TOPLUMSAL AHLAKİ DEĞERLER

19 Mart 2020 12:06 Ayfer TAHANCI
Okunma
6273

TOPLUMSAL AHLAKİ DEĞERLER

Ayfer TAHANCI

Ahlaki değerlerin toplumlar arası farklılıklarla, belirli süreçler doğrultusunda, her seferinde yeni anlamlar yüklenerek tarif edildiğini ancak zamansal bir dinamizm doğrultusundan bağımsız, yer ve durağan belirlemeler sınırlarında yapıldığına şahit oluruz. Hâl böyle olunca, birçok iddialı kurulmuş cümle ve söylemler de suya düşer.
İnsan olgusunda başlar her şey, akabinde toplumsal ahlakı, insan dinamiği oluşturur. Ahlak yasalarını belirleyen özellikler olmakla birlikte, bu özellikler korunduğu, kollandığı ve uygulandığı sürece insan olgusunun yararına olacaktır. Kamu vicdanının belirlediği ölçüler, ahlakın objektif yönünü gösterir. İnsan iyiyi ve kötüyü, akıl ve vicdan yolu ile ayırt ettiği ve düşündüğü için, ahlakın subjektif/öznel yönüne şahitlik edecektir.
Dış belirlenmelere karşı kendisi olmayı arayan insan, özgürlüğünü arayan bir varlıktır. İşte ahlakın da başlangıç noktası budur: İnsanın kendisi olmayı gerçekleştirmesi.
“Her yerde hak, haktır, adalet, adalettir; her yerde söz verme, söz vermedir; dürüst olma, dürüst olmadır; aldatma, aldatmadır; hilekârlık, hilekârlıktır; yalancılık, yalancılıktır; ancak bunların sosyal çevre tarafından kıymetlendirilmesi, sosyal çevrede uyandırdığı tepki birbirinden farklıdır.
İnsan haklarının tanınmadığı, hak ve adalet prensiplerine saygı gösterilmediği yerlerde; aldatmaların, hilekârlıkların, iftiranın büyük çapta alıp yürüdüğü topluluklarda sosyal çevrenin bu hareketleri kıymetlendirmesi, tepkisi değişebilir.
Mesela; dürüst işler yapanların çoğunlukta olduğu yerlerde, dolandırıcının, hilekârın, iftiracının semtine kimse uğramadığı, onlar hor görüldüğü hâlde, çoğunluğu bunlardan meydana gelen memleketlerde ise, bu insanlara, onların hareketlerine karşı gösterilen tepki daha zayıf, daha hafif olur. Aynı şey insan hakları, hak ve adalet prensipleri için de söylenebilir. Fakat bu takdirde de fenomenin ağırlık merkezi değişebilir  (Mengüşoğlu, 1965: 41).
Ahlak normatiftir. Yani kural koyucudur, yaptırım gücüne sahiptir. Yapılması istenen davranış ve eylemler ile yapılmaması istenen davranış ve eylemler kişiden kişiye ve toplumdan topluma değişebilir. Ahlaki eylemin değeri, sergilenen tutumların sonucuna bağlıdır.
Kişinin hayatına, zaman mevhumu girdiğinde, süreç olarak bir değişim yaşaması da şartlar dâhilindedir. Uyulması ahlak açısından gerekli olan genel geçer kurallar mevcut olmak ile birlikte bu kurallar: Kişinin ne yapması, davranışının nasıl olması? gerektiğini gösterir.
Kanunlar ile belirlenen kuralların hâkim olduğu kamusal alandan,  hukuksal alana geçildiğinde de aslında durum farklılaşmaz. Sıklıkla rastlanılan, insan hakları mahkemesi karar mekanizması sonuç bildirgesinde görülen odur ki; son söz çoğunluk ile toplumsal ahlak ile ilgili konularda toplumun kendi içinden çıkardığı kurumlara bırakılır (Takdir marjı doktrini ).
Belli bir sorunun, insan haklarına aykırı olması, toplumun değerlerine bağlı olacak ise yahut bu konunun devletlere rağmen korunması (yani takdir meselesi olmasından çıkması) belirli sayıda ülkenin, o konuda bir uzlaşmaya varmasını gerektirecek ise bugüne kadar süslenerek sunulmuş insan onuru üstünlüğünün ne anlamı kalır ki?
“İslam toplumlarında modernleşme ve beraberinde getirdiği sekülerleşmeye rağmen, ahlakı ayakta tutan etmenlerden bir diğeri, devlete karşı sadakat ve görevlerini yerine getirme bilincidir. Bu bilinç, Batı toplumlarında faşizm veya Bizantinizm olarak isimlendirilse de, Müslüman topluluklarda bu “Ülü’l-emre itaat ve nizamı âlem” gibi ülkülerle ifade edilerek, ahlakın devlete karşı da sorumlu tutulmasını beraberinde getirmiştir. Bu sorumluluk “dinden gelen vatan sevgisinin imandan olduğu” şeklindeki bilince dayanmaktadır.” (Bireysel-Toplumsal Farklılıklar ve Ahlâkî Görecelik Sorunu | 273 AUID, C. 6, Sayı: 10 (Haziran 2018): 261-282).
Ahlak felsefesinde toplumsal ahlak, aslında kişinin hem kendisi ile yanı sıra toplum ile doğar doğmaz imzaladığı, üstü örtülü anlaşmanın koşullarını değerlendirmek ve evvelce yaşamış, otoriteleşmiş ve bu yüzden tahakkümlerini ispatlamış ahlak yapıcılarının ideallerini tazelemek ya da tümü ile ortadan kaldırmak için birtakım öneriler sunmasıdır.
Geçmişte yaşamış insanların (hayatta kalmak veya yaşamlarının önünde engel yaratacak sorunlara karşı reflekslerinin tezahürü olarak) bir arada yaşamalarına dönük kabulleridir.
Yani toplumsal ahlak, belki de doğal yaşamdaki bu kabullerin kalıtsal yollarla alt nesillere aktarılışının bir arada yaşam kurallarına dönüşmesi ile oluşmaktadır.
Buradan konu ele alındığında, belli bir değer ile yüklü olduğu gözükür ki; bu dinamik, bir süreç olarak toplumların yaşamalarında etkin rol oynayan faktör olarak kalacaktır.