CUMHURİYET’İNASIL ANLAMALIYIZ?
Bekir Koçlar*
Bir millet tarihî birikimleriyle güçlüdür.Bu cihetle Türk milleti binlerce yıllık bir birikimin oluşturduğu karakterlesahip olduğu medeni değer üretme ve sorun çözme yeteneği sayesinde insanlıktarihine damgasını vurmuştur. Bu tarihsel süreç, içerisinde zaferler,yenilgiler, yurt tutuşlar, yurttan sürülüşler gibi hikâyeleri barındırır. Herhikâyenin temelinde var olan en önemli husus Türk milletinin hürriyet tutkusu vezulme karşı mazlumun yanındaki duruşudur. Bu duruşun bedeli bilhassa çöküşdönemlerinde ağır olmuştur.
Şairin, “Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafervardır.” cümlesi[1]tam da bu ağır bedelin beraberinde getirdiği zafer ve dirilişe işaretetmektedir. Her yenilgiden sonra yeniden harekete geçmek, karşısındaki düşmandeğişse de sahip olduğu tarihî misyonu değiştirmemek ve daha güçlü bir şekildedile getirmek Türk devlet anlayışının ayrılmaz bir parçası olmuştur. Medeniyetsöylemini bu anlayıştan hareketle inşa eden Türk milleti, zaman ve zemin nekadar değişirse değişsin, şartlar ne kadar zor olursa olsun yeniden dirilmeyi başarabilmiştir.[2]
Cumhuriyet’te yaşanan yenilgilere rağmen Türkmilletinin yeniden ayağa kalkışı ile ödenen bedelleri ve destansı hikâyeleriihtiva eden tarihsel akışın bir sonucudur. Bu, içinde Viyana’yı fethedemeyenKanuni’nin ıstırabını, Viyana’da mağlup olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nındramını, II. Osman’ın tahttan indirilerek şehit edilişinin kahrediciliğinibarındıran bir tarihî evirilişin hikâyesidir. Bu hikâye hilal ile haç’ınmücadelesini, Osmanlı hanedanının iktidar olma yetkinliğini kaybedişini, cihatve gaza esası üzerine yapılanmış kurucu ideolojiden daha seküler bir inançdünyasına kayışı, büyüyen Avrupa’nın şekillendirdiği Batı medeniyetine uyumsağlama veya sağlayamama durumunu ihtiva eden 500 yıllık gayrettir. 500 yıllıkbu süreci anlamadan ve tartışmadan Cumhuriyet düşüncesini ve onu siyasal birrejime dönüştüren eylemi, önderini anlamamızı mümkün değildir. Türk tarihininbu dönemi sürekli yenilgiler ve çözümsüzlükler barındırmaktadır. Bu yenilgi veçözümsüzlüklerin yarattığı arayışlar, bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’ni inşaetmiştir.
Merhum Durmuş Hocaoğlu, medeniyetiinsanlığın yarattığı bir değer olarak değerlendirir ve hangi toplum tarafındanüretilirse üretilsin bir değer medeni özgünlüğe kavuştuğu anda o değeriüretenin malı olmaktan çıkar, evrensel değere dönüşür. Yine o, medeniyeti fizikkuralları bağlamında değerlendirerek fizikteki büyük kütle küçük kütleyikendine doğru çeker kanunu üzerinden toplumların medeni değer üreten büyükkütleye doğru akışını izah eder[3].Bu kurala göre İslam medeniyeti Orta ve Yeni Çağlarda büyük kütledir ve diğerküçük kütleleri kendine doğru çekmekte ve etkilemektedir. Orta ve Yeni Çağlarda İslam medeniyetinin güçlüvarlığı diğer medeniyetlerin üzerinde yok edici kahhar bir tahakkümedönüşmemiş, medeniyetin küreselleşmesine ve tek tipleşmesine meydanvermemiştir. Ancak yeni medeniyet merkezi olan Batı, bilhassa sanayi inkılabındansonra sahip olduğu üretme gücüne kahhar, kendi dışında kalan insani varlık vedeğerleri yok edici bir özellik kazanmıştır. Avrupa sömürgeci ve emperyalistuygulamaları ile ürettiği değerlerle etkileyiciliğinin yanı sıra sahip olduğuaskerî ve teknolojik güçle kendisini de besleyen doğuyu, yok edici rolebürünmüştür. Batı, kendi dışındaki dünyanın maddi ve manevi değerlerinidevşirirken Batı merkezli bir evren yaratmaya çalışan bir tarih akışı meydanagetirmiştir. Böylece Batı dışı toplumlar bu tarihsel akış içerisinde büyükölçüde sömürgeleşerek ona teslim olmuştur. Bu tarihsel akışa ve Batı’ya teslimolmayan, Batı’nın sömürgeleştiremediği tek millet Türklerdir. Tabii ki bunoktada sömürgeleşmemek için Batı emperyalizmiyle mücadele etmek çok kolaydeğildi ve bedeli ağırdı. Batı emperyalizmiyle mücadelenin en zor tarafı medenibakımdan ulaşmak istediğiniz dünyanın aynı zamanda düşmanınız olması, birtaraftan Batı emperyalizmiyle mücadele ederken bir taraftan ona ulaşmak ve onundeğerleriyle bir dünya kurmak zorunda olmanızdır. Yani korkulanın ve arzulananın aynı olduğutarihî bir durum söz konusudur. Bu çelişkili durum Türk yenileşmesini kuşatanönemli bir sorundur. Yenilgiler üzerine inşa edilen bu süreç yarattığı kaygılarlaanlam bulmuştur. Batı’ya karşı 17. yüzyıldan itibaren başlayan yenilgiler yeniçözüm önerileri ve yeni entelektüel çevreler oluşturmaya başlamıştır. İlkönceleri yenilgiyi kabul edemeyişin sancılarını barındıran bu tarihî seyirboyunca çözüm, tabii olarak toplumun kendi dinamiklerinden üretilmeyeçalışılmış fakat üretilememiştir. Çözüm üretemeyişin yarattığı etkilerle siyasive toplumsal yozlaşma ile yüz yüze kalınmıştır. Başka bir ifadeyle sorununnedeni anlaşılmadan soruna yönelik üretilen çareler çözüm yerine çözümsüzlüklereneden olmuştur. Toplumlar için her kargaşa ya yok oluş ya da yeniye eviriliş vediriliş demektir. Buna göre de yeni bir medeniyete akış başlar. Türk tarihindedaha önceleri belirsizlikler barındıran yenileşmeci arayışlar, II. Mahmut’tanitibaren entelektüel bir kadroya sahip muasırlaşmacı bir eyleme dönüşmüştür.
Muasırlaşmanın karşılığı Batımedeniyetidir. Artık Batı’ya karşı yenilgi kabul edilmiştir ve galibin baskısındankurtulmak için galibin güç kaynaklarına ulaşmak zorunluluğu söz konusudur.Namık Kemal gibi fikir adamları Batı’daki ulus bilincini ve yöneten yönetilen ilişkilerindebelirleyici olan değerlerin İslam medeniyetinde karşılıklarını aramayabaşlamıştır. Böylece asrısaadet dönemine göndermeler yapılarak bu dönemdekiuygulamaları ve medeni değerleri, Batılıdeğerlerle örtüştürüp modernleşmeci çıkış arayışları başlamıştır. Hürriyet,eşitlik, adalet gibi kavramlar etrafında vatan şuuruyla güçlendirilmiş bir ulusinşasının yolu açılmıştır. 19. yüzyıldan itibaren baş gösteren fikri ve siyasaldeğişim, kendi karakterinde bir lider olan Atatürk’ü ve Cumhuriyet fikriniüreterek Türkiye Cumhuriyet Devleti gibi millî bir devletle sonuçlanacak bir eyleminilk merhalesini oluşturmuştur. Yukarıda da belirttiğimiz üzere bu serüven birhayli sancılı olmuştur. Şevket Süreyya Aydemir’in Suyu Arayan Adam adlıeserinde ifade ettiği gibi Türk milleti ve ona yön veren aydınlar fikrî manadauçtan uca savrularak belki de bu yüzyılın Kızılelma’sı olan Cumhuriyet’eulaşmıştır. Cumhuriyet’in kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk, hem askerîfaaliyetlerinde hem siyasi faaliyetlerinde hem de düşünce dünyasında Türkmilletinin sancılarını barındırır. Bu hâliyle Cumhuriyeti ve liderini tarihüretmiştir. Çöküşün felakete dönüştüğü 19. yüzyıl ve sonrası milletimizin ağırbedeller ödemek zorunda kaldığı dönemdir. Cumhuriyet ve onun temellendiği Türk milliyetçiliğifikri, Trablus’taki, Balkanlardaki, Yemen’deki, Filistin’deki, Kafkasya’daki,Çanakkale’deki mücadelelerde tanımlanmış ve olgunlaşmıştır. Yüzyıl boyuncayapılan bu kavgalar hep yenilgi olarak yansırken bu yenilgileri içerensavaşların yarattığı Mustafa Kemal Atatürk gibi liderleri, diriliş ruhunuunutmamak ve anlamak gerekir. Emperyalistlerin yoğun saldırılarına maruzkaldığımız bu süreçte milletimiz hayatı, tarihin daha önceki dönemlerindeolmadığı kadar hızlı yaşamış emperyalistlere karşı yaşanılan her yenilgi yenibir mağduriyet ve arayışı doğurmuştur. Bu felaketlerin en ağırları yukarıda dabahsettiğimiz gibi Trablusgarp, Balkan Savaşları ve bunların hemen akabindeyaşanan I. Dünya Savaşı’nda yaşanmıştır. 4 yıl süren bu savaş boyunca yaşanılanlarayrı dramı, kaybedilmiş olmasından kaynaklanan savaş sonrası süreçteyaşanılanlar bir ayrı dramı ve tehlikeyi ihtiva eder. En büyük tehlike tıpkıErgenekon Destanı’nda hikâye edilen yurtsuz ve devletsiz kalma durumudur. Cumhuriyet’inhikâyesi işte tam da burada devletsiz ve yurtsuz kalma tehlikesiyle başlar veErgenekon’dan çıkış hikâyesini andıran bir vatan savunması ve hürriyetçi birdirenişe dönüşür. Bu direniş yurdu emperyalistlerden kurtarırken hâkimiyet-i millîye şuuruyla TürkiyeCumhuriyeti Devleti’nin kuruluşuyla sonuçlanmıştır. Başka bir deyişle MerhumDündar Taşer’in fena fi’d-devlet kavramıylaifade ettiği[4],Türk milletinin devlet kurma ve devletle var olma şuuru Cumhuriyet’le tebarüzetmiştir.
*Prof. Dr. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Öğretim Üyesi.
[1][1] Bakınız; SezaiKarakoç, “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” Gündoğmadan, Diriliş Yayınları, İstanbul 2013
[2]Bakınız; Ömer Ertürk, Sezai Karakoç’unKutlu Millet İdeali, Mostar Yayınları, İstanbul 2022
[3] Genişbilgi için bakınız; Durmuş Hocaoğlu, Laisizm’denMilli Sekülerizm’e, Selçuk Yayınları, Ankara 1995
[4] Bakınız;Erol Güngör, Türk Kültürü veMilliyetçilik, Ötüken Yayınları, İstanbul 1986