TÜRK’ÜN “KANIKEY” RUHLU ALP KADINLARI

25 Ekim 2024 11:40 Serap Şule YAVUZ KALIN
Okunma
71
TÜRKÜN “KANIKEY”  RUHLU ALP KADINLARI

TÜRK’ÜN “KANIKEY”
RUHLU ALP KADINLARI
Serap Şule Yavuz KALIN
 Dil Bilimci, Kültürel Çalışmalar Bilim Uzmanı serapsule@gmail.com

"Davamızı ilân ediyorum. Bu davamız da Türkiye'nin hak ve istiklâlidir. Türkler, Türkiye'nin ebedî hakkına asla dokundurmayacaklar, yarın Hakk'ın mahkeme-i kübrâsı önünde zâlimlerin hepsi mahkemeye çekilecek, onlara bizim kanlarımızı döktürdünüz diyecekler...
İşte kardeşlerim, işte evlâtlarım, davanızdan kaçmayınız. O gün size hak verecekler, bugün iki dostunuz vardır. Birisi, kalbi mâbetleri bizimle bir olan Müslüman dünyası, birisi zâlimleri yakasından sürükleyecek hak sahibi büyük milletlerdir.
Kardeşlerim! Evlatlarım! Osmanlı toprağında böyle muazzam, böyle tarihî bir gün belki bir daha idrak etmeyeceğiz. Evlatlarım, öyle bir gün olur da bir daha toplanamazsak, içimizde Ölenler olursa, Türkün istiklâl bayrağı ile mezarı üzerine geliniz."
Halide Edip Adıvar

23 Mayıs 1919 / Sultanahmet Mitingi
Hangi kültür ve dilde okumaya çalışırsak çalışalım hiç şüphesiz kadın demek mücadele demektir. Bu gerçekliği “Türk” kimliği ile birleştirdiğimizde yerini asırlara hükmeden, mücadeleyi her nerede olursa olsun kahramanlık ile sarıp sarmalayan bir destansı yaşanmışlık alır. Türklüğün cevheriasliyesinde yer alan mücadele ruhu savaşın bir toy gibi algılanmasına sebep olmaktadır. Tarih boyunca gerçekleşen her mücadele ve savaşta da kadın, erkek, çoluk çocuk meydanlarda olmak ve mücadelenin direkt ya da dolaylı bir parçası olmak da bunun sonucudur. Türk devletinin ve milletinin sıkıntılara maruz kaldığı zamanlarda, Türk kadını Türklüğü muhafaza etmiştir.  Aileyi devlet gören bir inanmışlık ile evin içinden dışına aidiyet ve var olma kavgası bütün hayatını doldurmuştur. Türk ordularının seferlerine kadın ve çocuklar katılmasalar da uzun süren seferlerde özellikle büyük cihangirlerin seneler devam eden seferlerine kadın ve çocukların da katıldığını görmekteyiz. (Selçuk, 2014)
Türk mitolojisinde ve destanlarda da kadın her zaman yüksek vasıflı karakterler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ahlakları, güzellikleri, kahramanlıkları, alplık ve cengâverlik özellikleri ile insanüstü bir tasvirle anlatılmaktadır. Hatta Türk muhayyilesinde kadın, çoğu zaman insan değil, karanlıkları aydınlatan bir ışık manzumesi, erişilmesi, dokunulması, koklanması, kısaca beş duyu ile kavranması mümkün olmayan ilahi bir nur manzumesi, iyiliği, yiğitliği telkin eden bir melektir. (Sevinç, 1987)
Konargöçer toplumda at binip kılıç kuşanan Türk kadını yerleşik hayata geçtikten sonra da aynı kahramanlık ile devam etmiştir. Türk kadını Avrasya bozkırından Anadolu’ya fetih ve gaza merkezli destanlara ve tarihlere yansıyan duruşuyla varlık göstermiştir. İskit/ Sakalarda Türk soylu Tomris’in duruşu, Anadolu’da Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacıları) ile yeniden vücut bulmuştur. Dede Korkut hikâyelerinde de kadın birçok özelliği ile detaylı bir şekilde anlatılır. Dönemin diğer medeniyetlerinin edebiyatlarıyla kıyaslandığında kadının anlatıldığı hususlar aşk ya da sevgi üzerine gerçekleşmemiştir. Dede Korkut hikâyelerinde erkek, kendisi gibi at binip, kılıç kuşanan, kahramanlık ve alplık özelliklerine sahip kadın arayışı içerisindedir. Alplık özelliğine sahip kadın, eşine gösterdiği desteği oğluna da göstermelidir. Anne de oğlunu iyi bir savaşçı olarak yetiştirir. Kadın verdiği nasihatlerle onları oluşabilecek tehlikelerden korur. Elinde kılıç, at üstünde savaşan alp kadın, diğer bir taraftan da aklı ve öngörüsüyle birçok meseleyi de çözer. (Bars, 2014) Hatta Dede Korkut hikâyelerinde Banu Çiçek, kendisiyle evlenmek isteyen Beyrek’e güreşte kendisini yenmesi şartını koşar. (Kaya, 2002) Büyük Hun İmparatorluğu’nun ilk barış antlaşmasını Mete Han’ın karısı imzalamıştır.  Ülke yönetirken belli zamanlarda Ho-ch’in  yoluyla oluşturulan evlilik iyi ilişkiler de gözden kaçmamıştır.  Bu sebeple Türk destanlarının tümünde kadın ve erkek arasındaki sarsılmaz bağdan, sevgiden izler bulunmaktadır. Evin idare edeni, direği kadındır ve ailenin diğer bireyleri kadına saygı göstermek zorundadır. Türk geleneğinde kadın devletin de temelini teşkil etmektedir.
Dil yapısına bakıldığında bile Türkçede kadın ve erkek sıralamasında “ana-baba” şeklinde sıralandığı görülmektedir. (Aksoy, 2017) Türk toplumunda en önemli eğitim evde alınan eğitimdir ve evdeki eğitimin başsorumlusu annedir. Bu nedenle dile ana dili denmektedir.
Selçuklu hakanlarının, devlet işlerinde hatunları ile istişare ettikleri, onların fikirlerini önemsedikleri ve mevkiiler verdikleri bilinen bir gerçektir. Selçuklu sultanlarından Tuğrul Bey’in zevcesi Altun-can, Alp Arslan’ın hemşiresi ve El-basan’ın karısı Gevher, Melikşah’ın zevcesi meşhur Terken, Melikşah’ın oğlu Mehmed Tapar’ın eşi Gevher ve yeryüzü melikesi unvanını taşıyan Sultan Sancar’ın hatunu Terken, siyasi ve askerî faaliyetlerde bulunan, devlet işlerinde büyük yetkilere sahip hatunlardır.
Ayrıca Anadolu kurulup gelişen Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacıları) teşkilatının da Ahi Evran teşkilatı gibi esnaf yapılanmasının içerisinde kurulan, dünyanın ilk kadın teşkilatı olma gerçeği de bu döneme aittir. Çoğunlukla savaşan eşlerinin bulunmadığı dönemlerde hem Moğol istilasına karşı pusatlanıp, at binip savaşmayı da öğrenen kadınlar olmaları gerçekliği bir tarafa, diğer yandan da biçki, dikiş ve gön (deri) konusunda da uzmanlaşarak ticari hayata da katkıda bulundukları ve ayrıca aile ekonomisine ciddi destek oldukları da görülmüştür.
Türk milletinin millet olarak var olma mücadelesinde Millî Mücadele Dönemi şüphesiz en önemli dönemlerden birisidir. Savaşın cephelerden aile ocağına kadar girdiği bu dönemde ölüm kalım mücadelesinde kadın erkek demeden hep birlikte hareket etmek bir zaruret hâlini almıştır.   Kadınlarımız bu dönem içerisinde hem basın yayın yoluyla Türk kadınını bilinçlendirmiş, hem cephe ve ilk yardım faaliyetlerinde bulunmuş hem kurdukları derneklerle, cemiyetlerle teşkilatlanmışlardır. Bu süreç içerisinde yapmış oldukları mitinglerle de Millî Mücadele’ye topyekûn destek olmuşlardır.
19 Mart 1919’da üniversitede içinde o zaman kızlar için ayrı olan “Ünas Darülfûnunu ve Asrî Kadınlar Cemiyeti” üyeleri Fatih türbesinde toplanarak işgal kuvvetlerini protesto etmişlerdir. (İnan, 2022)  Devam eden zamanlarda 16 Mayıs’da Denizli, Kastamonu, Tavas, Bayramiç ve Seydişehir’de, 17 Mayıs’ta Giresun, Trabzon, Zonguldak, Edremit ve Denizli Çal’da, 18 Mayıs’da İstanbul Darülfûnun konferans salonunda toplantılar yapılmıştır. Aynı tarihte Bursa’da, Erzurum ve İzmit’de de mitingler yapılmış, Erzurum’da bütün iş yerleri kapatılarak İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali protesto edilmiştir. (İnan, 2022) Bu miting ve gösterilerin öznesinde kadınlar bulunmaktadır. Mitinglerde alınan kararlar İstanbul hükûmetine bildirilerek, devletin geleceği hakkındaki kararların gazetelerdeki sansürleri kaldırmak suretiyle millete bilgi verilmesi istenmiştir.
Yine 19 Mayıs günü İstanbul'da Fatih Belediyesi önündeki büyük mitingde konuşanlar arasında Halide Edip ve Meliha Hanımlar çok içten ve heyecanlı hitabette bulunmuşlardır. Bu toplantı büyük bir halk gösterisine neden olmuştur. Sonunda padişaha bir yazı yazılmış ve Amerika Cumhurbaşkanı Wilson'a Türkiye’nin işgalini protesto eden telgraf çekilmiştir. (İnan, 2022)
İşgal kuvvetlerinin havadan iki uçağıyla izlediği ve tarihe 100.000 kişinin katılımı ile gerçekleştiği kaydedilen Sultanahmet Meydanı’ndaki mitingler ise bunlardan en görkemlileri olmuştur. 23 Mayıs 1919’da ilki yapılan mitingden sonra bunun haricinde iki miting gerçekleştirilmiştir. İlk miting Birinci Sultanahmet Mitingi adıyla tarihte yer almıştır.
 
Bu mitingin bütün Anadolu da yayılıp ses getirmesi, halkı bilinçlendirerek, vatanlarını işgal eden düşmana karşı harekete geçmelerini hızlandırması durumu başta İngiltere olmak üzere bütün İtilaf Devletlerini endişeye sevk etmiştir. (Karay, 1964) Bu mitingler ve toplantılar Anadolu’nun diğer vilayetlerinde artarak devam etmiş, bizzat kadın cemiyetlerinin almış oldukları kararları imza altına aldıkları ve demokratik mücadelede protesto yazılarını gerekli yerlere göndermek suretiyle vatan müdafaasında seslerini yükselterek var oldukları en güzel örnekler olmuşlardır. Erkek hatiplerin yanı sıra kadın hatiplerin de büyük ölçüde bulunması dönemin sosyal durumu hakkında ipuçları vermek ile birlikte Cumhuriyet’e giden süreçte kadınlarımızın ne noktada olduğunu da ifade etmektedir.
Anadolu’nun dört bir yanına yayılan bu mitingler büyük oranda bizzat Mustafa Kemal Atatürk’ün 28 Mayıs 1919’da millî örgüt kurulması ve düşman işgalini protesto edecek fikir ve eylemlerin yapılması önermesi sayesinde cemiyetler vasıtasıyla gerçekleşmiştir. İşgale karşı direnen Türk kadını fikrî mücadelesini Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti   kurarak devam ettirmiştir. 28 Kasım 1919’da gerçekleşen ilk toplantıda Melek Reşit Hanım’ın şu sözleri Türk kadınının tüm zamanlardaki mücadelesinin âdeta bir özeti gibidir ;
“Muhterem Hemşirelerim,
 Bugün buraya toplanmaktaki maksadımız, memleketimiz hakkında biraz görüşmek, dertleşmek, ağlaşmak, Cenab-ı Hakk’a yalvarmak, lâzım gelirse vatanın müdafaası için hatta ölüme bile katlanmaktır. Çünkü istiklâlini kaybeden bir millet, en büyük rahata nail olsa bile artık o memleketin sahibi değildir, esiridir… Hülâsa hemşirelerim, bizim için ya ölüm ya istiklâl! Bunu düşünerek “Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti” namı ile sırf seslerimizi, memleketimizi parçalamak isteyenlere işittirmek için delâletinizle bir cemiyet teşkil etmeye karar verdik. Bu cemiyet, sırf müşterek hukukunuzu müdafaa edecektir… Bu cemiyet efradının heyet-i idaresi on altı kişiden ibaret olacaktır. Kimleri intihap etmek isterseniz memurin ve yerli haremlerinden intihap ediniz. Yalnız, sizin hukukunuzu mümkün olduğu kadar müdafaa edebilecek liyakatta hanımlar olsun. Maksad-ı teşekkül memleketin müdafaasıdır.” (Afetinan, 1972)
Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti Anadolu’da şubeler açmış ve vatan müdafaasını yurt sathında kadınlar vasıtasıyla devam ettirmiştir.

Anadolu’da Açtığı Şubeler:
1 Kastamonu’da Kastamonu Müdafaa-i Vatan Cemiyeti
2 Amasya’da Amasya Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti
3 Kayseri’de Kayseri Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti
4 Kangal’da Kangal Müdafaa-i Vatan Cemiyeti
5 Pınarhisar’da Pınarhisar Müdafaa-i Vatan Cemiyeti
6 Niğde’de Niğde Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti
7 Aydın’da Aydın ve Çevresindeki Müdafaa-i Hukuk Faaliyetleri
8 Viranşehir’de Viranşehir Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti
9 Erzincan’da Erzincan Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti
10 Eskişehir’de Eskişehir Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti
11 Burdur’da Burdur Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti
12 Yozgat’ta Yozgat Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti
13 Konya’da Konya Müdafaa-i Vatan Cemiyeti
14 Sivas merkezle birlikte toplam 14 şehirde şubeler açtığı bilinmektedir. (Kaplan, 1998)

Cemiyet sadece bulundukları illerde kadınlar arası toplantılar yapmamış, padişaha, hükûmete, Dâhiliye Nezaretine, İtilaf Devletlerinin temsilcilerine, devlet başkanlarının eşlerine telgraflar göndermiştir. Ayrıca cemiyet, askerin kıyafet, yiyecek içecek ihtiyarlarının; göçmenlerin, kimsesizlerin, gazi ve şehit ailelerinin acil gereksinimlerinin karşılanması amacıyla yardımlar toplamıştır. (ERKMEN, 2023)  Hiç şüphesiz cemiyetin faaliyetleri Türk kadının alp duruşunun tarihten o günlere yansıması ile gerçekleşmiştir. Evinin, yuvasının ve vatanının koruyuculuğu noktasında cephede varlık gösteren kadınların yanı sıra fikrî mücadelede de başrolde olmuş ve dönemin şartlarında bunu başarıyla gerçekleştirmiştir.
Fikrî mücadele dışında yine bu cemiyetlerle ortak kaygı ve tasavvur içerisinde hareket eden ve çokça isimlerini zikredip andığımız, cephede mücadeleleri ile göz dolduran, kimi zaman saçını kazıtıp erkek suretine bürünerek mücadele veren kimi zaman şehit olan eşinin yadigârı mücevherini satarak pusatlanıp yollara düşen, kimi zaman evladını ihmal ederek “Bebem anasız büyür de vatansız büyüyemez.” diyerek idrak kanallarımızın sonuna kadar açılmasına vesile olan,   Nene Hatun’dan , Gördesli Makbule’ye , Ayşe Hanım, Antepli Yirik Fatma, Tayyar Rahmiye, Hatice Hatun, Nazife Kadın, Tarsuslu Kara Fatma, Şükûfe Nihal, Binbaşı  Emire Ayşe, Ayşe Çavuş, Kılavuz Hatice, Bitlis Defterdarının Hanımı  ve ismini sayamadığımız, bildiğimiz, bilmediğimiz Milliî Mücadele kahramanı bütün kadınlarımızı, Kanıkey ruhlu alplarımızı,  Türk Jandarklarımızı  rahmetle ve minnetle anıyoruz ve aziz hatıralarının önünde saygıyla eğiliyoruz.

Kaynakça
Afetinan. (1972). “Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti”, Büyük Zaferin 50. Yıldönümüne Armağan. İstanbul .
Aksoy, İ. (2017). Toplumsal ve Siyasal Süreçte Türk Kadını. Yasama Dergisi, 7-20.
Bars, M. E. (2014). TÜRK KAHRAMANLIK DESTANLARINDA KADIN TİPLERİ. International Journal of Languages’ Education and Teaching.
ERKMEN, A. (2023). KURTULUŞ SAVAŞI'NDA TÜRK KADINININ ÖRGÜTLENMESİ: ANADOLU KADINLARI MÜDAFAA-İ VATAN CEMİYETİ. NEW ERA INTERNATIONAL JOURNAL OF INTERDISCIPLINARY SOCIAL RESEARCHES.
İnan, A. (2022). Tarih Boyunca Türk Kadınının Hak ve Görevleri . Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları .
Kaplan, L. (1998). Cemiyetlerde ve Siyasi Teşkilatlarda Türk Kadını (1908-1960). Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları.
Karay, R. H. (1964). Minelbab İlelmihrab. İstanbul : İnkılâp Kitapevi.
Kaya, M. (2002). Türk Halk Anlatılarında Kadın . Toplumbilim , 49-54.
Selçuk, H. (2014). Türk Tarihinde Kadın ve Savaş. Konya: Çizgi Kitabevi.
Sevinç, N. (1987). Eski Türklerde Kadın ve Aile. İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı.