yi mukaddes bir ülke olarak gördüklerini biliyordu ve öyle oldu.
Türkiye, Türkiye dışında yaşayan Türklerin atardamarı, Bulgaristan Türklerinin ise ana kucağıdır. Her zor süreçte ana vatanımız bize bir anne şefkatiyle kucak açmıştır. Kadınlar ailede, toplumda ve ülke yaşamında çok önemli değerlerdir.
Kurulan ilk Türk devletinden bu yana Türk -İslam kültür ve geleneğimiz kadını baş tacı etmiştir. Kadın sadece güzelliği ve zarafetiyle değil, aynı zamanda fedakârlık, cefa ve emek gibi kavramlarla da özdeşleşmiştir.
“Yuvayı dişi kuş yapar.” atasözü de Türk kadınının bu özelliklerinin özetidir.
XIV. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı hâkimiyetine geçen Bulgaristan, Balkan coğrafyasının en yoğun Türk ve Müslüman nüfusu olan ülkesidir. Bu nedenle; dinî ekstremizm ve etnisite konuları ile ilgili önemli bir araştırma sahası olduğu gibi, Türk dili, Türk kültürü ile de çok önemli bir sahadır. Bulgaristan Türkleri, Anadolu Türk kültürünün Balkanlar’a uzantısıdır.
1 Ocak 2007 tarihinde Avrupa Birliği ülkesi olan Bulgaristan’da nüfus sayısı giderek azalmakta ve bugünkü sayı altı milyondan az olduğu söylenmektedir.
2011 yılında yapılan son nüfus sayımına göre; Bulgaristan toplam nüfusu 7 milyon 364 bin 570 olup, 3 milyon 777 bin 999 kadın, 3 milyon 586 bin 571 erkeklerdir.
Kadın nüfus oranı %51.3, erkek nüfus oranı ise %48.7’dir. (1)
Bulgaristan tarihine baktığımızda, Rumi takvime göre 1293 yılına rastlaması sebebiyle “93 Harbi” olarak da bilinen Osmanlı - Rus Savaşı’ndan Birinci Dünya Savaşı’na kadar isyanlar, savaşlar ve göçlerle doludur. Kronolojik olarak sıraladığımızda;
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı
1885 Doğu Rumeli’nin Bulgaristan Prensliği’ne dâhil edilmesi
1908 yılında İkinci Meşrutiyet’in ilanından faydalanan Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etmesi
1912 - 1913 Birinci ve İkinci Balkan Savaşları
Türkiye’ye yapılan kitlesel göçler
Birinci Dünya Savaşı (1914-1918)
Tüm bu gerçekler Bulgaristan’da çoğunluktan azınlık durumuna düşürülen Türklerin sosyal, ekonomik statülerini zedeleyen ve Türkçe eğitimi aleyhine gelişen tarihî gerçeklerdir.
Yaşanan her dönemde;
Prenslik döneminde 1878-1908
Krallık 1908-1944
Sosyalist 1944- 1989
Demokrasi 1990’den günümüze
Bulgaristan Türklerinin sosyal, kültürel, eğitim ve dinî statüleri farklılık göstermektedir. Prenslik, krallık, komünizm/totaliter rejim, demokrasi dönemlerinde Türk kadınının da sosyokültürel ve eğitim statüsü farklılık arz etmektedir.
Türk kadını her nerede olursa olsun her zaman Türk kadını olarak kalmış ve Türk örf âdet ve geleneklerini korumuştur. Bulgaristan Türk kadınının da Türk kültürümüzün yaşaması için millî değerler uğruna canla başla mücadele verdiği tarihe geçmiştir.
Ancak, 1991 Demokrasi Anayasa’sı ile Türklerin tekrar tüm haklarına kavuşmasına, 1 Ocak 2007’de Bulgaristan’ın Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında yer almasına rağmen Bulgaristan’da yaşayan Türklerin millî değerlerinden giderek uzaklaştıkları görülmektedir. Türk halkı asimilasyon, yasaklar sürecindeki millî duyarlılığını, ülkenin demokrasiye geçişi ile tekrar canlandırmış olsa da sonraki yıllarda çıtayı muhafaza edemedikleri, millî değerlerimiz ekseninden kaymaların olduğu görülmektedir.
Bulgaristan'da Türk Kültürü ve Eğitim Tarihine Muallimler/Öğretmenler Cemiyeti önemli katkılar sağlamıştır. Bulgarların da olduğu gibi, Türklerin de bir Türk Muallimler/Öğretmenler Birliğinin kurulması için ilk önce görüş beyan eden Filibe doğumlu Ali Fehmi’nin bu görüşü diğer aydınlarca da kabul görür ve 1906 yılında Birlik “Muallimin-i İslamiyye Cemiyet-i İttihadiyesi “ adıyla çalışmalara başlar.
Birliğin kurulmasında 1905 yılında Bulgaristan’ı ziyaret eden ve sesini tüm Türk dünyasına “ Dilde, işte, fikirde birlik.” şiarıyla duyuran Kırımlı ideolog, eğitimci İsmail Gaspıralı’nın etkisi büyüktür ancak bugün yeterince bu konu üzerinde durulmamıştır.
Prenslik döneminde Bulgaristan’da kalan Türkler köylü bir toplumdu. Fakir ve cahil insanlardan oluşmaktaydı, toplum önderleri yoktu, “başsız bir gövde durumunda” idiler. Bulgaristan Prensliği resmî istatistiklerine göre etnik gruplar arasında okuma yazma oranı en düşük topluluk Türkler idi. 1905 yılı itibarıyla Ermenilerin okuma yazma oranı %54, Yahudilerin %54, Rumların %35, Bulgarların %32 Türklerin ise %4’tür. Bu dönemde Bulgaristan Türklerinde siyasi birlik düşüncesi de yoktur. (2)
1894/1895 ders yıllarında öğretmenlerin öğrenim durumu
İlkokul mezunu 738
Medrese mezunu 565
Rüştiye mezunu 134
Liseye gitmiş olan 9
Lise mezunu 0
Bilinmeyen 14
Toplam 1460 (3)
Bulgaristan Prenslik Dönemi’nde Sofya Üniversitesinden mezun olan Türklerin sayısı 3 iken , Krallık Dönemi’nde sayıları 11’e çıkmış ve bunlardan 4’ü kadındır.
İsimleri: Hatice İbrahimova, Zeliha İbişeva, Safiye Mehmedova, Nermin Ahmedova.
Osman Keskioğlu Hoca’mızın ifadesiyle; “Bu genç ve faal hanımlar, kadınlığı pek mütedenni bir seviyede bulunan Bulgaristan Türk muhitinin, nurlu ve şuurlu birer rehberi olacaktır. Maalesef bugün pek sönük ve karanlık Bulgaristan Türk kadınlığı, bu yeni parlayan ışıklarla aydınlık bir geleceğe doğru yürüyecek, koşacaktır. Bunlar cehaletle kararan kadınlık semasında parlayan yıldızlar, hatta güneşler olacaklardır.”
“Kadınları cehalete sevk etmek isteyenler, genç kızlarımızın bu münevver inkişafları karşısında artık eski kafes kadınlığının zevalini görsünler.”(4)
1896 yılında Filibe Kız Rüştiyesine İstanbul’dan Şerife Hanım adında bir kadın öğretmen gönderilmiştir.
Resmî istatistiklere göre 24 öğretmen maaşının Türkiye'den ödendiği ve aralarında bir Kız Rüştiyesi Müdüresi Süheyle Hanım da bulunmaktadır.
Kırım Tatar Türklerinin de Bulgaristan’da olması sebebiyle siyasi bir hareket olmayan “dilde, işte, fikirde birlikteliği”nin sosyokültürel temelini oluşturmak maksadıyla Bulgaristan’a gelen Gaspıralı, Bulgaristan Türklerinin Prenslik Anayasa’sının vermiş olduğu haklardan istifade edemediklerini fark eder. Skolastik eğitime karşı olan Gaspıralı, formüle ettiği “Usul-i Cedit Eğitim Reformu” ile Bulgaristan Türklerinde uyanış gerçekleştirir. Rusya içerisindeki yenilikçi milliyetçiler için kullanılan “Cedidci” ifadesi buradan gelmektedir. (5)
Bulgaristan Türklerinin, Müslümanların yegâne kurtuluşunun eğitimde olduğunu 1883 yılında Bahçesaray'da çıkarmış olduğu ve Türk dünyasının her köşesine ulaştırdığı “ Tercüman” gazetesinde yayımlar. (6)
Bulgaristan Türk aydınları durumlarının iyileştirilmesi için tek çare olarak “modern eğitimi” görmüşler, bunu sağlamak ve fakir öğrencileri desteklemek üzere Cemiyet-i Hayriyye-i İslamiyyeler teşkil etmişler, öğretmenler arasında bir irtibat birliği sağlamak üzere Cemiyet-i Mualliminiler kurmuşlardır. Bulgarlar ise çok daha önceden bunu gerçekleştirmişlerdir.
Bulgaristan Türk aydınları her yıl düzenlenen kongrelerde Türk okulları, Türk öğretmenleri, Türk eğitim ve öğretimi ile ilgili pek çok kararlar alırlar ve Bulgar makamlarından pek çok sorunların giderilmesi için ısrar ederler.
1912'de toplanan kongrede öğretmenler okul dışında da bazı faaliyetlerde bulunulmasını tavsiye ederler. Talimatnamede şunlar önerilmiştir:
“- Her yerde sanat ve tarih bakımından kıymetli binalar, hayrat müesseseleri, bugün ister mevcut olsun ister olmasın,
- -Bunları yaptıranlar,
- -Bulunduğumuz kasabaya bağlı köylerin adları, tarihleri
- Bu yerlerde yetişen ileri gelenlerin adları ve biyografileri
- Tarihî rivayetler
- Eski türküler
- Masallar
- Örf, âdet ve gelenekler” (7)
Öğretmenler Birliğinin önemli çalışmalarından biri de öğretmenlere yaz aylarında önceden belirlenmiş şehirlerde olgunlaşma kursları düzenlemek olmuştur. Filibe, Aydos, Plevne, Razgrad,Varna, Dobriç, Silistre gibi şehirlerde eski yöntemden yeni yönteme geçmek için öğretmenler kurslarda hazırlık görmüştür.
İlerici, yenilikçi eğitim kültür birliği olan Türk Öğretmenler Birliği Türkiye’deki Atatürk reformlarının da ateşli savunucusudur. Yeni harflerin resmen kabul edilmeden önce Temmuz 1928'de Lom kasabasında kongre düzenlemiş ve Türk azınlık okullarında yeni Türk alfabesiyle öğretime başlanmasına karar almışlardır.
Yarım asra yakın bir dönem totaliter rejim hâkim olan ülkede Türk kadını aynı anayasal haklara sahiptir. Ancak 1984 yılında Türklere yönelik “asimilasyon” politikası “yeniden doğuş“ süreci adı altında baskıcı bir süreç başlatmıştır.
Jivkov’un yönetiminde uygulanan asimilasyon politikasıyla Türklerin kendi dillerini konuşmaları yasaklanmış, yüz binlerce Türkün ismi Bulgar isimleriyle değiştirilmiş, halkın ibadet hakkı engellenmiştir. Son büyük kitlesel göç devlet zoruyla 1989 yılında gerçekleşmiş, bu tarihte yaklaşık 300 binden fazla Türk, Türkiye’ye zorunlu göçe tabi tutulmuş, ancak komünist rejimin yıkılması ile bir kısmı yeniden Bulgaristan’a dönmüştür.
Bulgaristan Türkleri hak ve özgürlüklerinin geri verilmesi ve totaliter rejimin son bulması için karşı koyarak ayaklanmışlar, dönemin jandarma ve emniyet güçleri ile karşı karşıya gelmişler, silahsız yürüyüşler yapmışlar ve bu yürüyüşlerde yüze yakın şehit vermişlerdir.
Şehitlerimiz arasında bugün sembol hâline gelen 18 aylık Türkan bebek de annesinin kucağında şehit olmuş ayrıca 3 Türk kadınımız şehit düşmüştür. Türk kadını tarihin birçok döneminde kimi zaman ön saflarda kimi zaman arka planda vatan millet savunmasında en büyük destekçi olarak tarihe yön vermiştir. Türk kadını İstiklal Savaşı’nda gerek cephede gerekse cephe arkasında tüm gücü ile hizmet vermiştir. Cephede erkekle omuz omuza düşmana karşı savaşmış, cephe gerisinde ise çeşitli faaliyetlerde bulunmuştur.
Bulgaristan’da isim değiştirme politikasına karşı yapılan yürüyüşlerde Türk kadını erkeğini yalnız bırakmamış ön sıralarda yer almış, şehit olmuşlardır.
-Minik Şehit Türkân Feyzullah
Kayaloba, Kırcaali 1983-1984
Ebeveynleri protesto yürüyüşüne hazırlanıyorlardı. Türkân bebek annesinin şalvarını yakaladı. Onu da götürmeye karar verdiler çünkü ihtiyarlar da yürüyüşe katılacaklar ve Türkân’ı bırakacak kimseleri yoktu.
Kayalobalılar Mogilane ve Kitna halkını gergin bir durumda buldular. Çarpışmalar başladı. Türkân’ın babası Feyzullah duramadı ve soydaşlarının yardımına koştu. Feyzullah'a da saldırdılar. Bunu gören eşi Fatma sırtında bebeği ile eşini kurtarmak üzere ileri atladı. Yanından biri “Kan akıyor Fatma abla.” deyince bebeğin vurulduğu anlaşıldı.
Kurşun minik Türkân’ın alnına isabet etmişti.
-Ayşe Mollahasan Kayaloba Kırcaali 1937-1943. 8 çocuk annesi itibar sahibi bir hanımdır. Örgütçü, her ne girişimde bulunursa bulunsun köy halkı ona başvuruyordu. Ayşe’nin rızası bütün köy kadınlarının rızası demektir.
Onu gören diğer kadınlar da “Biz de kalmayız, ne olursak beraber olalım.” derler.
Mogilyane’ye yaklaşınca eylemler barışçıl olmasına rağmen, muhtemel bir çarpışmada kadınlara ve çocuklara dokunmazlar diye ön sıralarda yürüyorlar. Ayşe en önde “Biz Türk’üz!” diye bağırıyor. Birden yere yuvarlandı ve sesi kesildi. Ambulans ile milisler tarafından Zlatograd Hastanesine götürüldü ancak kurtarılamadı.
-Nefize H. Osman
Medovets, Varna 1965-1989
Zorla Bulgarlaştırma sürecinden 5 yıl geçmesine rağmen Medovets (Sarıkovanlık) sakinleri onurları uğruna uygulanan alayla hâlâ barışamıyorlardı.
24 Mayıs1989 sabahı Eğitim ve Kültür Bayramında köyün merkezindeki ceviz ağacına bir Türk bayrağı dalgalanıyordu. Milisler bayrağın indirilmesini istediler. Bayrak indirildi fakat köylüler ve milislerle tartışma başladı. Büyük bir kalabalık, haklarını istemek için Burgaz Konsolosluğuna doğru yürüdüler. Lopuşna ve Partizani köylüleri de katılınca yürüyüşçüler 2000 kişiyi aştı. Asparuhovo'da Büyük Kamçı Köprüsü’ne gelince milis, asker ve itfaiyeciler birlikleriyle karşı karşıya geldiler. Nazife Hasan önde yürüyordu. Henüz 24 yaşındaydı. Biri 4 diğeri 2 yaşında iki oğul anasıydı. Eylemin bozguna uğramasına çok üzülmüştü. 27 Mayıs’ta ikinci olayı duyunca çocuklarını annesine bıraktı, annesini avutarak dışarıya koştu.
Silah sesleri duyuldu. Nazife yerde yatıyordu. Varna Askerî Hastaneye götürülse de kurtarılamadı ve 14. günü cesedini ailesine getirdiler. (8)
Bulgaristan Türk kadınları 1990 yılında kurulan Liberal Parti HÖH/Hak ve Özgürlükler Hareketi içinde etkin bir yer almışlardır. 2002 yılında Sofya'da düzenlenen “Güvenlik Paktı“ toplantısında HÖH'lü kadınlar, dinini, kültürünü, geleneksel değerlerini koruyarak Türk kadınlarının siyasete daha aktif katılımını teşvik etmişlerdir.
Bugün Bulgaristan'da toplam 28 milletvekilinin 4’ ü kadındır.
Avrupa Parlamentosunda Milletvekili Hatice Alieva, Bulgaristan Halk Meclisi Başkan Yardımcısı Nigâr Caferova , Milletvekilleri Adlen Şevked, İmren Mehmedova gibi isimler vardır.
Bulgaristan tarihi, bölgenin çok uzun süre Osmanlı hâkimiyetinde olması sebebiyle aynı zamanda bir Osmanlı tarihidir, bir Türk tarihidir. Aynı zamanda bir göçler tarihidir. Bulgaristan Türk kadını yaşamış olduğu göç olgusu ile ailesinin en büyük destekçisi olmakla birlikte, ailesine ve Türkiye ekonomisine önemli katkılar sağlamıştır. (Örneğin 1972 yılında Türkiye'ye göç ettiğimde fabrikalarda yerli hanımlar çalışmıyor, göçmen hanımlar çalışıyordu.)
Özetle Bulgaristan Türk kadınları her iki ülkesinin de ekonomik kalkınmasında önemli rol almışlardır. Bugün Bulgaristan Türklerinin öncelikli sorunu ana dili eğitim sorunudur. Siyasetçiler ve birçok bilim insanı anadilini ve statüsünü bilimsel açıdan ele almıyorlar. (9)
Şehirlerin olduğu köylerde ana dilimizin okunmaması geçmişten günümüze uzanan süreçte Bulgaristan Türklerinin millî değerlerinden uzaklaştıkları göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tarihte kahramanlık örneği gösteren Bulgaristan Türk kadınları millî varlığımızın temel unsuru olan ana dilimize de sahip çıkmalıdırlar. Prenslik Anayasa’sında Türklerin verilen haklara sahip çıkmadıklarını gören Gaspıralı, bugün anayasal hak olan ana dilimize duyarsız kalmaları, günümüz Bulgaristan Türklüğünün korunması için üzerinde durulması gereken yalın bir örnektir.
Nitel araştırma yöntemlerinden olan olgu bilim (fenomenoloji) deseni kullanılan bu araştırma, temel, bir olguyla ilgili kişisel deneyimlerimi, daha genel bir düzeye çekmek amacıyla gerçekleştirildi.
K A Y N A K L A R
1- 21.6.2011 Nüfus Sayımı/Ulusal İstatistik Enstitüsü/Bulgaristan.
2- Filibe Balkan. 349.
3- Yenisoy H. Süleymanoğlu, Bulgaristan Türklerinin Türkçe Eğitim Davası s.11.
4- Keskioğlu O.Bulgaristan’da Türkler, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayını, Ankara, 1985, 79-80.
5- Nadir Devlet, Ankara,1988 ss. 12- 13 ve 59-62.
6- Tercüman,1896, 32-33 sayı Bulgaristan'da Maarif-i İslamiye.
7- Süleymanoğlu H.Yenisoy, Başlangıcından Günümüze Kadar Türkiye Dışında Türk Edebiyatları Antolojisi, Cilt 8, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara,1997, 26
8- Hüseyin Köse, Kanlı İzler,ss. 13-14-15-16-113-114.
9- İbrahim Yalımov,Bulgaristan Türk Topluluğunun Etnokültürel ve Dinsel Kimliği, s. 143.
10- Bulgaristan Cumhuriyeti Anayasası 1991 36. md.2. Fıkra.