ATAYURT (KAZAKİSTAN) ZİYARETİNDEN İZLENİMLER: ÖZÜMÜZ BİR, DİLİMİZ BİR, ATATÜRK’ÜMÜZ BİR
Doç. Dr. Türker KURT
Aralık 2018’de Kazakistan’ın Almatı şehrindeki Abay Kazak Millî Pedagoji Üniversitesi tarafından düzenlenen uluslararası pedagoji kongresine katıldım. Kongrenin Abay Kazak Üniversitesinin 90. kuruluş yıl dönümü ile aynı hafta gerçekleştirilmesi nedeniyle hem kongreye hem de üniversitenin yıl dönümü kutlamalarında bulundum. Bir haftalık Kazakistan ziyaretinden çok önemli izlenimlerle döndüm.
Dört saatlik uçak yolculuğunun ardından Almatı’ya ulaştık. Kaldığımız otel Türk girişimci tarafından işletilen bir oteldi ve günümüzde opera binası olarak hizmet vermekte olan eski meclis binasının tam karşısındaydı. Onun arkasında ise tüm heybeti ve sertliğiyle Tanrı Dağları uzanmaktaydı.
Öncelikli olarak Kazakistan’ın atalarımızın ana yurdu olan Orta Asya’da olması Kazakistan ziyaretimde benim en önemli gördüğüm noktaydı. İlk kez ata topraklarını görecek olmak, benliğime, özüme ait bilgilerin ilk kaynağına gitmek benim için çok önemliydi. Kazakistan benim için aklım ve duygularımdan öte “kanımın çektiği” bir görevdi âdeta.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla 1991 yılında bağımsız bir devlet hâline gelen Kazakistan’ın millî kimliğine çok sıkı bir şekilde sarılması Kazakistan’ın geleceğinin çok daha güçlü olacağının ipuçlarını vermektedir. Kazakların kendilerinden duyduğu gururu ülkenin her yanında görmek mümkün. Almatı şehrinin meydan ve caddelerinde Kazakların millî motiflerini ve sembollerini bol bol görmek mümkün. Bir Türk yurdunda olduğunuzu Almatı ve Kazakistan da gördüğüm diğer illerin her yanında hissetmek mümkün.
Abay Kazak Millî Pedagoji Üniversitesi ilk olarak 1928 yılında enstitü olarak kurulmuş, 1930 yılında Devlet Pedagoji Üniversitesi olarak adlandırılarak üniversiteye dönüştürülmüştür. 1935 yılında ise Kazakistan’ın en önemli âlimlerinden biri olan Abay’ın adı üniversitenin adına eklenmiş ve üniversitenin bugünkü adı olmuştur. Üniversiteye adını veren Abay, Kazakistan tarihi açısında oldukça önemli bir âlimdir. Hâlen Kazakistan halkının gönlünde Abay’ın saygıdeğer bir yeri vardır. Tam adı Abay İbrahim Kunanbayev (1845-1904 ) olan filozof, şair ve araştırmacı, Kazakistan’ın en önemli düşünce adamlarından biri olarak bugünkü modern Kazakistan’ın ortaya çıkmasına önemli katkılar sağlamıştır. Kazak halkının geleceği ile ilgili yol gösterici düşünceleri ile tüm Kazak halkının bilge adamı olarak kabul edilmiştir. Hayatını bilgiye ve bilime vakfetmiş Abay’ın adının Kazakistan’ın ilk üniversitesi olan Abay Millî Pedagoji Üniversitesine verilmesi oldukça anlamlı ve önemlidir. Abay’ın heykel, büst ve sözlerinin üniversite yerleşkelerinde ve Almatı şehrinin meydanında ve farklı yerlerinde görmek mümkündür. Abay Kazak Millî Pedagoji Üniversitenin 90. kuruluş yıl dönümü çok kapsamlı etkinliklerle kutladı. Dünyanın birçok ülkesinden konuğun ağırlandığı tören, üniversitenin dünya ile güçlü bağlar kurduğunun ve bu bağları daha da güçlendirmek istediğinin bir göstergesidir. Kuruluş yıl dönümünde tamamen üniversite öğrencileri tarafından sergilenen gösteriler ve konserler üniversitenin kültür ve sanat alanında oldukça ileri bir düzeyde olduğunu bir göstergesi aynı zamanda. Bu gösterilerin ağırlıklı olarak kazak millî kültürü ile ilgili olmasıysa Kazakların millî kültürüyle ne kadar barışık olduklarının ve bunu gururla dünyayla paylaştıklarının da göstergesi ve kanıtıdır. Bu arada canlı olarak kopuz ve dombra gibi Türk çalgılarını canlı dinlemenin insanda oluşturduğu hissiyat da yine genlerimizde mevcut olan bağların ne kadar güçlü olduğunu bize hatırlatıyor. Kazakçayı ilk başta anlamakta zorluk çektim. Ama Kazak Türkçesinin Türkiye Türkçesinden bazı farklarını öğrendikten sonra aslında insan şunu açıkça fark ediyor. Türkiye’nin kendi içinde Anadolu’nun farklı yöreleri arasında dahi küçük söyleyiş farklılıkları var. Anadolu’dan 5 bin kilometre uzaktaki Kazakistan için de söz konusu olan şey aslında aynı. Aynı dilin birbirinden 5 bin km uzak iki yöresinde konuşulan şekli. Kazak Türkçesindeki bazı sözlerin memleketim Giresun’daki köyümde duyduğum ve kendi köyüme has olduğunu sandığım sözlerle karşılaşmak aynı kökten geliyor olmanın en açık deliliydi. Kazak soydaşlarımızla iletişimimizi asıl zorlaştıran aslında Kiril alfabesi kullanmalarıydı. Ancak Kazakistan 2023 yılına kadar kademeli bir şekilde Latin alfabesine geçişi kabul ettiği için zamanla Kazakistan Türkiye ilişkilerinin ve iletişiminin çok daha iyi bir şekilde gelişeceği söylenebilir. Yine belki çoğumuzun sorguladığı soyadlarında kullanılan “ov” veya “eva” eklerinin de 1990 sonrası doğanlarda artık oğlu ve kızı olarak verildiğini görmek çok önemli. Türkiye’de olduğu gibi hem erkek hem de kızlar için soyadında aynen kullanılan oğlu eki yerine Kazaklar erkekler için oğlu kızlar için kızı ekini kullanıyorlar. Türkiye’den 5-6 bin kilometre uzakta aynı dili konuştuğumuz insanların olması hem ne kadar büyük bir millet olduğumuzu hem ne kadar güçlü ve yaygın bir dile sahip olduğumuzu gösteriyor. Bu gerçekten olağanüstü bir zenginlik ve hayati öneme sahip. Menfaat değil kardeşlik duygularımızla Kazakistan ile bağlarımızı güçlendiriyor olmamız çok önemli.
Bilindiği üzere Kazakistan diğer Türk Cumhuriyetleri ile karşılaştırıldığında Rusların ve Ukraynalıların yüksek oranda olduğu bir ülke. Buna karşılık Rusya ile ayrılmadan sonra Rusların önemli bir kısmının Rusya’ya yerleşmeyi tercih ederek Kazakistan sınırları dışına çıktıklarını öğrendim. Açıkçası Rus nüfusunun yüksek olması ister istemez Kazakistan’ın Türk Cumhuriyetleri içinde belki de Türkiye ile yakınlaşmasının daha zor olabileceği gibi tamamen kişisel bir ön yargım vardı. Buna karşılık Kazakistan’ın bağımsızlığını kazandıktan sonra tabiri caizse özüne tam bir dönüş yaptığı görmek gerçekten çok etkileyici. Tabii Kazakistan’da en çok istediğimiz şeylerden biri Tanrı Dağları’nı görmek idi. Tanrı Dağları’na gitmek için yaptığımız yolcuğumuzda Orta Asya’nın uçsuz bucaksız steplerini görmek heyecan vericiydi. Dahası bozkır düzlüklerinde koşan atların koşuşturmaları, rüzgârla savrulan yeleleri inanılmaz bir kompozisyon oluşturuyordu. Atların Orta Asya bozkırlarında koşarken görüntülerinin ortaya çıkardığı zarafeti kelimelerle anlatmak zor. Asıl sürpriz ise beni yolda mola vermek amaçlı durduğumuz bir kasabada bekliyormuş. Kasaba Pazar yeri kurulmuş çok kalabalık olmasa da yine de hareketli bir yerdi. Pazar yerinde sebze ve meyve satan köylülerle konuşmaya başladık. Türkiye’den geldiğimizi söyleyince çok yakınlık gösterdiler. Meyvelerden ve diğer yiyeceklerden bol bol ikram ettiler, etrafımız kalabalıklaştı. Arada anlayamadığımız kelimeler olsa da çok derin bir muhabbete daldık. Bu esnada köylülerden biri bana aynen şunu söyledi. “Özümüz bir, dilimiz bir, Atatürk’ümüz bir.”. Bu yaşlı köylü amcamızın bu sözleri beni şok etti. Bu sözler Orta Asya’da da Anadolu’da da Türklüğün sağlam bir şekilde varlığını sürdürdüğünü gösterdiği gibi aynı zamanda Atatürk’ün sadece Türkiye’nin değil tüm Türk dünyasının da önemli bir lideri olduğunu orta koymaktadır. Anadolu’dan 6 bin km uzakta rastgele durduğumuz bir köydeki yaşlı dedenin bu sözlerinden daha büyük bir kanıtı olamaz bunun. Cengiz Aytmatov’un sözleri geldi aklıma: “Sözün değeri özün değerinden gelir.”
Evet, bu sözler gerçekten çok değerliydi. Karşılaştığımız o misafirperverlik de önemliydi, bizim Orta Asya’ya duyduğumuz özlem kadar Orta Asya’nın da bize duyduğu özlemi haykırıyordu adeta. “Doğduğu yerde hatırı olmayan insanlar, yelin savurduğu saman gibi öksüz ve bahtsız canlardır.” diyor Kırgız Yazar Şahanov. Çok şükür Kazakistan’da gördüğümüz yakınlık ve muhabbet bizim ata yurdumuzda hatırımızın olduğunu bize kıvanç duyarak gösterdi. Almatı şehri bizim daha çok Alma Ata diye bildiğimiz şehir. Alma Ata adı daha sonra Almatı’ya dönüştürülüyor. Geniş caddeleri olan, ağaçlandırılmış, tertemiz ve trafiğinin de çok düzenli olduğunu büyük bir şehir. Türk girişimcilerin de benim gördüğüm kadarıyla otelcilik ve restoran alanlarında oldukça önemli işler yaptığını görmek gurur verici. Turizm sektöründe çok deneyimli olan Türk girişimcilerin bu anlamda Kazakistan’a ciddi katkılar sağladığını söylemek de mümkündür. Bu karşılık Almatı’ya ve Kazakistan’a Rusların yanı sıra Amerikalıların, Almanların, Fransızların da yoğun bir ilgi gösterdiğini söylemek mümkün. Yüz ölçümünden dolayı sahip olduğu geniş topraklar ve petrol gibi yer altı kaynakları zengin olan Kazakistan’a bu ülkelerin ilgisi bizim gibi kardeşlik bağı ile ilgili değil, bu ülkenin kaynaklarından pay kapmakla ilgilidir. Bu anlamda Türkiye’nin Kazakistan’la olan kardeşlik bağlarını çok daha fazla önemsemesi ve geliştirilmesi gereklidir. Eğitim, bilim, kültür ve ekonomi alanlarında Türkiye Kazakistan ile iş birliği yapmanın yollarını üretmelidir. Kazakistan’ın ve Kazak halkının bu anlamda Türkiye’ye kapılarının tamamen açık olduğunu söylemek mümkündür. Türkiye’nin tüm bu alanlarda Kazakistan’a katkı verebilecek çok önemli bilgi birikimi mevcuttur. Kazakistanlılar da Türkiye’nin onlar için ne kadar önemli olduğunu farkındalar. Kazakistan’dan çok sayıda öğrenci Türkiye’ye gelip lisans düzeyinden doktora düzeyine kadar eğitim görmektedirler. Türkiye’den birçok akademisyen Kazak doktora öğrencilerine danışmanlık desteği sunmaktadır. Türkiye’nin Kazak öğrenciler tarafından yurt dışında öğrenim görmek için tercih edilen başlıca ülkelerden gibidir.
Kazakistan’ın politik açıdan da Türkiye’ye çok değer verdiğini söylemek mümkündür. Kazaklar Türkiye’yi Türklerin en batıdaki kalesi olarak görmekte ve Türkiye’nin gücünün tüm Türk dünyasının gücü, kalesi ve sigortası olduğunun farkındadırlar. Benim konuştuğum kazakların bu anlamda Türkiye’nin stratejik öneminin farkında olduğu ve koşulsuz olarak Türkiye’ye destek olamaya hazır olduklarını söylemek mümkündür.