Yıl 1860... Padişah fermanı ile Kayseri- Pınarbaşı ilçesi, Yukarı Köşkerli köyünden başlayan yolculuk Kıbrıs’ta biter. Osmanlı Devleti’nin zorluklar içerisinde olduğu bir devrede başlanılan yeni yaşam; büyük dede Arif Ağa’nın “Neyse ki; burası da vatan toprağıdır.” dürtüsüyle hayata tutunmasını ve üretmesini sağlamıştır. 93 Harbi’nde (1877-1878) Ada’nın İngilizlere kiralanması; Ada’da yaşayan Türklerin yüreklerini burkmuştur. Yıl 1917… Yaklaşık 57 yıl geçmiştir. Lefkoşa-Haydarpaşa Mahallesi’nin şirin bir sokağında; Türklerin uğurlu rakamı olan 13 numaralı evdeki heyecanlı bekleyiş sona ermiş; Tuzlalı Ahmet Hamdi Bey’in eşi Fatma Zehra “kurt bakışlı” bir çocuk dünyaya getirmiştir. Türklüğü ve İslamı özünde yoğurmuş olan aile çocuklarına Ali Arslan adını verir. Ali Arslan çok hızlı bir gelişme gösterir ve 4 buçuk yaşında Sıbyan Mektebine (Sarayönü İlkokulu) gönderilir. İngilizlerin her türlü baskısına rağmen, Türklük gurur ve şuuru ile yoğrulu öğretmenler; Ali Arslan’ın fikrî temellerine maya çalarlar. Öğretmeni Ali Arslan’ı o kadar çok sevmekte ve ona o kadar güvenmektedir ki; büyük Türk Hakanı Sultan Alparslan gibi olsun diye, adının Alparslan olarak değiştirilmesine vesile olur. Alparslan; hane halkından hep vatan, millet öykülerini dinleyerek büyüdüğünden; o ana kadar görmese bile, ana vatan hasreti ile yanmaktadır. Daha o yıllarda; “Türkiye’ye gidip askerî okulda okumak, yükselmek, güç kazanmak ve zamanı geldiğinde Kıbrıs’ı İngiliz işgalinden kurtarmak” idealindedir. O nedenle sürekli olarak ailesini Türkiye’ye dönmeye ikna etmeye çalışır. Amacına da ulaşır. Yıl 1933 Annesi, babası ve kız kardeşi Dervişe Hanım’la birlikte “Viyana vapuru”ndadırlar. Kim bilir ne düşler kuruyorlardı… Vapurun adının “Viyana” olması; bir zamanlar Avrupa’nın kalbine dayanmış bir milletin evladına ne gibi duygu patlaması yaşatmıştı acaba? Kuşkusuz ki hepsi; uzun yıllar yurt edindikleri Ada’dan kopmanın hüznü, ancak anavatana kavuşmanın coşkusu içerisindeydiler… Aynı yıl Kuleli Askeri Lisesi’ne girer Alparslan… Kuleli yıllarında Hüseyin Nihal Atsız Hoca ile tanışma fırsatını bulur. Bu fırsat, onun millî mayasının tutmasında büyük rol oynar. 1936’da Kuleli Askerî Lisesinden, 1938’de de Harbiyeden mezun olur. 1940 yılında Muzaffer Hanımefendi ile evlenir (Daha sonra ondan beş evladı olur). 1944 yılı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin (SSCB) hem fikrî hem de fiziki anlamda hızla yayılmaya başladığı bir yıldır. Komünizmi yayılmasına “Dur!” deme azminde olan gençler arasında o da vardır. “Büyük Yürüyüş” olarak bilinen gösteri esnasında gözaltına alınır. “Vatan hainliği” suçlaması karşısında, isyanını saklayamaz. 1 yıl hücrede yatar. 9 ay 10 gün ceza alsa da cezası Askerî Yargıtay tarafından bozulur ve beraat eder. 1947 yılında ABD’ye gider. Kara Harp Akademisi ve Piyade Okulunda iki yıl eğitim görür.