TÜRK’ÜN VAZGEÇİLMEZ ÜLKÜSÜ TURAN

28 Aralık 2023 11:08 Prof.Dr.Dündar YENER
Okunma
236
TÜRKÜN VAZGEÇİLMEZ ÜLKÜSÜ TURAN

TÜRK’ÜN VAZGEÇİLMEZ ÜLKÜSÜ TURAN
Prof. Dr. Dündar YENER

Sosyal bir varlık olarak insanoğlu tarihin her döneminde kültür, inanç, dil, keder ve mutlulukta ortaklaştığı kişi ve topluluklara karşı özel bir yakınlık beslemiştir. Onlarla kendini daha güvende ve güçlü hissetmiştir. Bu nedenlerle kendi kültüründen ve değerler sisteminden olanlara karşı özel bir sevgi bağıyla bağlanmıştır. Ancak, ne yazık ki insanlık tarihinde (Bu duruma Türk kültüründe rastlanmaz.) kendi kültüründen hatta kanından olmayanlara karşı büyük bir nefret ve öfkeyle hareket edildiğini gösteren menfur örnekler de vardır. Bu bağlamda kökünü kadim Türk kültür ve geleneğinde bulan Türkçülük ve Türk milliyetçiliği; kapsayıcı ve kucaklayıcı olması bakımından, başka ulusların milliyetçilik anlayışından ayrılır. Türk’ün kendi kültürüne ve kültüründen olanlara karşı beslediği bu sevgi kendisinden olmayana karşı bir nefretle karşılık bulmamıştır. (Örneğin dünyada nereye gidilirse gidilsin Türk bayraklı asker veya Türk milleti görüldüğünde güven ortamının oluştuğu bilinmektedir.)
Türkçülüğün politik alanda karşılığı Turancılık olarak değerlendirilebilir. Turan sözcüğü daha çok coğrafi bir terim olarak kullanılmakta, genel olarak Altay Dağları, Hazar Denizi ve Tanrı Dağları arasındaki bölgeye denk gelmektedir. Turan sözcüğünün, kavram olarak Farsça bir kökene sahip olduğu düşünülür. Bu sözcüğün ortaya çıkışı ile ilgili farklı görüşler bulunmaktadır. Turan sözcüğü en sık olarak İranlı yazar Firdevsî’nin Şehname’sinde karşımıza çıkar. Firdevsî Turan sözcüğünü İran sözcüğünün karşıtı olarak kullanır. Turan’ın, İran’ın düşmanı olduğu ve İran’ın doğu tarafında bulunduğunu, iki ülke arasındaki sınırın ise Ceyhun olduğunu ifade etmektedir. Turan’ı bir ırk olarak ele alan Alman Dil Bilimci Max Müller’dir. Müller, 1854 yılında yayımladığı The Classification of Turanian Language isimli kitabında dünya dillerini-Hint-Avrupa dil ailesi, Sami dil ailesi ve Avrasya dil ailesi-şeklinde üçe ayırarak Turancılığın kökenini ortaya koymuştur. Her ne kadar bu tanımlama başka dil bilimciler tarafından çürütülmüş olsa da jeopolitik anlamda var olmaya devam etmiştir. Müller’in bu çalışması dil ve etnografik alanda yapılan önemli çalışmalara da ilham vermiştir.
Böyle bir bağlamda gelişen Türkçülüğün ve Türk milliyetçiliğinin tarihte köklerini Hun Türklerinde bulmaktayız. Bu Türkçülük anlayışı politik zeminde Turancılıkla karşılık bulmuş ve büyük Türk Başbuğu Metehan bütün Türkleri aynı politik yapı içinde birleştirerek büyük ve güçlü bir Turan yurdu kurmuştur. Yeni topraklar fethetme motivasyonuyla çok fazla hareket eden milletlerden biri olan Türk milleti Mançurya’da Orta Avrupa’ya, kuzeyde Sibirya’ya güneyde Mısır’a kadar çok geniş bir coğrafyaya yayılmış ve buralarda her bakımdan güçlü devletler kurmuştur. Dolaysıyla, böylesine geniş bir alan içinde yaşayan Türklerin aynı politik yapı altında birleşmeleri, yani Turan devletini kurmaları mümkün olmamıştır. Dahası, Rusya’nın bozkırlarında, İran’da, Anadolu’da, Mısır’da büyük devletler kuran Türkler ne yazık ki politik üstünlük kurma çabasıyla birbirleriyle de savaşmışlardır. Bütün bu kargaşa ortamına rağmen bütün dünya Türkleri ortak bir kültürden geldiğinin bilincinde olmuştur. Bunun en güzel örneği Fatih Sultan Mehmet’in sarayında Uygur yazısı bilen katiplerin olması veya Osmanlı şairlerinin bir Çağatay Türk’ü olan Ali Şir Nevai’ye nazireler yazmasında görebiliyoruz. Dolayısıyla farklı Türk toplulukları arasında güçlü kültürel ilişkiler devam etmiştir. Sonraki süreçte ne yazık ki Türk topluluklarının büyük bir bölümü Sovyetler ve Çin boyunduruğunda yaşamak durumunda kalmış, bu dönemde ise ilişkilerde zayıflamalar olmuştur. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra bağımsızlığını kazanmasıyla ilişkiler yeniden kurulmaya başlamıştır. Büyük Türkçü, Ulu Önder Atatürk de Sovyetlerin bir gün dağılacağını ve orada yaşayan soydaşlarımızın bağımsızlığını elde edeceğini büyük bir ferasetle görmüş ve o günler için hazırlanmamız gerektiğini şu sözlerle söylemiştir:
“Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İste o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lâzımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür, tarih bir köprüdür... Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını beklememeliyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekir.”
Atatürk’ün benimsediği ve çerçevesini çizdiği bu Türkçü tavır ondan sonra gelen devlet adamları tarafından ne kadar benimsendiği ve bu yönde adım atıldığı da tartışmaya açık bir konudur. Büyük edebiyat adamı ve düşünür Atsız da tavır olarak Türkçülük-Turancılığı benimsemiş eserlerinde de bu konuyu büyük bir ustalıkla ele almıştır. Yakın siyasi tarihimizde ise Turancılık anlayışı ne yazık ki büyük bir darbe almış, tarihe 1944 Türkçülük-Turancılık Davası olarak geçen olay sonucunda Nihâl Atsız, Reha Oğuz Türkkan, Zeki Velidi Togan, Fethi Tevetoğlu, Hüseyin Namık Orkun, Orhan Şaik Gökyay, Nejdet Sançar, Alparslan Türkeş gibi önemli isimlerin bulunduğu 57 düşünce insanı hakkında dava açılmıştır. O yıllarda mahkeme tutanaklarına geçen ifadelerinde Alpaslan Türkeş’in ne kadar ileri görüşlü olduğu, âdeta 1990’lı yıllara işaret ettiği ve Türk Birliği’nin, Turan’ın bir gün kurulacağı gerçeğini şu sözleri ile ifade etmiştir:
“Efendim, mesela 1917’de olduğu gibi 1965’te veya 1999’da Rusya’da bir ihtilal zuhur edebilir. O zamana kadar Türkiye harp endüstrisi bakımından da ilim ve irfan bakımından da ilerlemiş bulunur ve Türkiye’nin müzahereti ile bu birliğe doğru yürünebilir. İşte fırsat budur.”
Mahkeme kayıtlarına geçen ve hâkimin sorusu üzerine Alpaslan Türkeş, Turancılık hakkındaki görüşlerini şöyle ifade etmiştir:
“Benim fikrime göre her şeyden mühim olan vesair sahada en ileri dereceye ulaşması için çalışmak lazımdır... Turan, yani Türk Birliği yalnız Asya’dakiler değil, bütün Türklerdir. Yani ilmî manasından başka olarak Türkiye’dir. Memleketimizin ilim, irfan, sanayi, iktisadı bütün yeryüzündeki Türklerdir. Yani Türk Birliği yalnız Asya’dakilerle değil, Bulgaristan’daki, Yunanistan’daki vesair yerlerdeki Türkleri de içine alan bir mefhumdur.”
Türk Birliği, Turan ile ilgili Atatürk’ün 58 yıl, Alparslan Türkeş’in 47 yıl sonra ileriyi görerek bahsettikleri Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağılmış ve 5 Türk devleti bağımsızlığını ilan etmiştir. 1990 lı yıllarda Alpaslan Türkeş’in de katkılarıyla birçok gelişme sağlanmışsa da Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin son zamanlara kadar uyguladığı yanlış politikalar yüzünden ilişkiler istenen düzeye getirilememiştir. Bugün geldiğimiz nokta ise, Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan gibi bağımsız Türk devletlerinin yanında Tataristan, Yakutistan gibi özerk Türk devletleri de vardır. Dünya Türkleri arasında kültürel ilişkilerin güçlenmesi için öncü bir rol üstlenen Türkiye; Türk İş Birliği ve Koordinasyon Başkanlığı (TİKA), Yurt Dışı Türkler Birliği (YTB) gibi teşkilatlarla soydaşlarımıza ulaşmaya çalışmaktadır. Bunun yanında Macaristan’ın da gözlemci olarak katıldığı Türk Devletleri Teşkilatı da (TDT) kültürel olarak ilişkilerin geliştirilmesinde son derece kritik bir öneme sahiptir.
Geldiğimiz bu noktada bir ucunda Kuzey Sibirya’da yaşanan bir Türk topluluğu olarak Yakutlara Suriye’de, Irak’ta yaşayan Türkmen kardeşlerimizin aynı siyasi yapı altında birleşmesini gerçekçi bir amaç olarak kabul etmek zordur. Ancak bütün dünya Türklerinin kültürel olarak birbirine yakınlaşması ve bu yönde ilişkilerini geliştirmesi sadece Türklük için değil dünya barışı ve huzuru için de son derece önemlidir. Bu yolda öncelikle dünyada yaşayan bütün Türk topluluklarının kültürel bağımsızlığının gerekliliği dana iyi anlaşılacaktır. Ne yazık ki başta Doğu Türkistan’da yaşayan Uygurlar olmak üzere günümüzde kısmen Rusya’da yaşan Türk topluluklarının birçok sıkıntılar içinde olduğu bilinmektedir. Umuyoruz ki bütün Türk toplulukları arasında geniş ve zengin bir kültür birliği ağının en kısa sürede kurularak, bunun insanlığın son yıllarda iyice içine düştüğü durumdan kurtuluşunun anahtarı olduğu anlaşılır.
KAYNAKÇA
Atsız A. (2011). Turancılık milli değerler ve gençlik: (makaleler - 1). Ötüken.
Bölükbaşı, Y. Z. (2018). Türkçü-Turancı Milliyetçiliğin Düşünsel Temelleri Üzerine Bir İnceleme. Akademik Hassasiyetler, 5 (10), 45-60
Öztekin, H. (2018). 1944 Irkçılık - Turancılık Davası ve Basındaki Tartışmalar. Selçuk İletişim, 11 (1), 212-236.