Doç. Dr. Mehmet Akif OKUR
Yakın tarihimizin en ciddi kutuplaşmalarından birine şahitlik eden Soğuk Savaş yıllarını geride bırakalı hayli zaman oldu. Etrafımızı çepeçevre kuşatan yeni gerilimler ve değişen siyasi aktörlerin de etkisiyle eski kavgalar, toplumsal hafızamızın ücra köşelerine itildi. Ancak söz konusu normalleşmenin tesirini yeterince hissettiremediği alanlar hâlâ mevcut. Bunların başında, Soğuk Savaş’ta Türkiye'yi derinden sarsan çatışmaları ve önemli siyasi figürleri konu edinen tarih yazıcılığı geliyor. Kitaplar, dergiler ve son olarak da ekranlar, kendilerini var eden bağlamın buharlaşmasıyla gündelik hayatlarımızdan düşen kavgalara dair hatıraların sürekli tazelendiği arenalar hâlindeler. Öyle anlaşılıyor ki tamire başlanan toplumsal köprülerin tahkimi için kabuk tutan yaraları kanatacak yeni buhranlara düşmeden zaman oku üzerinde bir kaç adım daha atmamız gerekiyor. Bu yolculuğumuza ise kurguyu gerçekten ayırmamıza imkân verecek nitelikte çalışmalar eşlik edebilirse geçmişin acı yüklü küllerini göğe savurup geleceğe yürümemiz kolaylaşacak.
İşe, propaganda olarak üretilen ancak arkasındaki gücün büyüklüğü sebebiyle zihinlerde gerçekmiş gibi iz bırakan iddialardan başlamalıyız. Örneğin, Türk milliyetçiliğinin ve Alparslan Türkeş’in ele alındığı popüler yahut akademik görünümlü birçok metinde hiçbir somut delile dayanılmaksızın ileri sürülegelen kimi iddia ve ithamlar, tartışılmaz gerçeklermiş gibi tekrarlanmaya devam ediliyor. Bu türden yazılarda, Türkeş ve liderliğini yaptığı Milliyetçi Hareket, ABD tarafından Sovyetlere karşı mücadele için dizayn edilmiş aktörler olarak takdim edilirken kökleşmiş önyargılar dışında hemen hiçbir objektif temele dayanma ihtiyacı hissedilmiyor.
Makalemizde, toplumsal hafızamızın doğru zeminler üzerinden yarınlara aktarılabilmesi için yüzleşmeyi bekleyen bu literatürün Alparslan Türkeş'e yönelttiği suçlamaları aklımızda tutarak ABD arşivlerinde yer alan belgelerdeki verilere eğileceğiz. Okurlarımıza, 27 Mayıs 1960’tan 12 Eylül sonrasına kadar uzanan dönemde Amerikan sisteminin iç yazışmalarından seçilmiş Türkeş'le ilgili atıf, not ve değerlendirme örneklerini sunacağız. Yaptığımız taramalarda, aşağıda masaya yatıracağımız belgelerdeki eleştirel, hatta yer yer hakarete varan olumsuz ifadelerin benzerlerinin aynı dönemde başka siyasetçiler için kullanılışına rastlamadık. Bu noktayı da dikkate alarak eldeki bilgilerin Washington tarafından desteklenmek şöyle dursun, araya sürekli uçurum konulan bir Alparslan Türkeş portresi çizdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Önünüzdeki yazı, söz konusu problematik etrafında yürütülen daha geniş bir çalışmanın ilk halkasıdır. Planlanan eser tamamlandığında, meseleye ilgi duyanlar burada yer verilmeyen diğer belgelerdeki bilgilerle de buluşma imkânına kavuşacaklar.
Ele alacağımız ilk belge, Amerikalıların 27 Mayıs’ın hemen ardından Türkeş’in DP ve CHP karşısında “tarafsız” bir yerde durduğunu düşündüklerini gösteriyor. ABD’nin İstanbul Başkonsolosu Robert G. Miner’ın Dışişleri Bakanlığına yolladığı 30 Haziran 1960 tarihli raporda, gazeteci Özcan Ergüder ile yaptığı özel bir görüşmeye dair değerlendirmeler aktarılıyor. Burada, Türkeş’in yalnızca DP’ye değil, CHP’ye ve İnönü’ye de karşı olduğu ve seçimlere yeni bir partiye liderlik yaparak girmek niyetini taşıdığı belirtiliyor.[1] Bu bilgi, 27 Mayıs’la ilgili olarak tartışılagelen bir mesele hakkında açıklayıcı ipuçları barındırıyor. Darbenin ardından Türkeş ve arkadaşlarının hemen seçim yaparak yönetimi sivillere devretmek istemeyişini demokrasi karşıtlığı ve cunta hevesiyle izaha çalışanlar olmuştur. Ancak DP’nin mahkûm edildiği bir ortamda hemen sandığa gidilmesi, iktidarın ordunun eliyle CHP’ye hediye edilmesi anlamına gelecekti. Hâlbuki Türkeş ve arkadaşları CHP’ye de muhaliftiler. Dolayısıyla, askerî yönetimin bir müddet daha iş başında kalmasını farklı siyasi profillerin ortaya çıkabilmesine imkân hazırlamak için istemiş olabilirler.
Miner’ın raporundan 20 gün sonra hazırlanan ulusal istihbarat değerlendirmesinde, Türkeş’in dünya görüşü ile ilgili açıklamalara yer veriliyor. Milli Birlik Komitesinin (MBK) genel çerçevesi tahlil edilirken Gürsel’den sonra Komitenin en etkili üyesi olarak Türkeş gösteriliyor. Belgede ayrıca, Türkeş’in ateşli bir Türk milliyetçisi olduğu, SSCB bünyesindeki Türklerin bağımsızlıklarını elde ederek Türk birliğinin kurulması yönündeki pan-Turanist düşünceleri sebebiyle 1944’te tutuklandığı da belirtiliyor.[1]
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Warren’ın 25 Temmuz 1960 tarihinde Dışişleri Bakanlığına gönderdiği raporda ise Washington’un Türkeş'e bakışını kalıcı biçimde etkilediği anlaşılan önemli bir tartışmadan bahsediliyor. Warren, Gürsel, Türkeş ve Kuneralp; komitenin ABD’den talep ettiği krediyle ilgili bir toplantı yapmışlar. Bu görüşmede Türkeş, ordudaki bazı subayların zorunlu emekliliğe sevki için acilen krediye ihtiyaçlarının olduğunu, eğer ABD kaynak temin etmezse bu parayı “herhangi bir yerden” bulabileceklerini söyleyerek üstü kapalı bir şekilde ABD’li yetkilileri Sovyetlerle yakınlaşmakla tehdit ediyor. Raporun sonunda Warren; Türkeş ile ilgili kişisel değerlendirmesinde, MBK’nin ihtiyaçlarına ve ABD’nin bunu karşılamaktaki isteksizliğine odaklanan Türkeş tarafından hazırlanacak muhtemel eylem planının ABD’nin pozisyonunu ve yükümlülüklerini düşünmeyen tek taraflı bir tarzda olacağını söylüyor.[2]
CIA’in 28 Temmuz 1960 tarihli ÇOK GİZLİ ibaresi taşıyan günlük yazılı istihbarat notundada,Warren’ın mektubunda belirttiği noktalar yer alıyor. Gürsel ve Türkeş’in ABD Büyükelçisi Warren’a, Türk ordusundaki üst rütbeli subayların zorunlu emekliye sevk edilmeleri hususunda Amerikan mali yardımı gelmese dahi kararlı davranacaklarını ve gerekirse “parayı herhangi bir yerden bulabileceklerini” belirttikleri vurgulanıyor. Bununla birlikte, Gürsel’in atacağı herhangi bir adımın sürpriz olmayacağı fakat para temin etmek adına SSCB ile yakınlaşmasının da beklenmediği not edilmiş.[3] Türkeş için ise benzer bir değerlendirmede bulunulmadığı görülüyor.
Amerikan büyükelçisinin MBK hakkında gittikçe netlik kazanan görüşlerine,11 Ağustos 1960’da Dışişleri Bakanlığına gönderdiği raporda rastlamaktayız. Warren’a göre MBK genç, tecrübesiz ve vatansever subaylardan oluşuyordu. Gürsel’den sonra komitenin en etkili üyesi ise Türkeş’ti. Ayrıca Warren’a göre Türkeş; “fanatik heveslere sahip, aşağılık kompleksli ve derin duyguları olan” birisiydi. MBK içinde ayrışma yaşanması durumunda Türkeş’in Gürsel’in yerine geçebilecek kişi olduğu da Warren tarafından ifade edilmiştir.[4] Türkeş’in ABD ile ilişkisi hakkında yazılanların ne kadar kasıtlı çarpıtmalar içerdiğini gösteren güzel bir örnek, Ömer Gürcan’ın bu belgeye dayanarak Türkeş’i Amerikan ajanı ilan edişidir. Gürcan, raporda hiç yer almayan “MBK'nın içine en önemli üye olarak Türkeş'i yerleştirdik." ifadesini Warren’ın sözüymüş gibi aktarıyor.[5]
CIA’in 26 Eylül 1960 tarihli ve ÇOK GİZLİ ibareli günlük yazılı istihbarat notunda Türkeş’in 22 Eylül’de Başbakanlık Müsteşarlığı görevinden ayrılması değerlendiriliyor. Notta bu olayın, MBK içindeki genç, hırslı milliyetçi grup ile daha geniş muhafazakâr unsurlar arasında artan çatışmayı ortaya koyduğu ve Korgeneral Madanoğlu’nun da Türkeş’in önde gelen hasmı olarak meydana çıktığı belirtiliyor.[2] Türkeş’in görevden ayrılışının MBK içerisindeki huzursuzluğu arttırdığına dair değerlendirme, 28 Eylül 1960 tarihli benzer bir belgede de tekrarlanıyor.[3]
Türkeş’in liderliğini yaptığı14 kişilik milliyetçi grubun MBK’dan tasfiye edilişi, bir gün sonra, 13 Kasım 1960’ta, CIA’in ÇOK GİZLİ ibareli günlük yazılı istihbarat notunda ele alınmış. CIA belgesinde, Gürsel’in cunta içindeki radikal grubu ortadan kaldırdığı ve geriye kalan 23 kişinin sıkı Batı yanlısı olduğu vurgulanıyor. Ayrıca, 14’lerin tasfiyesi her ne kadar MBK’daki daha güçlü ekip tarafından desteklenen bir adım olarak değerlendirilse de Alparslan Türkeş liderliğindeki “radikal” sayılan grubun silahlı kuvvetlerdeki etkisinin mevcut Batı yanlısı yönetim için potansiyel bir tehdit olarak görüldüğü de belirtiliyor.[4] Raporun dili, ABD’nin 27 Mayıs’ı yapan kadroya bakışının ana hatlarını özetliyor. Buna göre, MBK Batıcılar ve Türkeş liderliğindeki milliyetçilerden oluşuyordu. ABD ise radikal olarak nitelediği milliyetçilere değil, Batıcılara sempati duyuyordu. Sonuçta iktidar, Washington’un olumlu yaklaştığı grubun elinde kalmıştır.
CIA’in hazırladığı müteakip raporlara baktığımızda da 14’lerin tasfiyesinin doğurabileceği sonuçların ABD tarafından ne kadar önemsendiğini görüyoruz. 17 Kasım tarihli haftalık istihbarat raporunda, genç subayların sözcüsü konumundaki Türkeş’in büyük ihtimalle siyasi bir figür olarak hayatına devam edeceği ve ordudan zorunlu olarak emekli edilen 3 bin 500 subayın desteğini alacağı belirtiliyor.[5]
CIA’in 5 Aralık 1960 tarihli haftalık propaganda kılavuzunun içindekiler bölümünde yer alan 14’lerin tasfiye edilmesi ile ilgili kısmın başlığı “Geçici Türk Hükûmeti Tarafından Görevden Alınan Uzlaşılması Zor Üyeler”dir. Söz konusu yazıda, “inatçı ve uzlaşılmaz bir grup” olarak nitelenen Türkeş liderliğindeki 14’lerin MBK’dan tasfiye edildiği belirtiliyor ve Türkeş’in siyasete girme ihtimali üzerinde duruluyor. Ayrıca, daha önce bağımsız dış politika izleme konusunda eğilim sergileyen 14’lerin yönetimden uzaklaştırılmalarıyla birlikte Türkiye’nin dış politikasındaki eksen kayması ihtimalinin ortadan kalktığı ve böylece Gürsel yönetiminin kendisinden önce izlenen (Batı yanlısı) dış politika güzergâhına bağlı kalacağının garanti altına alındığı söyleniyor.[6]
Arşivdeki kayıtların izini sürmeye devam ettiğimizde, MBK’daki tasfiyenin ve takip eden sürgünün ABD’nin Türkeş’le ilgili kaygılarını ortadan kaldırmadığını görüyoruz.
1960 Seçimlerinden yaklaşık bir buçuk ay önce, 02 Eylül 1961’de,dönemin Amerikan Büyükelçisi Raymond A. Hare’in Washington’a yazdığı mektupta Türkeş ve ekibinin yeni bir askerî müdahale örgütleme ihtimali ele alınmış. Hare; mektubunda, ordu içerisindeki Türkeş taraftarlarının çoğunlukla düşük rütbeli subaylardan müteşekkil olduğunu bildiklerini, ancak Türkeş teşkilatının büyüklüğünün hangi düzeyde olduğunu kestiremediklerini ifade ediyor. Mektupta Hare, seçimlerden sonra Türkiye’de huzursuzluk baş gösterirse Türkeş ekibinin müdahale için bir imkân elde edeceğini, fakat emir komuta zincirinin daha önce harekete geçmesi durumunda bu ihtimalin de ortadan kalkacağını ileri sürüyor.[7]
Sürgündeki Türkeş ve arkadaşlarının muhtemel hamleleriyle ilgili ABD’nin kaygılı tahminleri, 15 Ekim 1961’de yapılan 27 Mayıs sonrası dönemin ilk demokratik seçimlerinin ardından da devam etmiş. CIA’in 17 Kasım 1961 tarihli haftalık istihbarat raporunda, seçimlerin üzerinden bir ay geçmesine rağmen hükûmetin kurulamayışının ülke genelinde ve silahlı kuvvetlerde sıkıntı yaratmaya başladığına dikkat çekiliyor. Raporda, özellikle ordu içerisindeki huzursuzluğun artması hâlinde, Alparslan Türkeş ve 14’lerin diğer üyelerinin sürgünden dönerek askerî yönetimin devamı yönünde baskı yapabilecekleri belirtiliyor.[8]
Belgeler, ABD’nin dikkatini sürgün yıllarını müteakip siyasete girişinden sonra da Türkeş’in üzerinden ayırmadığını ve Türkeş’e karşı takındığı olumsuz tavrı sürdürdüğünü gösteriyor. 1965 Genel Seçimleri öncesinde CIA tarafından hazırlanan, dönemin Türk siyasi hayatının incelendiği Özel Rapor’da, Türkeş’in liderliğini elde etmesiyle CKMP’nin “özünde tek bir hâkim liderin kişisel aracı olan potansiyel bir yarı faşist organizasyon” hâline geldiği söyleniyor. Ayrıca, isim zikredilmeden CKMP’nin eski üyelerinin partinin “führer kompleksinde bir adam için faşist bir vasıta”ya dönüşmeye başladığını belirttikleri ifade ediliyor. Türkeş’in kendisini nasyonal sosyalist olarak tanımladığı ve diğer partilerdeki aşırı sağcı radikalleri etrafına topladığı iddiasına da yer veriliyor.[9] Raporda ayrıca, Türkeş’in Türkiye’nin Batı ile mevcut bağlarına inanıyor gibi görünse de esasında tarafsızlık yanlısı olduğu değerlendirmesi de yapılıyor.[10]
Amerikan arşivlerinde, Türkeş’in dış politika perspektifinin somut yansımalarına ilişkin kayıtlara da rastlıyoruz. Haziran 1967’de İsrail ile Arap devletleri arasında artan gerginlikle ilgili olarak Türk siyasi elitlerinin ve kamuoyunun tutumunu ABD diplomatik temsilciliklerine bildiren telgraf bunun bir örneğidir. Türkiye’deki ABD büyükelçiliği tarafından çekilen telgrafta, Araplar ile İsrail arasındaki artan gerginlik sırasında Türk hükûmeti ve aşırı soldakiler dâhil, siyasi liderler sessiz kalırken sadece Alparslan Türkeş ve Osman Bölükbaşı’nın Araplardan yana tavır sergiledikleri belirtiliyor.[11]
1970’lerden kalan evrakı incelediğimizde, ABD’nin Türkeş’e yönelik olumsuz tavrında bu dönemde de bir değişimin yaşanmadığını görüyoruz. Washington’un o tarihlerdeki bakış açısını yansıtan önemli bir belge, 1 Ocak 1973 tarihini taşıyan, çeşitli ülkelerdeki öğrenci ayaklanmalarıyla ilgili CIA raporudur. Bu raporda CIA, Türkiye’deki gençliğin hızla iki kutba ayrıldığını, bir yanda genel olarak TİP tarafından yönlendirilen Marksist gençliğin diğer tarafta da CKMP’nin “neofaşist” lideri Türkeş’in önderlik ettiği “komando” diye adlandırılan gençliğin yer aldığını belirtiyor.[12] Bu belgede, Hitler ve Mussolini ile beraber anılagelen ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı’da en az “komünist” tabiri kadar ürperti uyandıran “faşist-neofaşist” nitelemesinin Türkeş için kullanılması, ABD’nin MHP liderine bakışını gösteren önemli bir işarettir.
Üstelik bu ve benzeri yaftalar değişik belgelerde de tekrarlanmaktadır. Örneğin, Demirel Başbakanlığında kurulan MC hükûmetiyle ilgili değerlendirmelere yer verilen 01 Nisan 1975 tarihli Ulusal İstihbarat Bülteni’nde; 100 bin “komandosu” olduğu iddia edilen “aşırı sağcı” Türkeş’in, koalisyonda yer alışının Demirel için sorun teşkil edebileceği belirtiliyor.[13] MC hükûmetinde Türkeş ve Erbakan’ın yer almasının Türkiye’de siyasi kutuplaşmayı daha da arttıracağı endişesi, CIA’in 04 Nisan 1975 tarihli haftalık istihbarat özetinde de yer almıştır.[14]
CIA’in güvenoyu alan MC Hükûmeti hakkında hazırladığı, 17 Nisan 1975 tarihli rapordaki değerlendirmeler de Washington’un bakış açısını göstermesi bakımından önemlidir. Raporda, Milli Selamet Partisi’nin yabancı özel yatırıma, turizme, Türkiye’nin Batılı tarzda modernleşmesine karşı oluşu, ayrıca ütopik ve belirsiz bir ekonomik modeli savunması sebebiyle sıkıntı yaratabileceği belirtildikten sonra, koalisyonun diğer ortağı “Pantürkist” MHP’nin “Selametçilerden bile daha radikal bir grup” olduğu değerlendirmesi yapılıyor. CIA raporu, “komandolarıyla” övünen Türkeş liderliğindeki bu “radikal grup”un, parlamentoda üç vekile sahipken hükûmette iki pozisyon elde edişine dikkat çekiyor. Ayrıca, Demirel ve AP’ye mensup dışişleri ve savunma bakanları“ tecrübeli ve ılımlı kişiler” olarak övülürken koalisyondaki iki “aşırı sağcı” partinin (MHP ve MSP) Kıbrıs konusunda katı bir politika izlediği yorumu yapılıyor. CIA’e göre, bu iki parti Kıbrıs Türklerinin hâlihazırda ellerinde tuttukları toprakların iade edilmesi konusunda taviz vermeyeceklerdir. Dahası, hem MHP hem de MSP, NATO ve AET’ye karşıdırlar.[15] Türkeş liderliğindeki MHP’nin Demirel hükûmetinin bir “zayıflığı” olduğuna ve MHP’nin MSP’den bile daha radikal bulunduğuna dair Amerikan görüşü, 18 Nisan 1975 tarihli haftalık CIA istihbarat raporunda tekrarlanarak vurgulanmıştır.[16] 20 Haziran 1975 tarihli CIA raporu, Amerika’nın Türkiye’de artmakta olan öğrenci şiddet olaylarının taraflarına nasıl baktığını gösteren ipuçları barındırıyor. Raporda, alınacak sert tedbirlere halk desteğinin sağlanabilmesi için Demirel’in hem sağcı hem de solcu grupları sınırlamak zorunda olduğu fakat özellikle de Türkeş’in liderlik ettiği öne sürülen “komandolar”ın baskılanması gerektiği ifade ediliyor.[17] 31 Ocak 1976’da hazırlanan Ulusal İstihbarat Bülteni’nde de Demirel’in artan şiddet hadiseleri karşısında yetkilerini kullanamayışının sebebi olarak koalisyon ortağı Türkeş’e bağlı kesimlerin bu olayların içinde bulunduğu iddiası gösteriliyor.[18] 2 Kasım 1976 tarihli Ulusal İstihbarat Günlük Telgrafı’nda da aynı görüş tekrarlanıyor.[19]
Ancak takip eden aylarda hız kesmeyen terörün, 10 Ağustos 1977 tarihli Ulusal İstihbarat Günlük Telgrafı’nda diğer örneklere göre daha dengeli değerlendirmelerle Washington’a rapor edildiğini görüyoruz. Telgrafta, şehirlerde sol terörün artışına dikkat çekiliyor ve sağcıların rastgele kampüs olaylarıyla değil planlı suikastlarla hedef alındıkları belirtiliyor. Belgede ayrıca, söz konusu olaylar karşısında Türkeş’in hükûmetteki başbakan yardımcılığı pozisyonu gereği sükûnetini koruyarak ılımlı bir tavır sergilediğine işaret ediliyor. Bununla birlikte sol terörün devamı hâlinde sağın da cevap vereceği ve Türkeş’in kendi taraftarlarını etkileyebilecek hükûmet eylemlerine karşı sert tavır takınabileceği söyleniyor.[20]
19 Ocak 1978 tarihli İki Haftalık Uluslararası Narkotik İncelemesi raporunda da Türkiye’de tırmanan terör hadiselerine değiniliyor. Raporda, solda Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu, şiddetin ana merkezi olarak gösteriliyor. “Aşırı sağcıların ise Türkeş’in liderlik ettiği MHP’nin ideolojik korumasındaki Ülkü Ocaklarında yapılandığı belirtiliyor. Türkeş’in “Bozkurtlar” diye anılan ateşli taraftarlarını komando kamplarında paramiliter eğitime tabi tuttuğu iddiası tekrarlanıyor. Bununla beraber, Türkeş’in siyasi konumunu kuvvetlendirmek için bir önceki yıldan itibaren “genç savaşçılarından” solculara geniş çaplı karşılık vermemelerini istediği, bu durumun bazı ateşli sağcıların Türkeş’e bağlılıklarında eksilmeye ve kendi başlarına hareket etmelerine sebep olabileceği ifade ediliyor.[21]
ABD, Ecevit hükûmetinin Ülkü Ocaklarını kapatmaya yönelik adımlarını da yakından izlemiştir. 28 Kasım 1978’de hazırlanan Günlük Ulusal İstihbarat Telgrafı’nda, Ecevit ve Türkeş arasındaki karşılıklı atışmanın Ülkücülere yönelik bir yasaklama gelmesi hâlinde Türkeş’in de karşılık verebileceği anlamına geldiği ve bu durumun Türkiye’nin kırılgan siyasi tablosunu daha da kötüleştireceği belirtiliyor. Dahası, bir yasaklama ile karşılaşmaları hâlinde “radikal sağcıların” faaliyetlerini daha da arttırabilecekleri ve hatta eylemlerini solculardan hükûmet güçlerine karşı kaydırabilecekleri öne sürülüyor. Böyle bir durumda ticari ve siyasi elitlerin Ecevit hükûmetine sıkıyönetim yasası çıkartılması konusunda baskı yapabilecekleri hususu da söz konusu istihbarat raporunda yer alıyor.[22] Ertesi gün Washington’a yollanan raporda, Ankara’da bir ceza mahkemesinin Ülkü Ocaklarının kapatılması kararını onadığı ve olayların sıkıyönetim ilanına doğru evrilebileceği bilgisi aktarılıyor.[23] 30 Kasım 1978 tarihli istihbarat telgrafı ise Türkeş’in Sovyetler karşısındaki tavrının MHP ve lideri hakkındaki olumsuz Amerikan kanaatini değiştirmediğini gösteren güzel bir retorik örnektir. Telgrafta, kırk yıllık aradan sonra ilk kez 16-20 Kasım’da iki Sovyet deniz aracının İstanbul’a geldiği, diğer parti liderleri ve medya sessiz kalırken yalnızca “neofaşist” MHP’nin lideri Türkeş’in ziyareti kınadığı belirtiliyor.[24]
27 Aralık 1978 tarihinde CIA’in Ulusal Dış Değerlendirme Merkezi tarafından Türkiye’deki sıkıyönetim durumunun ele alındığı raporda ise Ecevit’in Türkeş’e Maraş Olaylarıyla ilgili yönelttiği ithamların doğru çıkma ihtimaline vurgu yapılarak hükûmetin, “neofaşist MHP”nin gençlik hareketini yasaklayışı gerekçelendiriliyor.[25]
4 Ocak 1979 tarihinde hazırlanan Ulusal Günlük İstihbarat Telgrafı’nda da MHP’yi konu edinen yazışmalarda yerleşik hâle geldiği anlaşılan yafta tekrar kullanılıyor. Ülkedeki sağ motivasyonlu şiddetin arkasında yer almakla itham edilen “neofaşist MHP”nin lideri Türkeş’in; hükûmetin ve Türk toplumunun komünizme kaydığı yönündeki beyanı, CIA tarafından “sözde” nitelemesi eşliğinde aktarılıyor.[26]
12 Eylül 1980 Darbesi’nin ardından hazırlanan CIA belgelerinde de MHP ve Türkeş’le ilgili Amerikan bakış açısının ve kullanılan nitelemelerin değişmediğini görüyoruz. Örneğin, 22 Şubat 1982 tarihli istihbarat raporunda Evren yönetiminin siyasi temizlik politikalarının hedefinde “komünistlerin” ve Türkeş’in liderliğini yaptığı MHP’ye bağlı “faşistlerin” olduğu belirtiliyor.[27] Eylül 1984 tarihinde Türkiye’deki terörist yapılanmaların ele alındığı bir başka CIA raporunda ise Marksist ve Kürtçü birçok örgüt ile birlikte Bozkurtlar (Grey Wolves) / Ülkü Ocakları da anılıyor. Neofaşist bir terör örgütü olarak tanımlanan Ülkücülerin liderliğini Alparslan Türkeş başta olmak üzere bir dizi ismin yaptığı; örgütün temel hedefinin Türk birliğini amaçlayan Panturanizm olduğu ifade ediliyor. Raporda, Suriye ve İran’ın, Türkiye’nin Batı ve özellikle de İsrail’le mevcut bağını koparmak için Türkiye’deki Marksist ve İslamcı grupları desteklediği belirtilirken Ülkücülerin aldığı herhangi bir dış destektense bahsedilmiyor.[28]
Yukarıda incelediğimiz, 27 Mayıs Darbesi’nden 12 Eylül sonrasına kadar uzanan zaman dilimini kapsayan Amerikan belgeleri, şu gerçeği tüm açıklığı ile ortaya koyuyor. Soğuk Savaş yıllarında Alparslan Türkeş, ABD’nin Türkiye’de kendisini en uzak hissettiği isimler arasında yer alıyordu. Türkeş’in Sovyetler karşısındaki refleksleri de Amerikan devletinin söz konusu tutumunda herhangi bir değişiklik meydana getirmemiştir. Bu tablo, bir kuşağın kafasını kurcalayan pek çok soruyu üzerinde fazla söz söylenmesine ihtiyaç bırakmayacak biçimde cevaplayabilecek netliktedir: Ülkücü Hareket, hatası ve sevabıyla, büyük mücadelesini ayaklarını yalnızca bu topraklara basarak verdi.
Yazımızı, bu hüküm cümlesinin değerini tartmamıza imkân verecek bir soruyla bitirelim. Acaba, Türkiye’nin fırtınalı yıllarına doğru baktığımızda, hakkında aynı cümleyi kurabileceğimiz başka bir büyük siyasi gelenek var mı?
[1]Special National Intelligence Estimate, 19 Temmuz 1960, Short-Term Prospects For Turkey, SNIE 33-60
[2] Department of State,25 Temmuz 1960, Central Files, 782.5/7-2560. Secret; Priority; Limit Distribution
[3]Central IntelligenceBulletin, 28 Temmuz 1960, CIA-RDP79T00975A0052002240001-7, TOP SECRET, ApprovedforRelease04/09/2002.
[4]Fletcher Warren, 11 Ağustos 1960,Letter for Assistant Secretary of State G. Lewis Jones, Jr. from Ambassador William Fletcher Warren profiling the Provisisonal Government of Turkey, in power since 5/60, Department of State. CONFIDENTIAL. Declassified: Jul 13, 1995.
[5] Bkz. http://bugun.com.tr/pages/marticle.aspx?id=23791
[1] Robert G. Miner, 30 Haziran 1960, 782.00/6-3060, Istanbul Journalist’s Comment Current Political Situation, Offical Use Only.
[2]Central Intelligence Bulletin, 26 Eylül 1960, CIA-RDP79T00975A005300220001-8, TOP SECRET, Approved for Release 04/09/2002.
[3]NSC Briefing Background, 28 Eylül 1960, The Internal Situation in Turkey, CIA-RDP. 79R00890A001200090022-1, SECRET, Approved for Release 17/05/2001.
[4]Central Intelligence Bulletin, 14 Kasım 1960, CIA-RDP79T00975A005400120001-8, TOP SECRET, Approved for Release 21/10/2002. Benzer bilgiler, aynı gün Amerikan Başkanına sunulan kısa istihbarat raporunda da almıştır. Bk. “Intelligence Items Reported to the President”, 14 Kasım 1960, Declassified E.O. 12958, Sec. 3.6(b) Date 10.10.2001.
[5]Current Intelligence Weekly Summary, 17 Kasım 1960, CIA-RDP79-00927A003000010001-9. CONFIDENTIAL SECRET, Approved for Release 04/04/2006.
[6]BI Weekly Propaganda Guidance, Number 54, 05 Aralık 1960, CIA-RDP78-03061A000100020015-4, “Intransigeant Members Ousted By Turkish Provisional Government”, Approved for Release 27/08/2000, s.321.
[7]Department of State, 2 Eylül 1961, Central Files, 782.00/9 - 261. Secret
[8]Current Intelligence Weekly Summary, 17 Kasım 1961, CIA-RDP79-00927A003400050001-0, SECRET, ApprovedforRelease23/10/2007.
[9]Special Report, OCI No. 0309/65B, Copy No. 57, “Pre-election Picture in Turkey”, CIA-RDP79- 00927A005000080003-8, SECRET, ApprovedforRelease05/01/2005, s. 6-7.
[10]Ibid, s. 9.
[11]Subject: Turk Predicament in Middle East Crisis, 01 Haziran 1967, Ankara 5964, CONFIDENTIAL, s. 2, parag. 5.
[12]“StudentUnrest in Various Countries”, 01 Ocak 1973, CIA-RDP76M00527R000700200001-1, SECRET, ApprovedforRelease09/01/2002, s. 9.
[13]National Intelligence Bulletin, 01 Nisan 1975, CIA-RDP79T00975A0276000010002-3, TOP SECRET, ApprovedforRelease06/03/2007, s. 8.
[14]Weekly Summary, 04 Nisan 1975, “Turkey: A New Government”, CIA-RDP79-00927A011000140001-6, SECRET, ApprovedforRelease26/11/2007, s. 17.
[15]“Prospects for Demirel Government”, 17 Nisan 1975, CIA-RDP79T00865A0008000700001-7, SECRET, ApprovedforRelease17/03/2006, s. 13.
[16]Weekly Summary, 18 Nisan 1975, “Turkey: A NarrowVictory”, CIA-RDP86T00608R000300020017-0, SECRET, ApprovedforRelease08/11/2011, s. 9.
[17]Western Europe Canada International Organisations, 20 Haziran 1975, CIA-RDP79T00865A001200140001-4, SECRET, ApprovedforRelease30/07/2002, s. 12.
[18]National Intelligence Bulletin, 31 Ocak 1976, CIA-RDP79T00975A028500010052-8, TOP SECRET, Approved for Release 13/03/2007, s. 8.
[19]National Intelligence Daily Cable, 02 Kasım 1976, “Turkey: Possible Campus Disorders”, CIA- RDP79T00975A029500010004-0, TOP SECRET, Approved for Release 01/07/2008, s. 10.
[20]National Intelligence Daily Cable, 10 Ağustos 1977, “Turkey: Political Violence”, CIA- RDP79T00975A030200010114-9, TOP SECRET, Approved for Release 07/03/2007, s. 7-8.
[21]International Narcotics Biweekly Review, 19 Ocak 1978, “Turkey: Political Violence”, CIA- RDP79T00912A001900010002-6, SECRET, Approved for Release 03/12/2008, s. 15.
[22]National Intelligence Daily (Cable), 28 Kasım 1978, “Turkey: Wave of Domestic Violence”, CIA- RDP79T00975A030900010094-5, TOP SECRET, Approved for Release 07/03/2007, s. 9.
[23]National Intelligence Daily (Cable), 29 Kasım 1978, CIA-RDP79T00975A030900010096-3, TOP SECRET, Approved for Release 07/03/2007, s. 15.
[24]National Intelligence Daily (Cable), 30 Kasım 1978, “Turkey-USSR”, CIA-RDP79T00975A030900010098-1, TOP SECRET, Approved for Release 09/03/2007, s. 12.
[25]Central Intelligence Agency National Foreign Assessment Center, 27 Aralık 1978, “Turkey Under Martial Law”, CIA-RDP80T00634A000500010042-5, SECRET, Approved for Release 02/12/2004, ss. 2-3.
[26]National Intelligence Daily (Cable), 04 Ocak 1979, “Turkey: Prospects for Ecevit”, CIA- RDP79T00975A030900010154-8, TOP SECRET, Approved for Release 17/08/2005, s. 12.
[27]Foreign Broadcast Information Service, 12 Şubat 1982, “West Europe Report”, CIA-RDP82-008- 50R000500030054-4, FOR OFFICIAL USE ONLY, Approved for Release 09/02/2007, s. 33.
[28]“Turkey: The Threat of Resurgent Terrorism”, Eylül 1984, CIA-RDP85S00316R000200160005-8, SECRET, Approved for Release 18/02/2011, ss. 2-6.