Her 24 Nisan yaklaştığında, günün dış politikasının gereği sözde müttefikimiz olan bazı ülkelerin basın ve medya organlarında yıllardır sürdürülmeye çalışılan sözde soykırım iddiaları ve bununla ilgili sözde tehditler yeniden ele alınır. Çoğu zaman bu konu özellikle ABD medyasında yaygındır. Çünkü bu ülkede ciddi bir Ermeni lobisi mevcuttur ve bu lobinin bir kısım profesyonel yöneticileri Türk düşmanlığından ekmek yemek üzerine yaşamlarını biçimlendirmişlerdir. Bunlar geçim kaynağı olarak çalışmaktan ziyade son derece ince bir şekilde yalan üreterek yılda yaklaşık 300 milyon dolarlık bir propaganda pastasının önemli bir bölümünü aralarında bölüşürler ve tarihsel verilerin, gerçeklerin tersine Batı toplumlarını uyutma çalışmalarını sürdürürler. Bu doğrultuda yalan makinesini de bütün şiddetiyle çalıştırırlar.
Başta Kuzey Amerika olmak üzere, bu yalan makinesinin işletildiği Fransa ve Almanya gibi ülkelerdeki kimi Türklük ve Müslümanlık düşmanları da tarihsel kinlerini ve Haçlı zihniyetlerini bu çerçevede kusarak hezeyanlar ile sürdürürler. Türkiye aleyhindeki bu yalan makinesini çalıştıranlar, Türkiye üzerinden Orta Doğu ve Karadeniz civarındaki bölgede siyasal emelleri olan büyük güçlerin dış politikalarının da üzerimizde bir şantaj ve baskı olarak yansımasına da hizmet ederler. Her yıl Nisan ayında, başta ABD, yabancı güçler bölgedeki siyasal çıkarlarını pekiştirmek ve bizden bir şeyler koparmak için parlamentolarında sözde soykırım yasalarını ele alırlar. Çoğu zaman da bu girişim üzerimizde etkin olur.
Söz konusu yalan makinesi, öncesi ve sonrası ile 1915’te yaşanan bir sözde“büyük felaket”in üzerine kurgulanmıştır. Kimi zaman da bunu, iş birliğinde bulunup oylarıyla destekledikleri devlet başkanlarına da söyletirler. Ancak aslında gerçek felaketi yaşayan Müslüman Türk milletidir: Amerikalı nüfus bilimci Prof. Dr. Justin McCARTHY; 1821 Yunan İsyanı’ndan 1922 Millî Mücadele’nin sonuna kadar geçen yüz yıl içinde toplam 5.060.000 Müslüman Türk’ün “öldürüldüğünü”; 5.381.000 Müslüman Türk’ün de “göçe çıkarıldığını” belirtmektedir.
Buna karşılık emperyalist güçlerce de desteklenen yalan makinesini çalıştıran mahlûkatın yalanları hâlâ durmak bilmiyor. Asalaklığının yanı sıra aynı zamanda terörist olan bu mahlûkat yalan ve iftira makinelerini çalıştırırken teknolojinin bütün nimetlerinden de yararlanmaktan kaçınmıyor.
Bilindiği üzere bu sapık teröristler daha önce mazlumu oynamak ve bundan ticari şekilde nemalanmak için sayılarla oynuyorlardı. 1919 Paris Barış Konferansı raporlarında, Birinci Dünya Savaşı esnasında hayatını kaybetmiş olarak gösterilen Ermeni sayısı 200 bin iken, bu rakam 1980'de besleme yayın organlarında 500 bine, 2000 yılında bir milyona ve bu günlerde de 1,5 milyona çıkarıldı. Önümüzdeki 3-5 yıl içinde ölüleri mezarda üretmeye devam edip sayıyı 2-3 milyona çıkarırlarsa hiç şaşmamak gerekir. Çünkü bu mahlûkatın yalan makinesi çalışacak, çalıştırılacak, çalıştırılıyor.
Bu yalan makinesinin sahte ürünleriyle ilgili bazı örnekler, Ermeni yalanlarına karşı mücadele eden duyarlı, vatansever kardeşlerimiz tarafından her gün tespit edilip yayınlanıyor.
Çok çarpıcı örneklerden biri, 1872 yıllarında Vasily Vereschchagin adlı bir Rus ressam tarafından yapılmış resmin yalan makinesinde çarpıtılması.
Harbin kötülüğünü resmeden sanatçı, üzerlerine kargaların konduğu yüzlerce kafatasını üst üste koyan renkli bir çalışma yapmış. Sahtekâr mahlûkat bu resmi almış dijital ortamda siyah-beyaz olarak eskileştirmiş. Yanına da, bunları Genç Türklerin lideri Talat Paşa katletti diye Paşa'nın resmini koymuş. Burada dikkat çekilmesi, hatırlatılması gereken husus, resmin yapıldığı tarihte Ermeni sorununun yabancı güçlerce topraklarımızda henüz başlatılmamış olduğudur.
Yine terbiyesizliğin önde gelen örneklerinden biri de yüce Atatürk'ün Ewing Galloway adlı fotoğrafçı tarafından ayak ucunda köpek yavrularıyla çekilen fotoğrafında köpek yavrularının çıkartılıp yerine bağırsakları çıkmış çocuk monte edilmesidir. Bu fabrikasyon resim Ermenilerin Kaliforniya UCLA Üniversitesinde düzenledikleri kin kusan, yalanlarla dolu konferansın afişinde kullanılmıştır.
Bu tür fabrikasyonların daha niceleri var.
Bunların bir kısmını, bu yalanlara karşı Amerika kıtasında mücadele eden vatansever Türk kardeşlerimizin; http://cptstrs.org/page2.thumbnails.htm ve www.armenians-1915.blogspot.com sitelerinde görebilirsiniz.
Ermeni, Rum ve PKK yalan makinelerinin yurt dışında nasıl çalıştığını, çalıştırıldığını ve topraklarımıza göz dikmiş olan yabancı güçlerce desteklendiğini her zaman her vesile ile dile getirmek her Türk’ün görevlerinden olmalıdır.
Bu konuda içeride ve dışarıda yalnız olmadığımızı bilmek ve bu hain, katil mahlûkatın düzmece propagandalarına karşı yılmadan çalışan, tarihî gerçekleri bilimsel verilerle ortaya koyan vatanseverlerin saflarının yoğunlaştığından haberdar olmak da cesaretimize güç veriyor.
Ne var ki aslında yerli ve yabancı bütün arşiv belgelerinin, tarafsız bilimsel araştırmaların ortaya çıkardığı tarihî gerçek, felakete maruz kalanın Ermeniler değil, Türkler olduğudur. Nitekim bu nedenle Ermeni tarafı bu günlerde Türk hükûmeti tarafından önerilen bir tarihî araştırma heyetinin kurulmasına da karşı çıkmaktadır. Tarihi hatırlarsak Osmanlı Devleti’nin dört yüz yıl her türlü hakkı tanıyarak içinde yaşattığı Ermeniler; emperyalist güçlerin yüzyıllardan beri Türk milleti üzerindeki hain emellerinin bir tezahürü olarak ihanet içine düşürülmüşlerdir. Bu nedenle de Birinci Dünya Savaşı öncesinde 36, savaş sırasında da 17 büyük isyan ve terör olayına kalkışmışlardır.
Mustafa Kemal’in önderliğinde yeniden doğan ve ayağa kalkan Türk milletini bir türlü hazmedemeyen emperyalist güçler, dün olduğu gibi bugün de Türk milletinin onur ve şerefini bir insanlık suçu olan “soykırım” ile lekelemek istemektedirler. Dün Ermeni Taşnak, Hınçak ve ASALA terör örgütlerini kullanan emperyalizm bugün yine Ermeniler üzerinden bu lekeleme kampanyasını sürdürmektedir. Hâlbuki, Ermeniler eğer bugün yaşıyorlarsa varlıklarını Türk milletinin binlerce yıllık engin merhametine, adaletine ve hoşgörüsüne borçludurlar. Esasen bu olgu bile “soykırım” iddialarına karşı tek başına en somut cevaptır.
Bu bağlamda, Prof. Dr. Justin McCARTHY’in dile getirdiği somut gerçeklere son zamanlarda çok başka bilimsel bilimsel veriler de eklenmiştir ve bu yeni bilgiler merhum MHP Milletvekili E.Büyükelçi Gündüz Aktan’ın da yazdığı üzere bu sözde soykırım iddialarına öldürücü bir darbe indirmekte, yalanları berhava etmek için bize âdeta bir cephanelik sunmaktadır. Bu yeni bilgiler Mehmet Perinçek’in “Rus Devlet Arşivlerinden 100 Belgede Ermeni Meselesi” isimli eserinde de somut bir şekilde yer almaktadır.
21. yüzyılın en adi kuyruklu yalanına karşı mücadelede bu eserin verileri ve yine sözde soykırım konusunda çok değerli çalışmalar yapıp bunları Türkiye dışında yılmadan dile getiren Şükrü Server Aya’nın Türkçe ve İngilizce kitapları tarihi çarpıtanların yüzlerine gerçekleri bir şamar gibi vurmak açısından önemlidir.
Bu önemli eserler Ermeni meselesinin bir emperyalizm meselesi ve amacın Türkiye’nin zayıflatılması olduğunu açık bir şekilde gösterirler.
Olaylar ve 1915’lerde yedi cephede savaşan Osmanlı İmparatorluğu’nun arkadan vurulması, dış güçlerin kışkırtmasıyla Kafkasya’da faaliyet gösteren ve aslında terörist ve komplocu bir örgüt olan Taşnaksutyun Partisi tarafından başlatılmıştır. İlk eylemler de 1905 yılında Azerileri yok etmek amacıyla ortaya konulmuştur. Daha sonra da Doğu Anadolu ve Kafkasya’da 1.600.000 Müslüman Türk’ün katledilmesi ve 1.170.000 Müslüman Türk’ün göç ettirilmesi insafsızca sağlanmıştır. Bu teröristlerin amaçları Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurmak idi. Hâlbuki bizzat bir Rus generali olan Prof. Dr. N.G. Korsun, Kızıl Ordu Harp Akademisinde okutulan coğrafya dersi kitabında söz konusu tarihte bölgede yaşayan Müslüman nüfusun Ermeni nüfustan beş kat fazla olduğunu yazmıştır. Ermeni birliklerinin Türk ve Kürt nüfusu sistematik bir şekilde imha etmeleri üzerine bilahare bir tedbir olarak başlatılan tehcir hareketinde askeri yönetim ve Türk nüfusun, tehcir edilenlere karşı çok nazik ve yardımsever olduğu da tarih kaynaklarında ve arşivlerde mevcuttur. Hâlbuki yine Sovyet arşivlerinde; Taşnakların, erkekleri cephedeyken Türk kadınlarını, çocuklarını ve yaşlılarını katletmede azami gücü uyguladıkları da yazılıdır. Türk devletinin tebaasının can ve mal güvenliğini korumak konusundaki tarihî ve hukuki hakkı ise zamanın birçok siyaset adamı tarafından dile getirilmiştir. Yine bizzat bu siyasetçi ve tarihçiler, İtilaf Devletleri’nin ajanı olan Taşnakların terörist politikasının bizzat Sovyet Ermenistan’ındaki Ermenileri de anarşi ve sefalete sürüklediğine işaret etmişlerdir. Bu olaylar sonunda Türk halkı o kadar çok kurban vermiştir ki, tarihin hiçbir devresinde, yapılmış olan zulüm ve vahşete karşı Batılı sözde müttefiklerince kendisinden istenen ödünleri vermeyecektir.
Her 24 Nisan yaklaşırken bir kısım sözde demokrat ve insan hakları savunucusu Batılı ülke parlamento ve hükûmetleri bu konuları ele alıp istismar etmek isterler. Bizim Ermenistan’a özür borçlu olduğumuzu ve hatta toprak ve tazminat vermemizi bilimselliğe ve tarihî gerçeklere aykırı bir şekilde dile getirirler.
Bütün bu gerçekler ışığında Ermenilerden niçin özür dileyeceğiz?
· Emperyalistlerle iş birliği yaparak yüzyıllarca bir arada yaşadıkları Türk milletine ihanet edip, arkadan vurdukları için mi?
· Doğu Anadolu ve Kafkasya’da 1.600.000 Müslüman Türk’ün katledilmesine ve 1.170.000 Müslüman Türk’ün göç ettirilmesine sebep oldukları için mi?
· ASALA ve “Adalet Komandoları” adlı Ermeni terör örgütlerinin 1974’ten 1986 yılına kadar sürdürdükleri eylemlerde 34’ü Dışişleri mensubu olmak üzere 70 kişiyi öldürdükleri ve 574 kişiyi yaraladıkları için mi?
· Kardeş Azerbaycan topraklarını işgal ettikleri için mi?
· 1992 yılında Hocalı’da çoluk çocuk, yaşlı demeden binlerce Azerbaycan Türk’ünü katlettikleri için mi?
· Bütün bunlara rağmen tarihi de tahrif ederek dedelerimize “katil”, “soykırımcı” yaftasını yapıştırmaya çalıştıkları için mi?
Hayır! Biz bu oyuna gelmeyeceğiz…
Al bayrağımız altına sığınan dini, dili, ırkı ne olursa olsun bağrına bastığımız, en müşkül anlarında bile elinden tuttuğumuz insanların zaman zaman sırtlarını emperyalistlere dayayıp karşımız geçerek bizden hesap sormaya çalışması bizi şaşırtmamalı. Biz bu iş birlikçi hainleri zaten derin tarihî tecrübelerimizle tanıyoruz. Millî görevimiz, tarihimize, kimliğimize ve millî çıkarlarımıza sahip çıkma günüdür. Üzerimizdeki bütün ihanetlere karşı birlik ve beraberliğimiz muhafaza ederek, sesimizi yükseltmek hem ecdadımıza hem de çocuklarımıza karşı millî bir görevdir. Dik duralım, ihanet oyununu bozalım, kimliğimize ve onurumuza sahip çıkalım.