YAKLAŞAN FELAKET: TATLI SU SORUNU VE GÖÇMEN KRİZİ İLE BAĞLANTISI

25 Kasım 2021 10:40 İsmail CİNGÖZ
Okunma
1444
YAKLAŞAN FELAKET: TATLI SU SORUNU VE GÖÇMEN KRİZİ İLE BAĞLANTISI

YAKLAŞAN FELAKET: TATLI SU SORUNU VE GÖÇMEN KRİZİ İLE BAĞLANTISI


“Biz daha ilkokula başlarken dünyanın üçte ikisi sularla kaplı diye öğrendik. Hatta dörtte üçü de diyebiliriz buna. Evet, dünyanın %70’i sularla kaplı.  Ancak dünyanın %70’inin sularla kaplı olması bizi kurtarmıyor. Çünkü bu %70 olan suyun ancak %2.5’ini tatlı su olarak kullanıma hazır olarak görüyoruz. Yani mevcut suların %97.5’i tuzlu su,. Acı su ya da kullanılmaya imkân vermeyen sulardan oluşmakta. Dolayısıyla dünya henüz oluşum itibarıyla bile su fakiri diyebiliriz. Bir de bu kullanıma hazır olan %2,5 su dünyanın 7 kıtasına eşit oranda dağıtılmamış. Artı bulunduğu coğrafyada da eşit şekilde dağıtılmamış. Avrupa’nın belli bölgelerinde su var belli bölgelerinde az, Amerika’nın keza yine öyle, Türkiye’nin doğusu, güneydoğusu, kuzeyi, güneyi farklı su yataklarına sahip. Türkiye 7 ayrı bölge ama su kategorisi bakımından 25 ayrı su havzasından oluşmakta. Bunlardan da 23 tane su kaynağı sınır aşan sularımız. Yani hem dünya zaten su fakiri. Dünyada da yıllık 2 bin metreküp suya kadar olan, yani kişi başına yıllık 2 bin metreküp suyunuz varsa su fakiri denilmeyebilir. Ama Türkiye 1500 metreküp civarında bir kişi başına düşen su miktarı. Dolayısıyla Türkiye su zengini değil. Meşhur bir sözümüz var ‘Su akar Türk bakar.’ diye. Bu artık eskisi gibi değil. Dolayısıyla Türkiye’nin bir su sorunu var. 23 tane su kaynağımız sınır aşıyor ya da Türkiye’nin sınırlarını oluşturuyor. Türkiye’nin 1920’lerden itibaren bir su politikasının gelişmekte olduğunu görüyoruz. 1960’dan itibaren de farklı bir açılım var. 1980’de GAP Projesi var. 1984’ten sonra da doğuda bir terör olayımız var. Bölücü terör örgütü PKK’nın su yataklarına daha çok sahip olma faaliyetleri var. Dolayısıyla bizim bir su sorunumuz var. Türkiye'de 320 adet doğal ya da yapay gölümüz var. Ancak bunların da bir kısmı yazın kurak havalarda kuruyor tekrar yağışlarla beraber yeniden göl hâline geliyor. 861 adet baraj gölümüz var. Bunların büyük bir çoğunluğu hidroelektrik santrali şeklindedir. Dolayısıyla yıllık Türkiye'de kişi başına düşen su miktarı 2000 metreküpün altında. 1500 küsurlarda. Su soruna sadece Türkiye'de değil dünyanın sorunu ve gelecekte büyük bir felaket yaşanacağını açık açık gösteriyor. 2040'larda yani yaklaşık 20 yıl sonra su savaşları öngörülüyor. Bunun da büyük bir kısmının bizim doğu ve güneydoğu bölgelerinde yaşanacağı yıllar öncesinden varsayılmış durumda.”

Cingöz, kendisine yöneltilen soruları cevaplarken şunları söyledi:
“Dünya 2010 yılında bir Arap Baharı olayı yaşadı. Tunus'ta bir gencin başlattığı eylemin bütün Orta Doğu bölgesini etkileyen bir olay var. Bu olay sebebiyle bölgede en fazla sıkıntı yaşayan iki ülkeden biri Suriye ve diğer Yemen. Suriye'deki olaylara baktığımız zaman 2000'lerde 21 milyon civarında bir nüfus vardı. 2010'da da 21 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. 2012-13'lerde yaşanan kuraklık sebebiyle de Suriye'de bir iç göç var. Daha sonra başlayan bu Arap Baharı olayından sonra da Türkiye'ye resmî kayıtlara göre 3 buçuk milyon civarında gayriresmî olarak da 5 ila 6 milyon civarında Türkiye'ye girdiği çeşitli çevreler tarafından yazılıp çiziliyor. Suriye'den Türkiye'ye göçlerin en büyük sebeplerinden birisi de su. Su meselesi yani. 1960'larda Dicle ve Fırat bölgesine ilk baraj yapımları başladığı dönemlerde Keban ve Atatürk Barajları ile beraber bu dönemlerde Alman basınında gelecekte Türkiye'nin doğu ve güneydoğu bölgelerinde su savaşının başlayacağı öngörülmüş. 1970'li yıllarda Orta Doğu coğrafyasındaki Türkiye eksenli bir su savaşının muhtemel olduğu Alman gazetesinde yayımlanmış. Atatürk Barajı'nın su tutmaya başlaması ile beraber. Bugün Dicle ve Fırat Nehirleri bugün bizim herkesin duyduğu ve bildiği bir su yataklarımız. Ancak bir de Türkiye'ye akan bir Asi Nehri var. Zaten Asi Nehri ve Tunca Nehri haricinde bütün su yataklarımız ya kendi iç denizlerimize ya da sınır aşan sularımız pozisyonunda. Dolayısıyla toparlarsak eğer, küresel ısınma her geçen gün artıyor, nüfus her geçen gün artıyor. Ters orantılı olarak düşündüğümüzde nüfus artarken su kaynaklarımız azalıyor. Daha önce de belirtiğim gibi su fakiri pozisyonundayız. Sınırın altındayız. Ancak güneyimizdeki Suriye, Irak, Suudi Arabistan ve Ürdün gibi ülkelere biz onlara göre iyi durumdayız. Dolayısıyla su kaynaklarına sahip olan Türkiye'ye yakın bir gelecekte güneyinden daha yekûn ve daha kitlesel bir göç bekleniyor. Karar alıcı mekanizmalar bu konuyu masaya yatırıp enine boyuna nelerin yapılabileceğini şimdiden geç kalmadan düşünmeli ve karar almalılar. Çünkü çok büyük bir tehlike ile karşı karşıyayız. Bugün Arap Baharı idi Suriye'deki olaylar idi, İran'dan özellikle de Afganistan'dan son zamanlarda gelen göçmenlere baktığımız zaman önümüzdeki dönemde çok büyük kitlesel göçler bekleniyor. Çok değil 20 yıl içerisinde daha güneyimizden Türkiye'ye kitlesel olarak su endeksli göçler yaşanacak. Dolayısıyla biz Türk kimlikle nüfus yoğunluğumuzu kaybetmekle karşı karşıyayız. Bu konuda şimdiden tedbir alınmalı.
- 'Bir damla petrol bir damla kan' olarak ifade ediliyor. Türkiye'nin sınır aşan suları ile ilgili olarak Atatürk Barajı ile Keban Barajı ile 1960'lardan başlayan Suriye ve Irak'la su problemimiz Türkiye kamuoyu tarafından zaten biliniyor. Hatta esasında Irak'la 1950'lerin sonuna kadar hiçbir sorun yaşamamışız. Ancak ne zaman ki Türkiye baraj yapmaya başlamış o zaman Irak'la en yoğun olarak da Suriye ile zaman zaman karşı karşıya geldik. Ancak bu olay sadece Irak ve Suriye ile sınırlı değil. Biz Bulgaristan'la 1980’li yıllarda suyu para ile almışız. Tunca Nehri'nin sularını Bulgaristan kestiği zaman o bölge susuz kalabiliyor. Özellikle yaz aylarında bu çok önemli.  Türkiye'nin Suriye ile yıllardır Asi Nehri problemi var. Hatay'ı kendi toprakları üzerinde sayan bir Suriye yönetimi yıllardır hatta 1939'da Hatay'ın Türkiye topraklarına katılması ile beraber 'çalınmış topraklar' diyen bir Suriye yönetimi var. Hatay'la beraber maalesef güneydoğuda demografi de değişti. Kilis, Antep ve Adana ile beraber. Suriye ve güneye doğru akan sularımızla alakalı Uluslararası Sular Statüsü ile Türkiye ile müzakere yapmak isteyen Suriye, Asi Nehri ile alakalı asla müzakere konusu etmez, çünkü orası benim zaten diyor. Türkiye'den Azerbaycan, İran, Ermenistan sınırının bir kısmını oluşturan Aras Nehri, Arpaçay ile Türkiye-Ermenistan sınırı, Hezil Çayı ile beraber Türkiye-Irak sınırı, Karasu Asi Nehri'nin bir kolu Türkiye-Suriye sınırını oluşturuyor. Yunanistan ve Bulgaristan bölgesinden gelen Meriç Nehri, Mutludere dediğimiz bir suyumuz var Bulgaristan tarafından bize sınır oluşturan sularımız var.  Türkiye'den İran, Irak, Suriye, Gürcistan, Bulgaristan istikametine akan sularımız var. Dolayısıyla komplike bir sistem bu. Bizim Orman Bakanlığımız, Devlet Su İşleri, bunlara şimdiden yoğun bir mesai harcamalıdır. Çok büyük bir sorunla Türkiye karşı karşıya. Bütün komşuları ile neredeyse su sorunu yaşama potansiyelimiz var. Bununla beraber göç dalgası her geçen gün dalga dalga artıyor. Yüz yıllardır bir göç güzergâhı üzerinde bulunan bir Anadolu şu anda yeniden demografisinin değişimi ile karşı karşıya bulunuyor. Bu çok büyük bir sorun ve konu. Dolayısıyla küresel ısınma ve kuraklık her geçen gün artarken, nüfus artarken, sular azalırken bir su savaşı da adım adım yaklaşıyor. Bu aynı zamanda askerî bir konu. Çünkü savaşı yaklaşıyor derken insanlar birbirine su sıkmayacaklar. Su sebebiyle ülkeler savaşacak. su sebebiyle küresel göçlerle karşı karşıya kalacağız. Sınırlarımızı tutmakta zorlanacağız. Bununla beraber su savaşının içerisinde gıdadan tarıma kadar Türkiye'nin stratejik konularıyla alakalı birçok problem peş peşe gelecek. Dolayısıyla karar alıcı mekanizmaların çok geniş kapsamlı komplike bir sistemle bu konuya el atması gerekiyor. Yani kapıya dayandıktan sonra yapılacak olan şeyler Türkiye'yi Allah korusun yıkılmakla karşı karşıya getirecek kadar tehlikeli bir durum yaklaşıyor. Dilerim o günler çabuk atlatılır ve dilerim ki böyle bir durumla Türkiye karşı karşıya kalmaz. Bu konu aynı zamanda askerî bir konu. Aynı zamanda hem Dışişleri hem İçişleri Bakanlığı hem Tarım Bakanlığı hem Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına kadar bütün bakanlıklarımızı ilgilendiriyor.