TÜRK veya TÜRK MİLLETİ TANIMI

01 Ocak 2014 18:46 Yrd. Doç. Dr.Rasim BAYRAKTAR
Okunma
9077
TÜRK veya TÜRK MİLLETİ TANIMI

Şüphesiz her milletin ortak kabullerinin var olduğu ve bu kabullerin her millete göre değişiklik gösterdiği bilinen bir gerçektir. Bu bilinenden hareketle her millete özgü millet tanımları yapılabilmelidir. Örneğin Türk Milletinin ortak tanımı üzerinde duran düşünürlerin varlığı etkinliklerini (İsmail Hami Danişment, Ziya Gökalp) korusa da sözlük literatürümüzde Türk Milletinin sınırları aşan kapsamlı tanımları yapılmakla birlikte sadece belirli coğrafyaya ait sınırlı tanımları da yapılmış ve yapılmaya da devam etmektedir. Son yıllarda yapılan Tarih, Kültür ve Dil sempozyumlarında ve kurultaylarında yapılan Türk ve Türk Milleti tanımlarının içeriyi daha da zenginleşmiştir. Bunun sebebi Türk milletinin dünyadaki nüfusu ve benzer Türkçe lehçelerin kullanıldığı coğrafyalar ile ilişkilidir. Dünya haritasında Türklerin yaşadıkları coğrafyalar; Karadeniz’in kuzeyinden Kore’ye kadar uzanan saha, Kafkasların kuzeyinden Kuzey Buz denizine, Tibet’in kuzeyi bölümünden, İran’ın kuzey doğusu, özellikle Sır Derya’nın kuzey doğusu sahaları gösterilebilir. Bunun yanında Macaristan ovalarına kadar Orta Avrupa sahasını kapladıklarını, güneyde Hindistan’a gidip devlet kurduklarını, Balkanlar, Anadolu ve Kafkaslarda hep var olduklarını tarih sayfalarında görmek mümkündür. Dünya haritasının bu denli geniş sahasında varlığını hissettiren bir milletin tanımını yapmak kolay olmamakla birlikte günümüz küreselleşen dünyamızdaki dağılımları ve etkileşimleri göz önünde bulundurarak yeni tarih teorileri ve millet tanımları yapmak ta mümkün gözükmektedir.  
 
Türklerin sınırları aşan coğrafi dağılımından hareketle Türk veya Türk Milleti: “Dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan, Türkçenin değişik lehçelerini konuşan soy ve bu soydan olan kimse veya toplum”[1]veya “Asya’nın doğu ucundan, Doğu Avrupa’ya kadar uzanan çeşitli bölgelerde yaşayan, ırki ve kavmi bakımlardan az-çok mütecanis topluluktur”.[2] Yine, “Türk” anayurdu Türkistan’da dört bin yıl önce tarih sahnesine çıkan, üç kıta üzerinde, özellikle dünyanın en büyük sahnesi Avrupa’nın her çağında ve her köşesinde mühim roller oynamak ve muhtelif devletler kurmak suretiyle, binlerce yıllık bir tarih ve medeniyetin yaratıcısı olan; bugün de dünya üzerinde barış ve refahın hâkim olması için yeni bir kültür hamlesine girişen bir milletin adıdır”[3] şeklinde sınırları aşan tanımları çoğaltmamız mümkündür. Şöyle ki, Türk Milletinin millet oluşumuna, gelişim evrelerine ve tarihi derinliğine dikkat çeken tanımların yapılması kaçınılmazdır. Örneğin, Etnoloji, antropoloji, etnoğrafya, tarih, dilbilim gibi klâsik ilimlerin ittifakıyla sabittir ki, “milâdın onbirinci asrında Anadolu’yu fethederek bugünkü Türkiye devletini kuran Oğuz Türklüğü, ana Türk ırkının devamından başka bir şey değildir, lisanı da müstakil ana Türk dilinin devamıdır ve kültürü de en eski pastoral* kültüre dayanır”[4]; “Türkiye” adlandırmasının 6. yüzyılda Bizanslılar tarafından yapıldığını, 12. yüzyılda da Cenovalı ve Venedikli Tüccarlar ve diplomatların ülkemizi Turchia veya Turcmenia olarak adlandırdıklarını ve “Türkiye toprakları” ismini Türklerden aldıkları”[5]; Türk (Türik, Törük) isminin yaklaşık iki bin yıl önce, henüz bugünkü etnik unsurların ortaya çıkmadığı dönemde ortaya çıktığını, ilk Türk ismini kullanan devlet ise Göktürk (9.-13. yy.) Devleti'dir[6] şeklindeki tanımlarda tarih, soy, kültür ve dil derinliğine vurgu yapılmıştır.
 
Sınırlı tanımlara gelince; sadece Türkiye Cumhuriyetine ait veya Türkiye Cumhuriyetinin sınırları içinde ortak kabulleri kapsayan tanımları da görmemiz mümkündür. Örneğin, Türk Milleti, Türkiye Cumhuriyetinin sınırları içinde yaşayan halk ve bu halktan olan kimse[7] veya Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan kimse’dir”.[8] Türkiye Cumhuriyetinin Anayasasının 66. maddesinde “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür”[9] şeklinde ifadelendirilmiştir. Büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk de, “ Türkiye halkına Türk milleti denir”,[10] “Türk milletinin teessüsünde müessir olduğu görülen tabii ve tarihî vakıalar şunlardır: a) Siyasî varlıkta birlik, b) Dil birliği, c) Yurt birliği, d) Irk ve menşe birliği, e) Tarihî karabet(soyca yakınlık/akrabalık) f) Ahlâkî karabet”[11] şeklinde ortak kabulleri kapsayan tanım yapmıştır. Bu tanımlar belirli coğrafi sınırlara ait olan ve ortak kabulleri kapsayan vatandaşlık, yurttaşlık tanımlarıdır. 
 
Kaynaklarda Türk Milletinin gelişim evreleriyle ilgili en alt basamaktan en tepeye doğru sıralanan kavramsal şema şöyledir; Aile/Soy/Irk/Etnik; Soy Grupları: Ataerkil Soy Grubu/Anaerkil Soy Grubu; Sülale/Oba/Oymak;  Budun/Kavim/Aşiret; Boy; Ulus/Millet; İl/El.  Sırasıyla şemayı açıklamaya çalışalım;
 
Aile/Soy/Irk/Etnik; Aile: Evlilik ve kan bağına dayanan anne, baba, çocuklar, kardeşler arasındaki ilişkilerin oluşturduğu toplum içindeki en küçük birlik / Aynı soydan gelen ve aralarında akrabalık ilişkileri bulunan kimselerin tümü.[12] / Soy: Anne veya Baba yoluyla gelen aynı ataya sahip insanların oluşturduğu bir akrabalık gurubu.[13] Geçmişte, halen ve gelecekte kan bağı ile bağlı kişilerin tamamı.[14] Veya, bir atadan gelen kimselerin topluluğu.[15] Irk: Aralarında kan bağı bulunan insan topluluğu veya bir soydan gelen insan topluluğu.[16] Etnik: Dil, kültür, gelenek ve görenek bakımından birbirine bağlı ve genellikle aynı soydan gelen bireylerin oluşturduğu, görece küçük ölçekli insan topluluğu.[17]
 
Soy Grupları/Ataerkil Soy Grubu/Anaerkil Soy Grubu: Bir toplumun akrabalık bağlarına göre organize edilmesi sonucunda oluşmuş gruplardır. Bir soy grubunun üyeleri baba oğul zincirini izleyerek bağlarını ortak bir ataya dayandırırlar. Bunlar, Ataerkil ve Anaerkil Soy Gruplarıdır. Ataerkil Soy Grubu: Gruplandırma için erkek soyunun takip edildiği gruptur. Bu soy grubunun erkek üyeleri, soylarını diğer erkek ataları yoluyla tek bir erkek ataya dayandırırlar. Kız ve erkek çocuklar büyük babalarının, amcalarının ve amcalarının çocuklarının soy grubuna dâhildirler. Ataerkil soy gruplarında çocukların eğitiminden baba ya da babanın kardeşi sorumludur. Bir kadın babası ve erkek kardeşleriyle aynı soy grubundandır. Ama kadının çocukları bu gruba dahil değildir. Bu tür ataerkil soy grupları genellikle Asya kökenli Türk toplumlarında yaygındır.[18]* Anaerkil Soy Grubu: Anaerkil soy bir bakıma ataerkilin tam tersidir, çünkü soy kadın yoluyla belirlenir. Anaerkil sistemde erkek ve kız kardeşler, büyük annenin, annenin, annenin kız ve erkek kardeşlerinin ve teyzenin çocuklarının soy grubuna dâhildirler. Erkekler annelerinin ve kız kardeşlerinin soy grubuna dâhildirler ama bir erkeğin çocukları bu gruba dâhil değildir. Yani bir erkeğin çocukları kendi soy grubuna değil karısının soy grubuna dâhildir. Görünüşe göre anaerkil sistemin amacı kadın iş gücünün önemini ve kadın dayanışmasını daha üstün tutar. Bu tür anaerkil soy grupları Batı toplumlarında yaygındır.[19]
 
Sülale/Oba; Sülale: Üyelerinin ortak bir atadan geldiğine inanan ve bunu bilinen bağlarla kesin bir şekilde soy ağacında gösterebilen kan bağına sahip akrabalardan oluşmuş kolektif bir soy grubudur. Bu grupta eğer bireyin soyu ortak ataya dayandırılıyor ve bu kanıtlanıyorsa birey gruba üyedir. Sülale genellikle ata merkezlidir.[20] Oba: aynı soy, sülale veya akraba ailelerin yaylak yerinin belli bir kesimine yerleşmesidir. Aynı sülale veya cemaate bağlı olmakla beraber birinci ve ikinci derecede akrabaların oluşturduğu yayla mahali kümesine oba denilir. Oba, yerleşilen araziyi değil, yerleşenlerin mülkiyetindeki veya kullanımındaki yeri işaret eder. Bunun içinde yerleşim yeri, göçebe çadırı veya çadırlarda yaşayan göçebe ailelerin meydana getirdiği topluluk, çadır halkı olarak tanımlanır. Genellikle çadırların bulunduğu yer/yurt anlamında kullanılır. Ağçakışlalılar obası, bizim köyün obası, Karavelilerin obası gibi.[21] Oymak: Aynı soydan gelen, birlikte yaşayan, konup göçen göçebe topluluk[22] veya birkaç soyun bir araya gelmesinden doğan sosyal grup.[23]*
 
Budun/Kavim/Aşiret: Eş anlamda kullanılan budun ve kavim; soy, kültür, töre, dil gibi unsurları ortak olan topluluk. Aralarında töre, dil ve kültür ortaklığı bulunan, soy bakımından da bir birine bağlı insan topluluğu.[24] Aşiret: Dil ve kültür yönünden büyük bir türdeşlik/benzerlik gösteren, birçok obadan/boydan oluşan, yapısındaki aileler arasında kan bağı veya evlilik bağları bulunan göçebe ve yerleşik nitelikteki topluluk.[25] Anne veya baba yoluyla aynı atadan geldiğine inanan, aynı kültürü paylaşan ve aynı coğrafi alanı kullanan, bu yüzden de aralarında sıkı bir birine bağlılık ilişkisi görülen insan topluluğu.[26]
 
Boy: Birkaç oymağın birleşmesinden boy meydana gelir. Oğuzların yirmi dört kolundan her birine boy denmektedir. Boyların başkanlarına Boybeyi denir[27]*. Boy, aynı soydan gelen veya aynı soydan geldiğine inanan topluluk.[28] Aynı atadan türediklerini inanılan toplumsal ve ekonomik ilişkilerinde ataerkil anlayışı uygulayan geleneksel topluluk.[29]
 
Ulus: Boyların birleşmesinden meydana gelir. Oğuz, Uygur, Kırgız, Kazak, Kıpçak, Karluk, Peçenek, Ağaçeri, Kanglı, Yağma, Çiğil vb. uluslarından bahsedilir ki, hepsi birden Türk Milletini meydana getirirler.[30] Millet: İnsan topluluklarının hacim itibariyle en büyüyü, yükseklik bakımından en yücesidir.[31] Benzer özellikleri olan topluluk, bir yerde bulunan kimselerin tümü. Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu.[32] 
 
İl/El: Siyasi teşkilatlanmanın en üst kademesidir ve teşkilatlı bir millet, teşekkül etmiş, ulus, budun, millet anlamına gelir. Bunun içinde İl ve El; ülke, yurt, vilayet, Türkîli, Türkeli, oba, aşiret, kabile ve topluluk gibi eş anlamlarda kullanılmıştır.[33] Ayın şekilde, ülkenin vali yönetimindeki bölümü, vilayet veya eski Türklerde devlet.[34] 

Millet tanımıyla ilgili birleştirici eğilimi olan din, kültür ve dil kavramlarının da tanımlanması konuyu daha anlaşılır kılacaktır. Sosyolojik literatürde Din: Din, akıl sahibi insanların kendi özgür ve irade istekleriyle seçtikleri, Allah tarafından gönderilmiş olan mesajlardır.[35] Veya everendeki düzeni ve hayatı ancak yaratıcı bir Tanrının varlığı ile anlamlandırarak insanlığı kurtuluşa davet eden çağrılardan her biri.[36] Bu evrensel çağrısıyla tüm insanlığı kapsayan ve o insanların birlik ve beraberliğini öngören yönüyle dinin millet oluşumundaki katkısı izahtan varestedir. Bunun için “bir arada yaşayan insanların bir millet oluşturabilmesi ve bir devlet kurabilmesi için aynı dine mensup olmaları gerekir. Veya millet aynı dine mensup insanların oluşturduğu bir topluluktur”[37]şeklinde tanımlama din-millet pekişişini bariz bir şekilde ortaya koymaktadır.  
Her millet için birleştirici eğilimi olan bir diğer kavram kültür’e gelince; millet kimliğini belirleyen kültür hakkında yapılan pek çok tarifler olmakla beraber yapılan tariflerin şu kısa cümleye sığdırılması kültür kavramının ana özelliğinin belirtilmesi bakımından mümkündür. Kültür, insanın kendisi tarafından tesis edilmiş ve yaratılmış olan çevresini ifade eder. Yani kültür, insanın geliştirdiği araçlar, silahlar, mesken ve emtia, üretim tekniklerinin geliştirilmesinden, düşünce ve inanç sistemlerine, hukuk, devlet, ahlak, gelenek, sanat, ilim dahil, felsefe ve sosyal organizasyon ve kurumlara kadar ne varsa her şeyi kapsar. Özetle kültür, maddi ve manevi olarak vücuda getirilmiş her şeydir ve bu özelliği ile de sosyal birikim ve sosyal miras olarak ifade edilir. Bundan dolayı toplumların tarihi varlık alanı içerisindeki kültür ve medeniyetlerini onların geride bıraktıkları kültürel mirasları ile bilme imkânına sahip oluruz.[38]

Türk Sosyolojisi düşünürlerinden Ziya Gökalp, Fransızca culture sözcüğünün yerine kullandığı hars sözcüğünü farklı anlamlandırmaktadır. Ona göre hars; Her millette medeniyetin aldığı hususi şekiller vardır ki bunlara hars adı verilir. Hars, dini, ahlaki ve sanatsal duyguların toplamıdır[39]
İnsan kültüründeki çeşitlilik çarpıcıdır. Bu yüzden her toplumun kültürü farklı şekiller almaktadır. Her toplum, belli bir tarzda düşünebilen ve hissedebilen kendine özgü bir hayat şekline sahiptir. Toplum makro bir sosyal gruptur ve bir takım mikro sosyal grupların bir bütünüdür. Bu nedenle mikro sosyal grupların alt kültürleri, tekrar daha büyük bir grup çerçevesinde kendine özgü bir üst kültür oluşturur. Bu durum yalnız coğrafi olarak yayılmış bir kültür dâhilindeki büyük grup için söz konusu değildir. Örneğin, Avrupa kültürü dâhilindeki Avusturya, Fransız, Alman, İtalyan, İspanyol v.s. kültürü gibi. Avrupa kültür coğrafyasını meydana getiren bu kültürler de kendi içerisinde alt kültürlere sahiptir. Yine buna benzer Türk Kültürü de bütün Türk coğrafyasında yaşayan Türklerin ortak kültürüdür. Aynı şekilde Anadolu coğrafyası dâhilindeki kültür kendi içerisinde bir bütündür ve bu da Anadolu coğrafyasının farklı alt kültürlerinin bir bütünüdür.[40]
 
Kültürün hiçbir unsuru doğuştan olmadığı için her nesil kültürel mirası geçmiş nesillerden devralır. Bunun için her neslin hazır bulduğu kültürü benimsemesi kaçınılmazdır ve kültürlenme yardımıyla her nesil tarihi durumunun şartlarına uyar ve onu gelecek nesle aktarır. O halde insan kültürün hem yaratıcısı hem de alıcısıdır. Dil, Dini gelenekler, ilmi teoriler, bir kanun yapma yetkisi kültürün tek-tek objektif realiteleridir.[41]
 
Bu bağlamda kültürle iç-içe olan dilimiz(Türk dili) özgün ve güçlü özelliklere sahiptir. Türk Dili: Bilinebilen, beş bin yıldır konuşulan, iki bin beş yüz yıl önceden yazısı olan, iki özgün alfabe, kullanan(Göktürk ve Uygur), bin yıldan uzun süre önceden yazılı abideleri bulunan, zengin ve köklü edebiyat geleneği olan, dünyanın bilinen bütün alfabeleriyle yazılmış belgelere sahip olan, Farsçadan Arapçadan yararlanarak Osmanlıca gibi bir abide dil yaratan, çok sağlam ilkelere ve disipline dayanan, yeni gereksinimlere duraksamadan cevap verebilen, Divan şiiri örneğinde olduğu gibi güçlü yazılı edebiyat geleneği bulunan, günümüzde dünyanın en çok konuşulan beşinci büyük dili olan, özgün içerikli(eklemeli) bir dil…. ve bu dili araştıran, inceleyen, kullanan, diğer kültürlerden aldığı değerleri de Türk kültürüne uyumunu sağlayarak özgünleştiren evrensel kültüre kendine özgü değerlerle katılan bir dil. Bu değerler sırasıyla; evrensel sanat dallarına: Tezhip, ebru, minyatür, hat sanatı ağaç oyma, çini, kuyumculuk, halı, keçe, diğer el işleri…; Görsel sanatlara: Karagöz- Hacivat perde oyunu, meddah, ortaoyunu…; Edebiyat dünyasına: Halk şiiri, divan şiiri, masallar, yazılı abideler, ve destanlar…; Müzik dünyasına: Türk halk müziği, klasik Türk sanat müziği, askeri müzik ve yüzlerce özgün saz…; Mimari uslup ve mimari eserler: Cami, medrese, imaret, mescit, kümbet, zaviye, kervansaray, mesken, kışla, kale…; Spor dallarına: Cirit, yağlı güreş…; Dünyanın en zengin mutfağı ve her alanda folklorik oyun ve ürünler…,[42] gibi kültürel zenginliklerimizin örnekleri çoğaltılabilir. 
 
Türk Milletinin gelişim evrelerinin tanımlamalarına göre Türk Milleti tanımının en kısa şekli şu şekilde olabilir: Üyelerinin aile, soy, sülale, oymak, budun, boy ve ulus bakımından aynı atadan geldiklerini bilinen bağlarla ispat edebilen, aynı atadan geldiklerine inanan, aynı dine mensup olan, kültür ve dil benzerliğini koruyan ve yaşayan topluluk Türk ve Türk Milletidir.
 
SONUÇ
 
“Türk” ve “Türk Milleti” tanımlamalarında tarih, yurt, soy, din, kültür ve dil ilkleri/ortak kabulleri esas alınmaktadır. Buna göre bir ülke içinde ana dilleri ve dinleri farklı olan topluluklar o ülkedeki ana toplumun parçaları olarak kabul edilmektedir. En geniş anlamıyla bu topluluklar arasında tarih, yurt, kültür birliği gibi ortak kabuller vardır. Yani bir milletin oluşması ve tanımlanması için gerekli tüm ortak unsurlar Türkiye toplumunda bulunmaktadır. Bu tanıma göre Türkiye de yaşayan herkes Türk milletinin bir ferdidir. Bu husus hukuki bir teminat olarak da Anayasada yerini almıştır.
 
Türkiye sınırları içinde yaşayan topluluklar Türk Milleti olarak tanımlanmakla beraber Türkiye sınırları dışında kalan Türkler de en geniş anlamda Türk Milleti kavramına dâhildirler. Küreselleşen dünya, toplulukların ortak değerlerini ortaya çıkarmış ve bilhassa dünya haritasının çeşitli coğrafyalarında yaşayan Türklerin soy, kültür ve dil benzerliklerinde buluşmasına sebep olmuştur. Bugün Türk Cumhuriyetleri, Türk Toplulukları, Türk Soyluları veya Türk Dünyası ve Akraba Toplulukları diye adlandırılan bu gruplar Türk Milletinin birer mensuplarıdırlar.
 


*Giresun Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Bölümü, Din Sosyolojisi Bilim Dalı Öğretim Üyesi, elmek: rbayraktar@hotmail.com, rasim.bayraktar@giresun.edu.tr
[1] Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu:549, 10. Baskı, Ankara 2005, s.2020.

[2] Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, Birlik Yayınları, Ankara 1986, s.999.

[3]Dursun Yıldırım, “Kültür Komisyonu Başkanı Sunumu”, Kurultay Tutanakları, Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayı, 21–23 Mart 1993 Antalya, Ankara 1994, s.117.

* Pastoral, 'köy veya çiftlik hayatına dair' anlamına gelen bir sözcüktür. Latince pastor (çoban) sözcüğünden gelir. Hayvancılıkla geçinen ve göçebe olarak yaşayan toplulukların üyesi. Pastoral veya Pastoralizim, Kuzey Afrika, Arabistan Çölleri, İran, Türkistan, Moğolistan’daki kuru bozkır ve çöllerde yaşayanlar için iyi bir geçim sağlama biçimidir. Willıam A. Havıland, Kültürel Antropoloji, (Çev: Hüsamettin İnaç-Seda Çiftçi), Kaknüs Yayınları, İstanbul 2002, s.221
[4] İsmail Hami Danışment, Türklük Meseleleri, İstanbul 1966, s. 42

[5] İlber Ortaylı, Kırk Ambar Sohbetleri, Aşina Kitaplar Yayınları, Ankara 2007, ss.185-187.

[6] Saadettin Gömeç, Kök Türk Tarihi, Akçağ Yayınları, Ankara 1997, s. 82-105; Sema Gül, Türklerin Kültür Tarihi Nokta Kitap, İstanbul 2007, ss. 18-19; daha geniş bilgi için bkz: Ali Kemal Meram, Göktürk İmparatorluğu Tarihi, Nokta Yayınları, İstanbul 2006.

[7] Türkçe Sözlük, s.2020.

[8] M. Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, s.999

[9] Ergun Özbudun, Türk Anayasa Hukuku,  Yetkin Yayınları, 5’inci Baskı, Ankara 1998, s.52.

[10]A.Afetinan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ün el Yazıları, 3. Baskı, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1998,s.18

[11] A.Afetinan, age, s.371

[12] Hilmi Ziya Ülken, Sosyoloji Sözlüğü, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1969. ss.303-304;Türkçe Sözlük, s.45

[13] Ömer Demir- Mustafa Acar, Sosyal Bilimler Sözlüğü, Vadi Yayınları, Ankara 1997. s.208; Türkçe Sözlük, s.1797

[14] Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, Birlik Yayınları, Ankara 1986. s. 903.

[15] Türkçe Sözlük, s.1797; Ö. Demir, age, s.208.

[16] M. Doğan, age,s. 438; Türkçe Sözlük, s.913; Ö. Demir, age,s.108.

[17] Ö. Demir, age, s.82; Daniel G. Bates, 21. Yüzyılda Kültürel Antropoloji-insanın doğadaki yeri, (Çev: Suavi Aydın), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2009, s.328.

[18] Gökalp, Türk Medeniyet Tarihi, ss.252-254; Ülken, Sosyoloji Sözlüğü, s.29; Willıam A. Havıland, Kültürel Antropoloji, (Çev: Hüsamettin İnaç-Seda Çiftçi), Kaknüs Yayınları, İstanbul 2002, ss.313-318;
*Ata, Ede:Türklerde Bilge anlamına gelir, Çinlilerin T’seu, Yunanlıların Sophos dediklerine karşılıktır. Töreyi, Halk bilgeliğini nesilden nesle taşıyan ve geleneğin bekçiliğini yapan Atalara Türk tarihinde rastlanmaktadır. Erkil Ata, Alınça Ata, Dede Korkut, Ede Balı gibi.

[19] Willıam A. Havıland, age, ss.320-321

[20]Willıam A. Havıland, age, s.327. Türkçe Sözlük, s.1825.

[21] M. Doğan, age, s.769; Şahamettin Kuzucular, Dörtyol, Hatay Çukurova Tarihi ve Türkmenleri, Color Ofset, İskenderun 2012, s.32.

[22] Ş. Kuzucular, Dörtyol, Hatay Çukurova Tarihi ve Türkmenleri, ss.32-33

[23] Özcan Yeniçeri, Milliyetçilik ve Kimlik, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2005, s.251; M. Doğan, age,s.783. * Kaşgarlı Mahmud’un eserinde geçen “Oğuş” kelimesi bu anlamdadır. Anadolu ve Rumeli Türkmen Yörüklerinde ve Osmanlı arşiv kayıtlarında “oymak” kelimesine rastlanır. Bir soyun ve bazen bir oymağın oturduğu alan Oğuzlar “oba” Kazak/Kırgız “aul”  veya “avul” der. Kullandığımız “Ağıl” ve “Avlu” kelimeleri buradan kalmıştır. Oğuzlar kışın oturulan yere “Kışla” der. Osmanlı Devletinde “oymak” beylerine “kethüda” denirdi.

[24] Ziya Gökalp, Türk Medeniyet Tarihi, (Sadeleştiren: Yalçın Toker) İstanbul 2007. s137-138; Türkçe Sözlük, s. 319.

[25] Türkçe Sözlük, s. 138

[26] Ö. Demir. age, s.27.

[27] Özcan Yeniçeri, age, s.251; Gökalp, Türk Medeniyet Tarihi, ss.239-243; Ülken, age, s.50-51. *Kaşgarlı Mahmut “boy” kavramı için “hal, kabile, aşiret, hasım” anlamlarını kullanır.

[28] M. Doğan, age, s.117.

[29] Türkçe Sözlük, s.305.

[30] Ö. Yeniçeri, age, s.252; Daha geniş bilgi için bkz: Ülken, Sosyoloji Sözlüğü, ss.305-306.

[31] Ö. Yeniçeri, age, s.252.

[32] Türkçe Sözlük, s. 1396.

[33] Gökalp, Türk Medeniyet Tarihi, s.137-138; Ş. Kuzucular, age,s.35.

[34] Türkçe Sözlük, s.951; M.Doğan, age, s.459.

[35] Mehmet Said Doğan vd, Sosyoloji Çarşısı, e-yazı Yayınları, İstanbul 2009, s.130.

[36] Ö. Demir, age, s.61

[37] Muvaffak Akbay, Umumî Amme Hukuku Dersleri, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara 1961. s.279.

[38] Mehmet Said Doğan vd, Sosyoloji Çarşısı, ss.301-303.

[39] Ziya Gökalp,Türkçülüğün Esasları, İnkılap Yayınevi, 9. Baskı, İstanbul 1988, s. 92; Daha geniş Bilgi
bkz:Ziya Gökalp, Türk Medeniyet Tarihi, (Sadeleştiren: Yalçın Toker) İstanbul 2007; Ziya Gökalp, Türk Töresi,(Haz: Hikmet Dizdaroğlu), Kültür Bakanlığı Ziya Gökalp Yayınları 1.seri:6, Ankara 1976.

[40] Age, s.303.

[41] Age, s.303.

[42] Suat İlhan, Türk Olmak Zordur, Alfa Yayınları, İstanbul 2009. s.13-16.

Yrd. Doç. Dr.Rasim BAYRAKTAR