ÇÖZÜLMÜŞ GENETİĞİMİZ – MİLLET RUHUMUZ
Süleyman PEKİN
Milletlerin karakteristik özellikleri aynı zamanda genetik şifreleridir. BirinciDünya Savaşı’nın hemen bitiminde yazılmış “İngiliz Gizli Servisi MI5’e GöreTURANLILAR VE PAN-TURANİZM” kitabına göre Türk, Moğol, Tunguz, Samoyet, Fin,Macar; bütün Türk topluluklarının güven, yardımseverlik, olumsuz şartlaradayanıklılık ve savaşçılık özellikleri var. Her türlü dini ve inancı benimsemekile asimile olma alışkanlığı da…
Gâvur diye küçümsediğimiz güç, senin imkân ve kabiliyetlerini potansiyelalanınla beraber ölçüp biçtiği ve sen daha harekete geçmeden gideceğin yolunmenzil mesafesini hesaplayabildiği için büyük devlet. Kimileri buna stratejikimileri akıl oyunları diyor. Biz genelde bir şey diyemiyoruz.
Millî Mücadele’dedev güçlerle olan büyük hesaplaşmada halkın önemli bir bölümü seyircivaziyetinde enterne edildiyse de başarımız engellenemedi. Ama maç bitmedi,sadece o raunt bitti. “Hasta Adam Osmanlı”dan ders alarak yetişen Atatürk’ünyeni Türkiye’yi “çağdaş uygarlıklar düzeyi” adı altında devlerle dans eder birhâle getirme isteği yine millet olarak içimizdeki İrlandalılarla /Britanyalılarla birlikte içten ve temelden kırılma yoluna gidildi. Hem de sudanyani uyduruktan dinî sebeplerle…
Aslında Türkiye Cumhuriyetitarihi II. Dünya Savaşı’ndan sonra I. Dünya Savaşı öncesindeki kırk katır -kırk satır denklemine dümen kırmıştır: İngiltere’nin yerine amca oğlu Amerikave Rusya’nın yerine gömlek değiştirmiş Sovyetler Birliği. Siyasal sistemimiziikiye böldük ve iki güce partnerler ürettik. NATO’ya girmek için Kore’de öldük.Biz NATO’ya değil NATO bize girdi. Ordumuzun komuta kademesinden millî eğitimmüfredatımıza dek…
CHP - DP ikilememizikinci nesilde iç savaşa döndü. Sol Sağ diyerekhep kendi ayağımıza sıktık ve 15-20 yıl boyunca en sosyal ve yetişmişgençlerimizi devrimci, Ülkücü gibi adlarla değirmende öğüttük. Arada AB darbelerle terbiye edilen milletinasayişi hep Conilerden, Tonilerden soruldu. Ki ne dedilerse yaptılar:Kürtçülükse biz yaparız, İslamcılıksa biz getiririz, Milliyetçilikse “en kahramanRıdvan” bizde… “Biz istesek komünizmi bile getiririz.” herhâlde istemediler.
Bizde de İngiliz’inTurancılık El Kitabı’nda bile tespit edebildiği üzere hemen inanmak veateşlenmek var ya; olmaz olaydı. Ve bir de okumaz yazmaz bir sözlü kültürgeleneğimiz var. Din iman deyince akan sular durur. Hele talebelere yardım,Allah için hizmet, hayır hasenat, cennet–köşk–huri de al git, dükkân senin. “Müslümanlıktangeçinen” ve “Müslüman geçinen” bazı tiplerin savundukları değerleriçevresindekilerle beraber batırma tecrübelerinden iptida şerbetli olduğumuzsöylense de Pensilvanya örgütü kadar sağ gösterip sol vuran, karıncayıincitmeyen “muhabbet fedai”sinden kendi milletine tank, top namlusu çeviren suikastçıya çevrilen, millet- hizmet diyerek millî varlığa düşman kesilen ikinci bir örnek şimdilik yok.
Cemaat örgütü enternasyonalbir tehlike olma işlevini sürdürmektedir. Türkiye’de denenen kanlı senaryolarınbir Asya ve Afrika ülkesinde denenmesi küresel güçlerin denetiminde her zamanmümkündür. Bu işin Türkiye ayağının ayıklanmasının haricinde dış politikamıziçin en az bir düzine yıl uluslararası bir sorun teşkil etme durumu var. Bunoktada bölgesel çıkarları adına Türkiye’nin yerine PYD ve Barzani’yi stratejikortak gören dış güçlerin pragmatizmini hatırdan çıkarmamak gerek.
Türkiye’deki dinî grup / fırka bolluğunu görünce Türk milletinin her birineaz ya da çok mürit / müşteri olarak yönelebildiğini de tahmin edebilirsiniz. Bumeyanda “Her türlü dinî inanışa itinayla girilir.” prensibi işler. Ölçek İslamdünyası olduğunda da tarikatların İngiltere, cemaatlerin de ABD’nin ihtisas alanındaolduğu görülebilir. bk. “Âlem-iİslâm’ın İmanını İngiltere mi Kontrol Ediyor?” yazımız. Bunu beğenmeyenler içinbk. Eski Sağlık Bakanı Osman Durmuş zamanında Adnan Oktar grubu üzerinden yüz binlercekan ve ilik örneğinin ABD’ye kaçırılmasını olayı.
İşin tarihîtemellerine bakarsak; Anadolu coğrafyasına girdiğimizden beri ve bilhassaSelçuklu ve Osmanlı Devletlerinin kuruluş süreçlerinde aktif rol oynayanlarından,azıcık palazlanınca devlete kafa tutanların kafalarının kırılmasına kadar bualanda geniş bir yelpaze var elimizde. Bin yıldır dini kaynağından yani Kur’an’danokuyarak yaşama yerine gördüğü ve duyduğuyla amel etme alışkanlığı içinkaçınılmaz bir son. Ve biteviye tekerrür edip duran sıkıntılar…
Aslında dinîteşekkülleri de STK’ler gibi görmek lazım; tıpkı Kanarya Sevenler Derneği,Üsküdar Musikî Cemiyeti ya da Ankara Sivaslılar Vakfı gibi… İlgi alanlarını dindiye kimseye dayatmamaları ve devlet işlerine karışmamaları koşuluyla dinîdemokratik haklarını kullanmada bizce sakınca yok. Fakat TSK’de, emniyette,yargıda, sağlıkta, Kızılayda - Yeşilayda ve benzer kurumlarda grupsalhareketler asla hoş karşılanamaz. Hele hele devlet asla şerik / ortak kabuletmez. Zira o da yapı itibariyle muvahhididir / tekildir.
Bu milletin enzeki ve en gürbüz çocuklarını ailelerinin muhafazakârlıklarından istifadeyleCengiz Aytmatov’un meşhur “mankurt”una çevirdiler: Kendi anasına (Nayman Ana),atasına, yavrusuna silah sıkmaktan geri durmayan FETÖmatik kul. Ki, 15Temmuz’da bizim için “Gün uzadı, yüzyıl oldu.” Kalan zekiler de belki dahamodern veya liberal olmalarından istifadeyle “green card”lar ve Fulbrigt tipiburslarla ya Amerika’ya ya Kanada’ya “beyin göçü”ne itelendiler. Düşünün! 79milyonuz ama 35-40 yıldır ortalarda gezinen, orta zekâyla geçinen ve ortalamaidarecilerle yönetilen bir kitleyiz. Eğitim, kültür, bilim, sanat, spor vesiyaset sistematiğimiz de yok; sistemli bir başarımız da…
Dahası ahlak ve liyakat üzerine oturtamadığımız yönetim çarkı aldatma ve aldanma üzerine bir hayli başarılı. Toplumsal hayatımızın en ücra noktalarını bile bu düalite /ikilik sarmaşık gibi sarmış ve cemiyetimizin zihnini George Orwell’in “Big Brother”ı gibi ahtapotik dev bir kumanda merkezi formatlamaya durmuş. Yani çıkışımız yalnızca bu vartayı atlatmaktan ibaret olmamalı. Devlet ve millet olarak 1923’teki kuruluş ayarlarına, din olarak da doğrudan Kur’an’a ve onu anlamaya dönüş hareketi başlatmaktan başka yol yok gözüküyor.
Hazır, tüm siyasive sosyal gruplar milyon milyon bir araya gelebiliyorken; hazır, cumhurun başından sokaktaki insana ve gazetecisinden profesörüne kadar herkes bir pişmanlık ve sorgulama iklimine girmişken; hazır, ehliyet ve liyakat ile devlete ve millete sadakatten başka bir ölçü olmaması gerektiği ortak kanaat hâline gelmişken; yapılması gereken bir musibetle de olsa geldiğimiz bu noktayı kırmızı çizgi olarak algılayıp bunun üstüne sistem kurmayı başarmaktır.Atatürk’ten sonra en uzun süre ve Menderes’ten sonra en yüksek oy yüzdesiyle bizi yöneten bir insanın bile kandırılabilmiş olması büyük bir derstir ve aynı zamanda bir şanstır. İkinci kez aynı delikten ısırılmamamız için bu birlik beraberliğin politik ve ekonomik hesaplara kurban edilmemesi gerekir. Bir gecede iç savaşın eşiğinden dönmüş bir milletin sınırlarının etrafı bu kadarkan ve dumanken başka bir şansı olmayabilir.
Tam da bu yüzden üstteki oyunların farkında olmayan ve hayır hasenat diyerek mevzuya dâhil olanlara 15 Temmuz sonrası için bir sorgulama ve pişmanlık alanı bırakmak gerek. Zira çocuklara miras kalacak bir husumet toplumsal barışı tıpkı PKK meselesindeki gibi uzun yıllar zedeler. Dahası diğer bazı dinî teşekküllerin en büyük rakiplerini ekarte etmenin sevinciyle cadı avı için gaz vermesi sadece çabuk ayrışan toplumsal katmanlarımızın gerilmesini değil kendilerinin de aynı sonu paylaşma ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Başta ne dedik; çözülmüş genetik.
Ne demiş zabıtaya yakalanan seyyar şeftalici: “Verdiğin cezaya gülmüyorum da arkadan kavun karpuzcu geliyor, ona gülüyorum.”