BİR UZUN HECE

11 Temmuz 2020 14:44 Dr.Kadriye Işıklar PÜRÇEK
Okunma
3151
BİR UZUN HECE

BİR UZUN HECE
Dr. Kadriye Işıklar PÜRÇEK

ÖZET
O,  yaşadığı yüzyılın kaotik ve korku yüklü nehrinde akıntının tersine yüzen ve derinlerden inciler çıkaran bir Yunus’tur.  İnsan bilmek ve sevmek için var olmuştur ve ebedî vardır. Bilmekten de sevmekten de maksat yaradandır.  Maşuk olmak için önce âşık olmak gerekmektedir. Yaradan’ın sevgisine mazhar olmak onu çıkarsız, gösterişsiz, temiz bir gönülle, benliksiz sevmektir. “Al gider benden benliği, doldur içime şenliği.” Bu menzile ancak insan sevgisiyle, insanın gönlünü yapmakla varılabilir. Çünkü yere göğe sığmamış Allah mümin kulunun kalbine sığmıştır. Her dem yeni dirlikte, hoşgörü, alçak gönüllülük ve sevgi medeniyetinin Allah aşkıyla Türkçe gülen, ağlayan, yanan, seven, ağuyu bal eyleyen  dertli dolabıdır.  İşitin ey yârenler!  Allah bes baki heves.

GİRİŞ
Bütün tabiat hayvanlarla birlikte bir ağaç ise o ağacın sebebi olan meyve insandır. İnsan bu renkli ve canlı tabiat kitabının, nispeten özgür iradeli, sonsuz şuurlu, bilinçli kahramanıdır, başrol oyuncusudur.   Bu meyve olgunlaşmaya olduğu kadar zayıf, hırslı, huysuz, azgınlaşmaya yani koruk kalmaya da müsaittir.
Niteliğim soran işit hikâyet
Su vü toprak od u yel oldu suret
Tarih insanoğlunun düşünce ve davranış tercihleriyle bir dem huzura  bir dem kaosa doğru evrilmiştir. İnsan sanki iki farklı denizin birleştiği yerdir, ömrü kıldan ince kılıçtan keskince bir köprü üzerinde geçer.
Ölümden ne korkarsın, korkma ebedî varsın

ANA METİN
Yunus, 13. yüzyıl Anadolu’sunun kıldan ince kılıçtan keskince politik ve ekonomik  buhranlarının üzerine doğan güneştir. Moğolların saldığı korku ve kaos günlerinde sözleri, birlik, sevgi, ilim ve ahlak davetidir insanlığa. Allah âlemi sevgiden meydana getirmiştir. İnsana saygı Allah’a saygı; insana hizmet Allah’a hizmet ve ibadettir. Bu zamanın getirdiklerin önünde kuru bir yaprak misali rotasız savrulmadan yol aldıran yegâne pusuladır. Bu davet sevgiyedir, aşkadır. Çünkü aşksızlık hilkatin yozlaşması demektir ki bu da esasen insanın fıtratına terstir.   
Evvel yer gök yogıdı
Varıd aşk bünyada   
Aşk ezelden kaimdir
Aşk getirdi ne varın

Yunus, Allah sevgisinin her şeyi kuşattığını, bu sevgiyle insanın huzura kavuşacağını,  ruhun bu sevgiyle canlılık kazanacağını söylemektedir.   İnsan hangi niteliğe sahip olursa olsun insan olması hasebiyle sevgiye layıktır.
“Hz. Musa dağları dolanırken bir gün kendince Allah’la konuşan bir çobana rastlar. Çoban, diz üstü ellerini semaya açmış dua ediyordu. Musa çobanın duasını duyunca hayrete düştü.

Ey kerem sahibi Rabb’im! Seni ne kadar severim bir bilsen. Ne istersen yaparım, yeter ki sen iste…
Neredesin ki sana kul, köle olayım. Çarığını dikeyim, saçını tarayayım. Elbiseni yıkayayım, bitlerini kırayım. Ey yüce Rabb’im, sana süt ikram edeyim. Senin elini öpeyim, ayağını ovayım… Bütün keçilerim sana kurban olsun. Bütün nağmelerim, heyheylerim senin yâdınladır Rabb’im!”
Çobanın böyle konuştuğunu gören Hz. Musa ;“Ey çoban bu sözleri kime söylüyorsun, kiminle konuşuyorsun?” diye sordu.
“Bizi yaratan, işte bu yeri ve göğü halk edenle…” diye cevap verdi çoban.
Musa şöyle dedi:
“Vah vah, sen sersemleşmişsin. Yazık sen daha Müslüman olmadan kâfir oldun. Bu ne saçma söz, bu ne küfür! Çarık elbise anca sana yaraşır. İlâhi sıfatlarda cisim sahibi olmak ve ihtiyaç sahibi olmak gibi bir şey var mı?” Sen bu sözleri kime söylüyorsun? Amcana mı, dayına mı? Tanrı böyle kulluk istemez.
Musa’nın sert sözleri karşısında çoban büyük bir üzüntü ve pişmanlık duyarak şöyle dedi: “Ya Musa, ağzımı bağladın, pişman ettin beni.” dedi, ardından yana yana bir ah çekti inleyerek, başını alıp çöle doğru gitti.
Derken Musa Peygamber’e Allah’tan şöyle bir vahiy geldi:
“Ey Musa; Biz çobandan razıydık. Sen işittiklerini inkâr ve küfür saydın. Bir kabahati varsa bile ne tatlı kabahatti onunki. Senin görevin ayırmak değil birleştirmektir. Onun için övgü olan, senin için yergi olabilir. Ona bal olan sana zehir olabilir. Biz dile, söze bakmayız; kalbe ve hâle bakarız. Gönül huşu içindeyse o gönle bakarız, isterse sözünde zül ve inkıyat olmasın. Ey Musa; edep bilenler başka, içi yanmış âşıklar başka. Âşıklar her solukta bir başka yanarlar.”
Hz. Musa hatasını anladı. Yollara düşüp o çobanı aramaya başladı. Nihayet Hz. Musa çobanı buldu:
“Müjde Allahutaala’dan izin geldi. Gönlün ne istiyorsa onu söyle, bildiğin gibi dua et, Allah nazarında böylesi daha kıymetlidir. Hiçbir şeye aldırma, korkusuzca çöz dilini.”
Elbette usulsüz vusül olmaz. Yalnızca yönetimde değil, ilimde, marifette, sanatta ve ibadette de usul şarttır. Yakarmanın vusülü ihlastır, samimiyettir.
“Yunus şiirlerinde bir hayat felsefesi ve düsturu sunuyor bizlere. Bu bir bakış açısıdır ve bu bakış açısını içselleştiren insanın yeryüzüne, mahlûkata, varlığa, tabiata kötülük yaparak ve zalim bir nazarla yaklaşması mümkün değildir.”  “Sen seni ne sanırsan ayrığı da onu san.” Bu söz empatinin en üst noktasıdır, İşte bu söz ötekileştirmenin panzehiridir. Kendi ile öteki arasında duvarlar örmeyen, her şeyi aynı kap içerisinde düşünen ve her varlığı aynı maceranın sürgünü olarak niteleyen bir sözdür. Empati bugün modern psikolojide çok yükselen bir değer. Bir başkasının ıstırabını anlamak pek çok hastalığın da tedavisini beraberinde getirebilir. Hatta milletler arası çatışmaların özünde de yine empati yoksunluğunun yattığına dair yayınlar var. “  
Gönül Çalab’ın tahtı   
Çalab gönüle baktı

Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellisi diğer yaratılanlarda dağınık şekilde bulunduğu hâlde insanda topluca ve tam olarak bulunur. İnsanın özüne bilmek ve sevmek kodlanmıştır.  Yunus “Önceden önce (kadim)  aşk vardı. Aşk kâinatın yaratılma sebebi, mayasıdır, aslıdır.” Demektedir.  Bütün varlıklara ve elbette insana gösterilen sevginin kaynağı Allah sevgisidir. İnsanların birbirlerine duyduğu çekiliş kendileri her zaman farkında olmasalar da birbirlerindeki ilahi unsuru sezmelerindendir.  Hep birlikte aynı ilahi bütüne yönelmiş cazibeye kapılmalarındandır.  İnsanlarda göz ve gönül olup onları birbirine sevdiren büyük kuvvet yine insandaki cevherdir. Mecaz hakikate götüren bir köprüdür. Mecazi denilen insan sevgisi de bir gün Allah sevgisine evrilebilir.  “Parçayı nasıl anladığınız bütünü nasıl anladığınıza bağlıdır.” İnsan Allah’ın (dostun) dostudur.  Dostun dostuna endişe ve tereddütle yaklaşılmaz. Allah âlemi sevgiden meydana getirmiştir. Kâinatın özü sevgidir (Allah=allove)  her şey aşktan,  her şey sevgidendir. Bir gönülde yeri olmaktır en mühimi. Varlılığın hakikati gönülde idrak edilir. O halde sevgi bütün hâllere ve makamlara, bütün işlere eşlik eder.  Seçkin olsun avam olsun, Allah’a itaatkâr veya asi olsun ki bunlar Allah ile kulunun arasındaki meseledir-  bütün insanlar Allah’ın kuludur. Allah sevgisine insan sevgisiyle varılabilir.
Hakkı gerçek sevenlere
Cümle âlem kardeş gelir

Dindeki ahlaki öğütlerin büyük kısmı anne, baba, komşuluk, akrabalık, zayıfları gözetme üzerine kurulmuştur. Hatta evliya menkıbeleri hor görülen köpek, kuşlar, hatta böceklere gösterilen merhamet hikâyeleriyle doludur.   Bu gözetme bilgi, sevgi ve nezaketle yapılacaktır. Bu aşkın en görkemli sonucu Allah’ın tüm yarattıklarına, ayırım yapmadan tek nazarla, sevgi nazarıyla bakmaktır. Madem her şey hakkın tecellisidir hakkı seven tecellilerini de sevecektir.  “Yaradan’la yaratılanın ödeşleşmesinde yatan insan sevgisidir.” 
Mal sahibi mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi
Malda yalan mülk de yalan
Var biraz da sen oyalan

Kutsi bir hadiste Hz. Peygamber’imizin diliyle Allah şöyle buyururdu; “Yere göğe sığmam mümin kulumun kalbine sığarım.” İmanın mahalli kalptir. Yani insan bütünüyle gönüldür. İşte bu minvalde, Yunus’un kendisince maksadı insan ve millet ayrımı yapmaksızın gönüllerde sevgiyi hâkim kılmaktır, yani gönül yapmaktır. Çünkü Allah gönüllerde karar kılmıştır.
Ben gelmedim dava için
 Benim işim sevi için
Dostun evi gönüllerdir
gönüller yapmaya geldim
“Gönüller yapmak hem gönülleri hoş tutmak, mutlu etmek hem de gönülleri hak sevgisini barındıracak bir olgunluğa eriştirmek.”  İnsana en büyük sevgi ve yardım bu olsa gerektir.  Hoşgörü muhatabına “kusurluluk hakkı tanımaktır.”  Hiç kimse boş ve değersiz görülmemeli.  Boş ve değersiz kimse yoktur herkes Allah’ın emanetini taşımaktadır.
Cümle yaradılmışa bir gözle bakmayan
Halka müderrris olsa hakikatte asidir

İnsanlar arasında küçük hesaplarla şu iyidir, bu kötüdür diye basit ayırımlar yapılmamalıdır.  Fert fert insanların eksik ve kusurları vardır elbette ancak olgun/er kişiye düşen eksik ve kusur aramamaktır, gördüğünü örtmek, görmediğini söylememektir, hoşgörülü olmaktır.
Tehi görme kimseyi hiç kimse boş değil
Eksikliğe nazar erenlere hoş değil
İnsana kusuru söylenebilir elbet ancak söylenirken insanın insanlığına, saygıya ve hürmete (usule) dikkat edilecektir. İnsanları kırmak ve reddetmek bir yoldur ancak asıl olan bu değildir. Yıkmak değil yapmak esastır. Tamamen gözden çıkarılan bir kimse nasıl kazanılır. Zaten hiç kimse kusurdan münezzeh değildir.
Her şeyde, her yerde bir çatlak var
Işık işte oradan içeri sızar (Leonard Cohen’in bir şarkısının sözleri)

Kimimiz az kimimiz çokça kusurlara sahibiz yani her birimiz  “çatlak kovalarız.” Kapıları açık tutmak, yol göstermek ve onları kazanmak asıldır. Alçak gönüllü olmak er kişinin yani olgun vasfıdır. Yunus Emre 72 millete bir gözle bakmak kadar alçak gönüllü olmayı da önemser:
Yol oldur ki doğru göre
Göz  oldur  ki hakkı göre
Er oldur ki alçak dura
Yüceden bakar göz değildir

Yunus kendini, miskin, âşık ve derviş olarak isimlendirir Yunus.  Dervişlik yolunun icaplarından biri de kendinden önce başkasını düşünmektir. Yunus,  “Keşke diyeceğin işler yapma da gerisi ne yaparsan yap. Gördüğünü ört,  görmediğini söyleme. Hikâye etmek şikâyet etmektir, şikâyet ve kin tevhidi zedeler. Dervişlikten murad benliği benliği yok etmektir, Tevhidi değil” diyen Taptuk’un kapısında yetişmiştir. Dervişim diyen her türlü sahte ve yapmacık tavırdan uzaklaşmalı, iyiliksever olmalı, çok verici olmalı, saf, tertemiz ruh ve düşünce hayatına sahip olmalıdır. Bu er kişi, yani olgun insan görkemli bir ağaç gibi insanları ve hayvanları gölgelendirmeli, beslemeli, mis gibi kokular yaymalıdır.
Bu dünya bir gelindir, yeşil kızıl donanmış
Kişi yeni geline bakubanı doyamaz

 “Çekirdeğindeki mağma ile çoktan ateşe verilmiş”  şu dünyada Yunus’un sözü barışa (İslam’a), dostluğa, kardeşliğe çağrıdır.

Beri gel barışaşım, yad isen bilişelim
Atımız eyerlendi, eşdik elhamdülillah

Öte yandan Yunus Emre, tüm hoş görüsüne rağmen özünü kötülüklerden arındırmayan, insanlığa ulaşamayanları söz söylemeye değer bulmaz.

Işksuzlara benüm sözüm benzer kaya yankusına
Bir zerre ‘ışkı olmayan bellü bilün yabandadur

Üretimden çok tüketime, maneviyattan çok maddiyata, sezgiden çok görünene, insanın şahsi gelişiminden çok “ötekine ve ötekileştirmeye” dikkat çekilen bu yapılanma içerisinde, para-insan-bilgi küreselleşmesi ile hız kazanan döngü, uzun vadede insanlık aleyhine bir sürece doğru evrilmekte ve elbette bu sistem çıkış noktası olarak gücünü, her şeyin kaynağı olan insan varlığından ve doğasından edinmektedir.
Kimde varlık var ise
Gitmez gönül darlığı
Yunus Emre’ye babası daha küçükken “Hiç uzaklara bakma oğul, her şey insanda, bir insana baktın mı, bütün insanlığı görürsün, çünkü her insanda insanlığın bütün hâlleri vardır.” şeklinde belirtmiştir. İnsani değerleri ve vicdanı âdeta görmezden gelen ve her şeyin maddeyle değerlendirildiği şu zamanlarda bizlere asıl kıymetli olanın içsel değerler olduğunu hatırlatmaktadır. “Yunus Emre’nin öğretisi, Batı kaynaklı tedavi modellerinin pek de başarılı sonuçlar ortaya koyamadığı B kümesi kişilik bozukluklarının terapisinde bir seçenek olma potansiyeli taşımaktadır.” 
Hak nazar kıldığı cana bir göz ile bakmak gerek
Ana ki Hak nazar kıldı ben onu niçe yereyim

Yunus’un sözleri insana kendini ve yaşamını yeniden anlamlandırma insanın değeri ve potansiyelini görmeye ve sahip çıkmaya davet etmekte ve böylece âdeta topluma hem  ”koruyucu hekimlik”  hem tedavi yapmaktadır.
Huşu sahibi bir gönülle dua eden ve bunu en samimi Türkçe ile bize aktaran gönül fatihi Yunus’tur. Yunus sözleriyle âdeta iç kuvvelerimizin düğmesine basmaktadır.  “Sevgi felsefesini, derin tasavvufi bilgisiyle, görünüşte basit, ama çok derin sözlerle sanatkârane bir edayla anlatmış ve Türkçeyi bir gönül adamına yakışırcasına halkın gönlüne yerleştirmiştir.” 
Elif okuduk ötürü
Pazar eyledik götürü
Yaradılmışı severiz
Yaradandan ötürü

Gönüller yapmak için dil çok dikkatli kullanılmalıdır. “Dil ve söz eşikte yatan arslandır / Ey ev sahibi, uyanık ol, (senin) başını yer” (Yusuf Has Hacib).   Yunus Türk ruhunu dile getirmede, yedi asır boyunca, nefesi her sesin üstünde kalmış bir gönül eridir (Hasan Ali Yücel)”.  “Yunus okunmaz olunur.” der Mustafa Tatcı.  Peki, Yunus gibi konuşma nasıl olmalıdır.  
1.Doğru konuşunuz, yalan söylemeyiniz, dedikodu yapmayınız.
2. Size kötü sözler söyleyene kötü sözler söyleyerek karşılık vermeyiniz.
3. Yerinde, zamanında az ve öz konuşunuz.
4.Sert, kırıcı, kavgayı teşvik edici sözler söylemeyiniz. Nazik, gönül yapıcı, barışı teşvik edici sözler söyleyiniz.
5.Hissi konuşmayınız, düşünerek aklınızı kullanarak konuşunuz.
6.Kişilerin ayıplarını, kusurlarını ortaya koyan sözler söylemeyiniz.
7. Erenlerin, mürşitlerin, büyüklerin sözlerini dinleyiniz.
8.Duygularınızı, düşüncelerinizi söyleyiniz, saklamayınız.
Taşlaşmış bir gönülde sevgi çiçekleri açmaz. Böyle bir gönül sahibinin dili, zehir akıtır. Süslü ve yumuşak konuşması, sözünün niteliğini değiştirmez. Zira nitelikli sözün ruhu, sevgi ve samimiyettir:
Taş gönülde ne biter dilinde agu düter
Nice yumşak söylese sözi savaşa benzer



SONUÇ
Yunus’taki insan sevgisinin kaynağı Allah sevgisinden gelmektedir. Ona göre yaratılmışların hepsi Hakk’tan gelmiştir. Görünen çokluk Hakk’ın yansımasıdır. Bu sebeple insanlar ister itaatkâr ister asi isterse günahkâr olsun hiçbir ayırım yapmadan hepsini sevmek gerekir. Çünkü neticede onların hepsi (kimi bunun farkında olmasa da) Allah’ın yaratmış olduğu en yüce varlıklardır.
Ölümden ne korkarsın, korkma ebedî varsın

“Haçlı ve Moğol saldırılarıyla sarsılan Anadolu’ya öyle bir maya katmıştır ki, ne zaman can vermenin eşiğine gelse yeniden diriltmiş, ne zaman sarsılsa tahkim etmiş ne zaman yeise düşse ümit vermiştir. Yedi denizin susuzluğunu gideremediği insan ruhu Yunus’un maşrapasıyla kanmış, varlığın ve aşkın anlamına bu iksirle yükselmiştir. İşte o zaman erik dalında üzüm yenebilmiş, kazana konulan kerpiç poyraz ile kaynatılmış, bir serçenin kanadı kırk katıra yüklenmiştir.” 
Miskin Yunus söyler sözün
Yaş doldurmuş iki gözün
Bizi bilmeyen ne bilsin
Bilenlere selam olsun

Özünde umut ve üretkenlik taşıyan, verme eğilimiyle insanlara güvenle bakabilen, nihayetinde ise kişinin kendi benliği dışına çıkarak, diğer insan ve varlıklarla birlikte bütün olabilmesini sağlayan bir bakış açısı, ötekileştirip, insan potansiyelini geride bırakan yaklaşımlardan çok daha yapıcı bir işlev üstlenebilecektir. Sevgi sevdikçe çoğalacak, sevgi hoşgörüye, hoşgörü huzura, huzur barışa, barış kurtuluşa yol açabilecektir. Yunus Emre gibi gönüller,  “ömrün ve eşyanın miracında” (Ahmet Hamdi Tanpınar) , insanlığın “kab”ını yani şahsi sevme kapasitesini genişleten bir sevgi medeniyetinin kurucularıdır. 

KAYNAKÇA
Başaran İbrahim Ethem, Yönetimde İnsan İlişkileri Nobel Yayıncılık, 2004 Ankara.
Beyribey Fulya Arzu, Yunus Emre Perspektifinden Modern İnsan Kişiliğinin Eleştirisi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Üsküdar Üniversitesi İstanbul 2018.
Eaton Gai, İslam ve İnsanlığın Kaderi, İnsan Yayınları, İstanbul 1992.
Helminski Kabir, Bilen Kalp, Dharma Yayınları, İstanbul 2006.
Özen Gülizi,  Sevgi Filozofu Yunus Emre, İstanbul: Eğlenceli Bilgi Yayınları 2017.
Pür İlyas, Yunus Emre’de Allah ve İnsan Sevgisi, Eski Yeni Dergisi, Eskişehir 2.
Sayar Kemal, Sahicilik Kayıplara Karışıyor, Eski Yeni Dergisi, Eskişehir 2010.
Sökmen Alper, “Gönül Adamı Yunus Emre” Eski Yeni Dergisi, Eskişehir 2010.
Tan Nail, “Yunus Emre Özel Sayısı Yunus Emre ve Konuşma Geleneği”,  Türk Dili Dergisi, Yunus Emre Özel Sayısı, Ankara 1991.
Tatçı Mustafa, Yunus Emre Yorumları İşitin Ey Yarenler, H Yayınları, İstanbul 2017.
Taşpınar Murat, Yunus Emre ve Meister Eckhart da İnsan Sevgisi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi 1992.
Ural Ali,  Nefsini Tepelemiş Elleri Kan İçinde, Eski Yeni Dergisi, Eskişehir 2010.