ANADOLU’DA TÜRK MÜHRÜ: MALAZGİRT ZAFERİ Dr. Mürsel TEKİN Türklerin Anadolu topraklarındaki varlığı 7. Yüzyıla kadar geriye götürülebilmektedir. Bu tarihlerde başlayan Türk akınları daha çok ganimet elde etmek, sınır boylarındaki Bizans askerleriyle mücadeleler ve Batıya yapılan akınlar gibi kalıcılıktan öte daha küçük boyutlardaki akınlar olarak kabul edilmektedir. Anadolu coğrafyası Türk akınlarından önce uzun yıllar Pers-Helen çatışmaları altında sürekli olarak el değiştirmiş, huzur ve sükûnetten uzak bir bölge olmuştur. Büyük İskender’in Doğu seferine kadar yaşanan çatışma ortamı, İskender’in Hindistan önlerine kadar yaptığı fetihler neticesinde Anadolu topraklarının büyük bölümü Helen kültürünün etkisi altına girmiştir. Yüzyıllar süren bu etki (Helenizm), Türklerin bu coğrafyaya yaptığı akınlar ile birlikte Bizans, bölgedeki hâkimiyetini yitirmeye başlamıştır. Yüzyıllar boyunca Anadolu’da gerek askeri gerekse kültürel açıdan baskıcı ve yağmacı bir tutum sergileyen Bizans-Helen geleneğinin aksine Türkler, bölgede huzur ve istikrarı sağlamada önemli bir rol üstlenmişlerdir. 7. Yüzyıldan itibaren küçük gruplar halinde Anadolu’ya akınlar yapan Türkler, 1040 yılında Dandanakan Savaşı’nda kazandıkları zafer neticesinde, Selçuklular önderliğinde daha geniş topluluklar halinde Anadolu’ya büyük Oğuz göçlerini başlatmışlarıdır. Oğuz Türklerinin Selçuklu idaresinde Anadolu’yu hızlı bir şekilde yurt tutmasına karşılık Bizans İmparatoru Romanos Diogenes, büyük bir ordu toplayarak Türkleri durdurma kararı almıştır. Bizans ordusunun çoğunluğu paralı askerlerden oluşan ve farklı milletlerden meydana gelen 200.000 kişilik kalabalık ordusunu Sultan Alp Arslan Van Gölü'nün kuzeyindeki Malazgirt Ovasında karşılamıştır. Sultan Alp Arslan 26 Ağustos 1071 günü Selçuklu ordusundan sayıca çok fazla olan Bizans ordusunu Malazgirt’te karşılamıştır. Sultan Alparslan’ın ordusu başlangıçta sayıca oldukça üstün olan Bizans ordusu ile bir yakın temasa girmekten kaçınmış, okçuların uzaktan saldırılarıyla Bizans ordusunu peşine takılarak kontrolü kaybetmesini sağlamıştır. Öncü kuvvetlerin saldırılarından sonra ordusunu geri çeken Alparslan, böylece kalabalık Bizans ordusunu Hilal taktiği ile kapana kıstırmayı başarmıştır. Savaşı kısa bir sürede bitirmek isteyen Romanos Diogenes’in izlediği saldırgan fakat savruk stratejisi Selçukluların işine gelmiş; hilâl taktiği ile kapana sıkışan Bizans Ordusu büyük bir hezimet yaşamış, Romanos Diogenes de esir düşmüştür. Selçuklu Sultanı Alp Arslan önderliğinde Türklerin zaferiyle sonuçlanan Malazgirt Savaşı gerek Türk tarihi açısından gerekse dünya tarihi açısından etkisi günümüze kadar devam eden önemli bir tarihsel olay olarak tarihe geçmiştir. Uzun yıllar Anadolu topraklarında zulüm ve kargaşayla hüküm süren Bizans-Helen etkisi bu zafer ile kırılmıştır. Bu bölgede önceden var olan fakat Helenleştirme politikasıyla kültürel erozyona uğramış olan bölge, Türklerin adil ve güvenli politikalarıyla huzur ve istikrara kavuşmuştur. Baskıcı ve yok edici Helen politikalarına nazaran Türkler hem İslamiyet öncesi dönemlerinde hem de İslamiyet’in kabulünden sonra benimseyip uyguladıkları hoşgörü politikaları ile Anadolu’da günümüze kadar gelen huzuru getirmişlerdir. İç karışıklıklar, siyasi çıkmazlar ve mezhepsel ayrışmalarla doğal ömrünü bitire noktasına gelen Bizans, Malazgirt Savaşı’nın ardından dağılma dönemine girmiştir. Savaştan zaferle çıkan Türkler, günümüze kadar sürecek olan Anadolu’ya hükmetme mühürlerini bu zafer sayesinde atmış ve en genel ifadeyle tarihin sonuna kadar Anadolu’yu yurt edinme sürecini başlatmışlardır. Malazgirt Zaferi’yle birlikte Anadolu’da tüm dengeler Türkler lehine değişmiş; daha sonraları İstanbul’un Fethi ile perçinleşmiş Kurtuluş Savaşı ile de Anadolu’nun bir Türk yurdu olduğu tüm dünyaya kesin olarak kanıtlanmıştır. Malazgirt Savaşı’nın Bizans ve Hristiyan Batı dünyası üzerindeki etkisi oldukça yıkıcı ve psikolojik olarak şiddetli olmuştur. Bizans’ın başkentinden uzak gerçekleşen bir savaşta bu denli büyük bir kayıp yaşaması ve akabinde yıkılma sürecine girişi yalnızca Bizans’ta değil tüm Hristiyan dünyasında sosyo-kültürel açıdan büyük değişimlerin fitilini ateşlemiştir. Bizans’ın bu mağlubiyetten yaklaşık üç yüz yıl sonra yıkılmış olması da Batı toplumunda psikolojik olarak alınan yaranın ne denli büyük olduğunu hissettirmiştir. Anadolu’yu Türklerin kalıcı olarak yurt edinmesini sağlayan bu savaş neticesinde Batı, günümüze kadar süregelen Türk-Müslüman karşıtlığı noktasında birleşmiştir. Yaşanılan bu acı mağlubiyet nedeniyle Hristiyan Batı dünyasında “Türk” her zaman için Anadolu’dan atılması ve ezilmesi gereken olarak kabul edilmiştir. Lakin tarihi birçok şanlı zaferle süslü olan Türkler son olarak Gazi Mustafa Kemal önderliğinde göstermiş oldukları kahramanlıklarla Anadolu’nun kesin ve kadim Türk yurdu olduğunu tüm dünyaya kanıtlamışlardır. Malazgirt Savaşı’nın ardından gerek Anadolu’da gerekse tüm fütuhat coğrafyasında Türk-İslam kültürü yayılma dönemine girmiştir. Türklerin Batı karşısında hem askeri hem psikolojik üstünlüğünü bu savaşla birlikte başlamıştır. Daha sonra yüzyıllarca devam edecek olan Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti gölgesi altındaki Türk hakimiyeti, dünya tarihi açısından özellikle Avrasya politikaları açısından tüm dünyayı etkilemiştir. Haçlı seferlerinin düzenlenmesine kapı aralayan bu savaş neticesinde, tüm dünya bir tarafa Türkler önderliğinde birleşen tüm mazlum toplumlar diğer tarafa olacak şekilde ayrılmıştır. Günümüzde bile ezilen tüm toplumların ilk yardım taleplerini Türklerden istemeleri de bu ayrışmada Türklerin önemini net bir şekilde ortaya koymaktadır.