ABD BAŞKANI BİDEN BU YALANI NİÇİN SÖYLEDİ?

27 Ağustos 2021 15:20
Okunma
997
ABD BAŞKANI BİDEN BU YALANI NİÇİN SÖYLEDİ?

ABD BAŞKANI BİDEN BU YALANI NİÇİN SÖYLEDİ?
Prof. Dr. Hasan OKTAY

ABD Başkanı Joe Biden’ın tarihî gerçeklerden oldukça uzak açıklamasına hep birlikte şahit olduk. Bu açıklama bizim açımızdan bir devrin kapanması açısından çok önemli. Türkiye olarak şimdiye kadar her yıl “ABD Başkanı ne diyecek?” diye hop oturup hop kalkıyorduk.  Şimdiden sonra artık onlar düşünsünler deme zamanı. Zira Türkiye’nin tarihinde ve geçmişinde utanacak herhangi bir şey yok. Artık herkes gerçekçi bir şekilde ve duygusallıktan uzak tarihe dönük olarak bu konuyu araştıracaktır. Bu bağlamda kısa anlatımlar ile geçmişe bir bakmamız ve geçmişten bugüne gelirken hangi olayları nasıl değerlendirmemiz gerekmektedir.
Aslında Biden’ın malum “soykırım” açıklamasını Türk tarihine ve Türkiye’ye karşı yapılmış bir açıklama olmaktan öte bunu önümüzdeki günlerde (20 Haziran 2021) Ermenistan’da yapılacak olan seçimlere dönük bir hamle olup Ermenistan iktidarını belirlemekle ilgili Amerika ile Rusya’nın girmiş olduğu bir mücadelenin sinyalleridir. ABD Rusya’nın Ukrayna, Kırım, Dombas, Gürcistan mücadelesine Güney Kafkasya’yı da eklemesi için bu malum kelime kullanılmıştır.
1801 yılında Amerikalılar Ermenilerle tanışıyor ve Ermeniler üzerinde faaliyetlere başlıyor. Ama 1827 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra Amerika Ermeniler üzerindeki hâkimiyet mücadelesini daha çok Ruslara kaptırıyor. Yani Osmanlı coğrafyasında Amerika’nın keşfettiği Ermenileri, Ruslar kendi menfaat ve hareketleri doğrultusunda kullanma arzusu ön plana çıkıyor. Şimdi Biden tekrar Ermeniler üzerindeki önceliği ele geçirebilmek adına Rusya’nın Ermeniler üzerinde oluşturduğu kontrolünü geri almaya çalışıyor.  
Türkler ve Ermeniler Eski Dünyanın Çağdaş Modeli
Modern çağın en önemli ilişki biçimi birlikte yaşayabilme kültürü geçmişte en çarpıcı örneklerine Türkler ile Ermenilerde nasıl görülüyor. Türkler taşıyıcı kolon misali Ermenileri tarihin derinliklerinden alıp bugüne getirmiştir.  İşte bu tarihî seyir içerisinde Ermenilerin maceralarını çok değişik safhalarda anlatmak mümkün.
İlk Karşılaşma
Ermenilerle Türklerin ilk karşılaşmasını genel olarak 1016 yılına kadar indirgiyorlar. Fakat daha teferruatlı bir araştırma yapıldığında Ermeni toplumunun oluşumu ve kimliğinin teşekkülünde Türk etki ve katkısı bariz bir şekilde ön plana çıkacaktır. Bunu bitmek üzere olan bir çalışmamızda ortaya koymaya çalışacağız.
Selçuklu Türklerinin Tuğrul ve Çağrı Beyleri Türkistan coğrafyasında vermiş oldukları mücadele neticesinde yeni bir yurt arama ihtiyacı ortaya çıkınca Anadolu’ya doğru hareket ediyorlar ve Van civarında Ermenilerle karşılaşıyorlar. Ermeni tarihçilerinden Aristakis’in vermiş olduğu bilgilere baktığımızda diyor ki “Atlar üzerinde çok hızlı hareket edebilen ıslık çalan ve oklar atabilen bir toplulukla karşılaştık ve onlara yenildik.” Yani Ermenilerle Türklerin karşılaşması ermeni tarihçiye göre 1016 yılında gerçekleşiyor. Daha sonra Malazgirt Meydan Muharebesi derken Türkler Anadolu’yu boydan boya ele geçiriyor ve Ermenilerle birlikte yaşıyor. Aslında Ermeni toplumu üzerinde millet inşa etme sürecini bir kenara bırakırsak Ermenilerle ilgili yapılan araştırmalarda özellikle Ermenilerin bir kavim, boy, soy, millet olmadığını kilise etrafında toplanan değişik unsurların cemaat ve tarikat olgusu şeklinde hareket ettiğini daha sonraki süreçlerde bunların milletleşme yolunda hareket ettiklerini söylemek gerekir. Dolayısıyla Ermenilerle ilgili yapılan çalışmalarda özellikle MÖ veya Ermenilerin Hristiyan olmasından önceki dönemlerle ilgili yapılan çalışmalarda açık bir şekilde bir millet inşa etme, bir kimlik inşa etme gayreti göze çarpmaktadır. Oysa bu dönemde Ermeni toplulukları içerisinde hemen hemen her toplumdan her boydan her soydan insanlar söz konusudur. Ama biz modern çağda, modern anlamda Ermeni veya millet kavramından Ermeni toplumunu incelediğimizde karşımıza bizim bugünkü bakış açımızın dışında çok daha değişik topluluklarla karşılaşıyoruz. Mesela Ermenilerin içerisinde Kafkas unsurları, Avrupa unsurları hatta Türk unsurlarının var olduğunu görmemiz mümkün.  Ama Ermeni sorununu çok dar bir kapsamda değerlendirdiğimiz için daha çok Avrupa ve dünyanın Ermenilere nasıl bakılması konusundaki yaklaşımlarına maalesef şimdiye kadar eleştirel bir bakış açısı ile karşı çıkamadık.
1016’da Çağrı Beyler Dönemi’nde Türk toplumu ile Ermeni toplumu karşılaştığında Ermeniler Aristakis’in de ifade ettiği gibi ıslık çalan oklar atan toplum karşısında korkarak daha içerilere çekilmeye başladılar. Malazgirt Meydan Muharebesi, Bizans’ın bölgedeki direnç noktalarının yıkılması ile birlikte Türkler Orta Anadolu’ya doğru gelmeye başladılar. Orta Anadolu’daki Bizanslılar ise Toros Dağları’na doğru kaçmaya başladılar. Ermenilerle Bizans arasında her ne kadar da ikisi de Ortodoks mezhebine mensup olmalarına rağmen Kadıköy Konsili’nden dolayı aralarında birçok konuda ihtilaflar söz konusu. Bu sebeple de sürekli olarak Bizanslılar ile Ermeniler arasında problemler yaşanmakta. 451’den günümüze Ermeni toplumunun oluşumunun seyri ve Bizans ile ayrışması hâlâ devam etmektedir. Anadolu’ya gelen Türkler Bizans-Ermeni problemlerini genelde Ermenilerin lehine çözerek Ermenilerin bölgede varlıklarını kilise etrafında devam ettirmelerinin önünü açtılar.
Haçlı Seferleri Ermenilere Can Simidi
Türkler Anadolu’ya geldikten sonra tarifi zor, anlaması güç haçlı seferleri ile karşılaştılar. Haçlı seferleri için gelenler Toroslar üzerinden Kudüs’e gitmeye çalışırken Ermenileri keşfettiler. Anadolu Selçukluları, Selçuklu Türkleri Ermenileri Bizans’ın zulmünden ve baskısından kurtarıp onlara bir bilinç millî kimlik oluşturmalarına zemin hazırlamışken Ermenilerin ise haçlılar ile hareket ederek Türklerin Anadolu’dan atılması ile ilgili bir hamle gerçekleştirdiklerini görüyoruz. Fakat bu hamle Ermenilere can simidi olmadı ve yine kilise etrafında kapalı toplum olarak yaşamaya geri döndüler.
Moğollar Mağrur Mağluplar
1243 Kösedağ’da Anadolu Selçuklu Devleti ile Moğollar arasında cereyan eden savaşta, Ermeniler Anadolu Selçuklularına tabi olmalarına rağmen yine bir kırılma yaşıyorlar. Moğollarla ciddi anlamda ittifaklar kurarak Anadolu Selçuklu Türklerine karşı Moğolları desteklediklerini, daha sonraki süreçte Moğolların Anadolu’da Abbasi Devleti’nin yıkılmasında Mısır’da Kudüs’e giden yolun üzerinde Memluk Türklerinin verdiği mücadelelerde Ermenileri bu sefer Moğolların yanında ittifak kurmaları ile ilgili faaliyet içerisinde olduklarını gördük. Tabii süreçler Anadolu Türklerinin özellikle Memluk Sultanı Baybars’ın Moğollara yenilgiyi tattırmasından sonra ciddi anlamda Ermeniler Çukurova bölgesinde Memluk Türkleri tarafından cezalandırıldı ve Ermeniler tarih sahnesinden silinme noktasına geldi.
Sadık Tebaa
Moğollardan sonra Selçuklular yıkılıp Osmanlı Beyliği Devleti kuruldu. Fatih sultan Mehmet İstanbul’u fethettikten sonra Anadolu’nun değişik yerlerinde kilise etrafında cemaat hayatı yaşayan Ermenileri toplayarak İstanbul’a getirdi. İstanbul Ermeni Patrikliğini 1460’lı yıllarda kurarak Ermenileri bir patriklik merkezi oluşturdu. Yani Ortodoksluk anlayışı içerisinde 30’a yakın Ortodoks mezhebine mensup bağımsız kilise var. Bu kiliselerden birisi sayılan Bağımsız Gregoryen Ortodoks Ermeni Kilisesi’ni Fatih Sultan Mehmet kurmuş oldu. Ermeniler artık 1460 ve 1461’den itibaren 1800’e kadar kendi hâllerinde Osmanlı sistemi içerisinde “tebaayısadıka” olarak ifade edilen Osmanlının huzuru, refahı ve güvenliği içerisinde varlıklarını sürdürdüler.
Sadık Teba ve Misyonerler
Sadık bir tebaa olarak kabul edilen Ermeniler, Osmanlı ile ayrışma noktasına ne Osmanlıların uygulanmasından ne de Ermenilerin bir taleplerinden kaynaklanmadı. Tamamen dış etmenlerden kaynaklanan müdahalelerle Osmanlının cihan devleti olarak birçok devlete karşı verdiği mücadele neticesinde Osmanlı bünyesinde bulunan ve azınlık olarak ifade edilen Ermenilerin, diğer azınlıklarla irtibata geçerek bir çatışma süreci başlatıldı. Mesela Amerikalı misyonerler, Protestan Hristiyanlar ve misyonerler, 1801 yılında İzmir’e geldiklerinde burada İncil’i basıp Hristiyanlığı duymayan Osmanlı halkına yani Müslümanlara Hristiyanlığı anlatmakla ilgili olarak devletten izin aldılar. Bunlar hiçbir Müslüman’ı Hristiyanlığa döndüremediği için bölgede yerel Müslüman unsurlarla beraber yaşayan ama şeklen Hristiyan olup yaşam tarzı olarak Osmanlı olan Rum ve Ermenilere kanca atmaya başladılar. Anadolu’nun değişik yerlerinde okullar açarak eğitim faaliyetlerine başladılar. Birinci gayeleri Müslümanları Hristiyanlığa kazandırmaktı. Ama hazır Müslümanlarla beraber yaşayan kendilerince Hristiyan olan ama günlük hayatlarında Osmanlı tebaası olan ve Osmanlı kültür ve medeniyeti içerisinde yaşayan Ermenileri keşfettiler ve onları okullarında eğitmeye başladılar.  Osmanlının geleneksel eğitiminin dışında modern ve etkileyici bir eğitim sistemi uygulayan bu kolejler, kısa zamanda bölgenin önemli kültür hatta hastaneler kurarak da insanların dertlerine çare bulma noktasında önemli merkezlere dönüştüler. Bu merkezler üzerinde ve etrafında oluşan toplulukları Amerikan misyonerleri yavaş yavaş öncelikle kendi mezheplerine dönüştürmeye çalıştılar
Ruslar da Devreye Giriyor
Ruslar da Ortodoks mezhebine mensup olmaları sebebiyle Osmanlı bünyesindeki Ortodoks cemiyetlere müdahil oldu. Başta Balkanlar’da Sırplar ve Yunanlılar olmak üzere, Anadolu’da da Ermenilerin hamiliğine soyundu. Böyle olunca Osmanlı eski gücünü ve kudretini kaybetme noktasında içteki ve dıştaki bu mücadelelere karşı artık nefesi yetmez hâle geldi. Ermeniler içerisinde Osman cemiyetine karşı kullanılan örgütler üzerinden eylemler yapılmaya başlandı. Bizim Ermeniler üzerine yaptığımız çalışmalarda Ermeni çetecilerinin Ermeni toplumuna sirayet edebilmek onları kontrol etmek, yönlendirmek ve isyan ettirmek için vermiş olduğu mücadeleden en çok Ermeni kilisesi rahatsız duyduğunu gördük. Batılı devletlerin bir mücadele yöntemi olarak Ermeni kilisesini de kullanarak Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkıma götüren süreçte köklerine koymuş olduğu bir dinamittir.  Böyle olunca da Osmanlı toplumunda kargaşa oluştu. Mesela Fransızlar “Katolik Osman tebaasının hak ve hukukunu savunuyoruz.” diye Osmanlıya dayatmada bulundu. Ruslar “Ortodoksların hak ve hukukunu savunuyoruz.” diye Osmanlıya müdahale ettiler. Bu ve buna benzer müdahalelerle Osmanlı Devleti yavaş yavaş bir iç kargaşaya ve yıkılmaya doğru gitmeye başladı.
1801 yılında Ermeniler üzerinde tahakküm kurma Ermenileri eğiterek Osmanlı cemiyetine karşı ayaklandırmaya çalışan misyoner örgütleri özellikle 1827-28 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra Doğu Anadolu’da Ermeniler üzerindeki etkilerini Ruslara kaptırmaya başladılar. Ruslar Güney Kafkasya’ya indikten sonra Ortodoks Gürcüleri keşfetti. Orada Osmanlının doğuya açılan önemli kapılarından olan Gürcistan’da bir Tiflis vilayeti kurarak Gürcü nüfusu oluşturdu. Daha sonra 1827-1828 Osmanlı-İran Türkleri ile giriştikleri savaşlarda bugünkü Ermenistan, Azerbaycan, İran sınırı o zamanki Rus İmparatorluğu ile İran Türk İmparatorluğu arasında sınır olarak kabul edildiği ve İstanbul’un Türkistan coğrafyası ile teması tamamen kesilmiş oldu. Ruslar Doğu Anadolu’dan 40 bin civarında İran Ermenilerinden de 25-30 bin civarında Ermeni’yi bugünkü Ermenistan dediğimiz coğrafyaya nakletti. Takriben 80 bin Ermeni’yi hiçbir Ermeni olmayan coğrafyaya toplayarak orada Revan yönetim merkezi oluşturdu. Tiflis ve Revan üzerinden İran’a bağlantı kurup İstanbul’un Türkistan coğrafyası ile temasını kesmiş oldu. Ruslar önce Güney Kafkasya’yı kontrol altına aldı. Daha sonra Türkistan’ı işgal ederek bugüne kadar yönettiler.
Birinci Dünya Savaşı’nda da Osmanlı hangi güçle birlikte savaşa girelim hesabı yaparken Almanya ile birlikte savaşa girmek zorunda kaldı. Bu durumda İngiltere ile Çarlık Rusya’sı ittifak yapmışlardı. Çarlık Rusya’sında Bolşevik isyanı söz konusu idi. İngiltere Rusya’ya yardım edebilmek adına Çanakkale ve İstanbul Boğazı’nı geçerek Karadeniz’e girmek istiyordu. Osmanlı Çanakkale’de direndiği için Çarlık Rusya’sı yıkıldı yerine Sovyetler Birliği kuruldu. Bu direnme esnasında yani Rusya’nın iç kargaşasına İngiltere müdahale edemediği için bu defa Ruslar Doğu Anadolu’da Sarıkamış’ta bir harekât yaparak aşağıya doğru inmeye çalıştılar. Enver Paşa, Bu harekâtı durdurmak için Sarıkamış Harekâtı’nı gerçekleştirdi ve 1915’in Nisan ayının başlarında Ruslar Doğu Anadolu’da nüfus altında tuttukları Ermenileri Van’da isyan ettirdiler. Sevk ve zorunlu iskân Van olayları üzerine gerçekleşti. Van isyanının safhaları bilinmeden anlaşılmadan Ermeni meselesi açık bir şekilde ortaya konulamıyor.