SUNUŞ

18 Mayıs 2016 11:07 Prof. Dr.E. Semih YALÇIN
Okunma
2223
SUNUŞ



Mayıs, Türk milliyetçiliğinin tarihi açısından özel bir ay… Bu ayın bizim açımızdan önemi, her yıl 3 Mayıs günü kutladığımız Milliyetçilik Günü veya bir başka adıyla Türkçüler Günü’nden geliyor.
Türk milliyetçiliğini devlet politikası hâline getirmek ve halkın şuuruna nakşetmek için son nefesine kadar çaba gösteren Atatürk’ten sonra yönetimi devralan İnönü ve emrindeki CHP, âdeta suyun akışını değiştirerek devletin politikalarına yeni bir yön verdi. Türk milleti için bir öze dönüş hareketi başlatan Atatürk’ün aksine İnönü Dönemi’nde hükûmetler, istikameti yeniden Batı’ya çevirdi. Atatürk, Batı’nın bilim ve teknikte kaydettiği gelişmelerinin alınmasını ama bizi millet yapan kültürel değerlerimizin korunmasını istiyordu. Attığı bütün adımlar, açtığı bütün kurumlar bu hedefe hizmet etmek içindi. İnönü Dönemi CHP hükûmetleriyse kendi zengin kaynaklarımızın araştırılıp genç kuşaklara öğretilmesi ve Türklük bilincinin güçlendirilmesi yolunda atılan temelleri yıkarak Batı medeniyetinin kaynaklarına yöneldi. Batılı klasikler Türkçeye çevrilerek millî eğitim politikasının esası hâline getirildi. Buna, 2. Dünya Savaşı sonrası konjonktür doğrultusunda Türkiye’yi yönetenlerin komünist Moskova’ya yakınlaşması eklendi. Böylece İnönü’nün sevk ve idaresindeki Türkiye; Atatürk’ün mirası olan Türk milliyetçiliğini yok sayan, düşman belleyen bir yola girdi.
İşte bu gidişe “Dur!” demek üzere, Hüseyin Nihal Atsız öncülüğünde bir grup Türk milliyetçisi er meydanına dalıp gür sesle “Ey vatan, dinsin gözyaşların! Biz varız!” diye haykırdı. Bunun üzerine Millî Şef’in emrindeki CHP ve bürokrasi harekete geçerek Türk milliyetçilerine yönelik baskı ve zulümlere başladı. Türkçülük-Turancılık Davası ihdas edilerek vatanseverler tabutluklara, hapishanelere dolduruldu.
3 Mayıs’ta Atsız’ın mahkeme için Ankara’ya gelişiyle başlayan olaylar, Türk milliyetçiliğinin tarihinde bir dönüm noktası oluşturdu. O kutlu mücadeleden bugüne köprülerin altından çok sular geçti. Ancak Atsız Hoca’nın tabiriyle “bir ülkünün mehabetinin zirvesindeki” vatanseverlerin kavgası, daima yolumuzu aydınlattı.
3 Mayıs 1944 ve sonrasında meydana gelen olayların içinde bütün idealizmiyle yer alan, yalçın kaya gibi duruşuyla dönemine ve kendisinden sonrakilere örnek teşkil eden dava adamlarından biri, merhum Osman Yüksel Serdengeçti’ydi.
Bu sayıda, Osman Yüksel’in o kavga günlerini anlatan bir yazısını bulacaksınız. Yazı, Prof. Dr. Cemal Kurnaz’ın büyük bir titizlikle yayına hazırladığı ve Berikan Yayınevi tarafından basılan Kara Kitap’tan alındı. Kara Kitap, Osman Yüksel Serdengeçti’nin yayımlamak isteyip de bir türlü yayımlayamadığı, ancak gazete ve dergilerde tefrika edilen eseri…
3 Mayıs’ı ve sonrasını; onun güçlü, kendine özgü ve deli dolu anlatımından öğreneceksiniz…
Bu sayıda ayrıca Türkiye’nin gündemindeki hassas konulardan biri olan Anayasa değişikliğiyle ilgili tartışmaları dikkate alarak Türk Anayasa tarihiyle ilgili bir çalışmaya yer verdik.
Prof. Dr. Selda Kaya Kılıç‘ın; ilk Türk Anayasa’sı olan Kanunuesasi’nin nasıl kabul edildiğine ve hangi Anayasalardan ilham alındığına dair yazısının, bugüne ışık tutması açısından yararlı olacağı kanısındayız.
Devlet’in Mayıs-Haziran 2016 sayısında siz değerli okuyucularımıza sunduğumuz çalışmalar elbette bunlardan ibaret değil. Bu sayıda yer alan birbirinden değerli yazıları ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz.
Sağlıcakla kalın…